Bekir Coşkun’la dostluğumuz 40 yılı buluyor... Günaydın gazetesinde 80’lere doğru o Ankara temsilcisi idi bendeniz İstanbul’da iç haberler şefi... Her sabah telefonlaşır gündemi konuşurduk... Sonra talih bizi ayrı gazetelere savurdu... Bekir, özgün bir yazar oldu. Bana göre Türkiye’nin en iyi yazarı... Konuları onun kadar kısa ve öz anlatan başka bir kalem zor bulursunuz. Öfkesini mizah ile sarıp sarmalar. Siyasete çok doğru teşhisler koyduğu gibi çevre, doğa, yurt, insan ile ilgili en duyarlı yazıları yazar...
Sevgili Bekir’le yollarımız bir kez daha geçenlerde bu defa biraz da talihsiz biçimde kesişti... İkimiz de aynı aylarda aynı hastaneye düştük. İkimizin de akciğeri arızalanmıştı. İkimizi de Amerikan Hastanesi’nde usta cerrah Prof. Şükrü Dilege ameliyat etti. Ameliyat sonrası tedavileri aynı hastanede Prof. Nil Molinas Mandel üstlendi. Nil Hanım da harika bir hekim... Çok sayıda hastası var ama her birini olağanüstü dikkatle izliyor. Her birinin durumunu adeta ezbere biliyor. Hastaya güven veriyor. Dr. Emin Avşar, Dr. Metin Kanıtez gibi yardımcıları da özverili, sabırlı, titiz hekimler... Medikal Onkoloji, hastanenin en mükemmel servislerinden. Hemşireler... Hele
ODTÜ öğretim üyesi, Felsefe Profesörü Yasin Ceylan, Habertürk’te Kübra Par’ın sorularını yanıtlıyor. Ceylan’ın bir özelliği de imam hatip lisesi mezunu olması.
Söz gençliğe geliyor. Prof. Ceylan bir soruya cevaben başarılı gençlik yerine dindar gençlik yetiştirmenin doğru olmadığını söylüyor ve sebebini şöyle izah ediyor:
- Çünkü Müslüman, dünya mutluluğu peşinde değildir, öbür dünya mutluluğu peşindedir. İmam hatipte okudum, medreseden geliyorum, İslam’ın öngördüğü dünya, öbür dünyaya yatırımdır, buraya geçici bakar. Dünya mutluğu ikinci plandadır, asıl mutluluk ertelenmiş mutluluktur. Bir insanın zihninde bu varken neden bu dünyada bu kadar başarılı olsun? Yatırımı öbür tarafadır. İslam’ın Batı tipi bir medeniyet kurma ideali yoktur, ihtimali de yoktur. Batı medeniyetinde, bilim, sanat, edebiyat, refah, neşe, şiir falan var. İslam böyle bir toplum öngörmüyor. Ben de iddia ediyorum ki dünya mutluluğu olmadan başarı olmaz, dünya mutluluğu olmadan ahlak da olmaz. Mutsuz insan ahlaklı olamaz, sevemez. Mutsuzlar arasında dayanışma da olamaz.
- Ya o insanlar ahirete çalıştıkları için mutlularsa?
- İnsan tabiatına aykırıdır, insan tabiatı bu dünyaya yönelik mutluluk ister. Dünyasını
OHAL KHK’ları, sadece olağanüstü halin ilan edilmesini gerektiren sebeplerle mücadele için çıkarılabilir. Sadece, OHAL süresince geçerli olabilirler.
OHAL’in ilk düzenlemesi olan 667 sayılı KHK’nın 1.maddesinde, KHK’nın amacının; “darbe teşebbüsü” ve “terörle mücadele” olduğu belirtilmişti.
Bu sınırlar fersah fersah aşıldı. Artık terörle hiçbir ilgisi olmayan ve TBMM’nin çıkarması gereken yasalar KHK ile Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkarılıyor.
KHK’ler Meclis’in onayına sunuluyor gerçi. Ancak onaylanmadan bekletiliyor. Hoş Meclis’te görüşülse de AKP çoğunluğu aynen kabul edecektir... KHK’ler Anayasa Mahkemesine de götürülebilir. Ancak iki üyesi hâlâ hapiste olan mahkeme baştan havluyu attı, bu davalara bakmayacağını bildirdi.
Böylece Beştepe KHK ile her türlü yasayı çıkarma imkânını kendine sağladı.
Örneğin... Bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, bu suçu nerede işlerse işlesin, soruşturma ve kovuşturmayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yapacak... Meclis dolaylı olarak Beştepe’nin baskısı altına girecek.
Bu düzenleme de Meclis’e sormadan yapıldı. Tabii hakim ilkesi umursanmadı.
Ayhan Oğan
‘Yıktın perdeyi eyledin viran, Varayım sahibine haber vereyim heman”
694 sayılı son kararnameyi okurken Hacivat’ın bu ünlü tiradı aklımıza geldi. Son KHK ile herşey öylesine altüst oldu.
