Gururla, onurla, sevinçle Cumhuriyet’in 101. yılını kutluyoruz...
29 Ekim 1923 aynı zamanda Çağdaş Türkiye’nin doğum günüdür.
Cumhuriyet baştan sona titizlikle planlanmış ve Atatürk’ün sağlığında adım adım uygulanmış bir uygarlık projesidir.
Samsun’a ayak basarken kafasında var olan projeyi Nutuk’ta şöyle anlatır:
“Efendiler… Bir tek karar vardı, o da milli egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.”
Atatürk, Dünya Savaşı’ndan ağır kayıpla çıkan, Mondros Antlaşması’yla orduları dağıtılan, ağır silahları elinden alınan, demiryolları, tersaneleri ele geçirilen, toprakları işgal edilen, sanayisi olmayan, şekeri bile ithal eden, savaş yorgunu, yıkık ve perişan bir ülkeyi bağımsız ve çağdaş bir ülke haline getirmeyi başarmıştır.
Atatürk, önce bir vatan, sonra bir millet sonra da bu millete çağdaş ve uygar bir gelecek projesi uyguladı.
Cumhuriyet aynı zamanda demokrasi demektir.
Meclis duvarına vurulan “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” damgası aynı zamanda demokrasinin ilanıdır.
Bağımsızlık ve laiklik varlığımızın iki temel taşıdır.
Çok güzel sözdür:
“Türkiye’de bugün ne varsa Cumhuriyet’in eseridir.
Cumhuriyet de Atatürk’ün eseridir.”
Cumhuriyet’i yoktan var eden yüce Atatürk ve kuruluş yıllarının zorluklarını omuzlayan fedakâr Türk halkına minnetlerimizi sunuyoruz...
OKULDA ADALET
Cumhuriyet döneminin eğitimi denilince aklıma hep değerli meslektaşımız Kadri Gürsel’in bir köşe yazısı gelir.
Koç ailesinin en büyük oğlu Mustafa Koç 2016 yılında 55 yaşında ani bir kalp kriziyle hayattan ayrılmıştı.
Kadri Gürsel ertesi günkü yazısında 1967 - 72 yılları arasında Maçka İlkokulu’nda Mustafa Koç ve kardeşi Ömer Koç’la birlikte okuduklarını yazdı. Dedi ki özetle:
“Hocalarımız gayet nitelikli idiler. O zamanların Türkiye’sinde bir devlet okulunun verebileceği en kaliteli eğitimi üstelik de bedava olarak aldık.
Maçka İlkokulu, şehrin birçok kalburüstü ailesinin çocuklarının da tercihiydi. Misal, benim sınıfımda Karacan, Yalman ve Uzellerin yanı sıra varlıklı Musevi ailelerin çocukları da vardı.
Semtin küçük esnaf, memur, kapıcı, ezcümle dar gelirli çevresinden çocukları da aynı okuldaydı...”
Bu tablo Cumhuriyet ilkelerinin eğitimde sağladığı fırsat eşitliğinin sonraki yıllara yansımasıdır. 80’lerde sona erdi.
ÇOCUKLAR SAĞ OLSUN
Cumhuriyet’in halkın ve özellikle çocukların sağlığına ilgisini rahmetli siyaset adamı Ali Nejat Ölçen’in bir anısıyla örnekleyelim...
“Sivas ilinin Kangal ilçesinde ilkokulun üçüncü sınıfındaydık. 1932-33 döneminde bir gün, beyaz, uzun gömlekli iki kişi atlarıyla geldiler. Hepimizi teker teker bahçeye çıkardılar ve uzaktaki duvara astıkları büyük perdede gittikçe küçülen harfleri okumamızı istediler. En sondaki ‘z’ harfi çok küçüktü. Sonra da atlarına binip gittiler. Sivas’tan gelmişlerdi. Hekim olmalıydılar. Okula bir ay sonra gönderdikleri küçük paketin içinden siyah çerçeveli dört gözlük çıkmıştı. O gözlüklere ilişik pusulada dört öğrencinin adı yazılıydı. Onlar uzağı göremeyen öğrencilerdi.”
***
Cumhuriyet kurulduğunda ülke salgın hastalıktan kırılıyordu. Cumhuriyet yönetimi koruyucu hekimliği ve salgınları bitirmeyi benimsedi. İlk önemli kuruluş Hıfzıssıhha Enstitüsü oldu. Bu kuruluş salgın hastalıklara karşı aşı üretecek, sonraları ilaç ruhsatlarını verecek, su ve gıda kontrollerini yapacaktır. Dr. Refik Saydam’ın öncülüğünde kurulan enstitü, 1931’de BCG (verem) aşısını, 1932’de tüm serumları, 1933’te kuduz aşısını, 1934’te çiçek aşısını, 1942’de tifüs aşısını ve akrep serumunu, 1947’de ağızdan BCG aşısını, 1956’da tetanos aşısını üretti. Milyonlarca çocuğun hayatı kurtuldu...