KHK’nin sınırları malum:
“KHK’lar ile hükümet ancak, olağanüstü halin amacını ve sınırlarını aşmayacak biçimde düzenlemeler yapabilir. Olağanüstü hal KHK’ları ile yasalarda değişiklik yapılmaz...”
Ancak 694 sayılı KHK bir dizi yasada çok kapsamlı değişiklik yapıyor.
Prof. Metin Günday, şöyle diyor:
“Bu KHK ile TBMM fiilen lağvedilmiştir. KHK ile kanunların değiştirilmesi, TBMM’nin devre dışı bırakılmasıdır. Bu KHK ile, 2019’da öngörülen Anayasa değişikliklerinin yürürlük tarihi de öne çekilmiştir...”
Ülkenin bir yanından şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Özellikle bu haberlerin ardından, biraz da teselli babında, “Operasyonda bilmem kaç PKK’lı etkisiz hale getirildi” türünden haberler veriliyor. Mücadelede başarıdan söz ediliyor.
Öte yandan ABD PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD /YPG’ye silah yığıyor. Siz üç beş PKK militanını etkisiz hale getirirken... ABD sürekli PYD’yi ve PKK’yı etkin hale getiriyor. Emekli General Nejat Eslen’i dinleyelim:
- Günümüzde sık sık terörle mücadelenin çok başarılı olduğu ifade ediliyor. Oysa bu mücadelede başarının esas kriteri ‘PKK’nın başarı umudunu yok etmek’tir. O halde soru şudur? PKK’nın başarı umudu azalmakta mı, yoksa artmakta mıdır?
Açılım sürecinde yapılan hatalar, ABD’nin PKK’nın ikizi PYD’yi silahlandırarak orduya dönüştürmesi, Suriye politikamızın PYD’yi büyütmesi gibi faktörler PKK’nın başarı şansını artırmıştır ve artırmaktadır.
Ayrıca, PKK ile mücadele terörle mücadele boyutunu çoktan aşmıştır. Bu mücadelede esas olarak ‘PKK’nın başarı umudu nasıl aşağı çekilebilir’ sorusuna cevap aranmalıdır. PKK ile mücadelede muhatap artık sadece PKK’dan ibaret değildir. PKK - PYD destekçisi devletleri de içine almadan mücadelenin başarılı
6 Ağustos Pazar günü Samsun’da oynanan, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” yazılı pankartın stada alınmadığı Konyaspor - Beşiktaş maçında “Nuriye - Semih yaşasın” pankartı açan... Daha doğrusu sadece açan değil, pankartın önünde poz veren 11 seyirci örgüt üyeliğinden tutuklandı.
4 Haziran Pazar günü Antalya’da oynanan Göztepe - Eskişehirspor maçında çıkan olaylarla ilgili Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında 72 taraftar hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Meşalelerin yakıldığı, sahaya yanıcı-patlayıcı maddelerin atıldığı maçta haklarında yakalama kararı çıkartılan taraftarlar “Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önleme Yasası’na muhalefet”ten değil, “örgüt üyeliği”nin ağırlıklı olduğu çeşitli suçlardan yargılanacak.
Sosyal medyada “Taraftarız, örgüt üyesi değil. Göztepe taraftarı fişleniyor” adıyla kampanya başlatan Göztepe taraftarlarına göre asıl sebep meşale, yanıcı madde falan değil, “İzmir Marşı”nın söylenmiş olması. İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere birçok şehirde yapılan gözaltı operasyonlarının sadece bu marşı söyledikleri görüntülerden tespit edilenlere yapıldığını iddia ediyorlar.
Marş da sakıncalı mı sakıncalı gerçekten.. Hele o “Yaşşaaa Mustafa
'Almanya’daki bütün soydaşlarıma diyorum ki, sakın bir yanlışa düşüp de bunları desteklemeyin. Ne Hıristiyan Demokratları ne SPD’yi ne Yeşilleri. Bunların hepsi Türkiye düşmanıdır.”
Cumhurbaşkanı’nın yukarıdaki sözleri Almanya ile ilişkilerin tarihin dip noktasına vurduğunun da ilanı oldu. Yukarıdaki çağrıya eski Almanya Büyükelçimiz Onur Öymen ne mi diyor?
- Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği üç partinin seçimlerdeki toplam oyu yüzde 65 dolayında. Geriye Liberal Parti, eski Doğu Almanya’nın komünist partisi olarak kabul edilen Demokratik Sosyal Parti ile ırkçı Almanya için Alternatif Parti (AfB) kalıyor. Seç, beğen, al! Ayrıca şunu unutmayalım ki Almanya’daki seçmen içinde bizimkilerin oy oranı yüzde 2 - 2.5. Yani sonuçları etkilememiz söz konusu değil. Evet, Almanya bize karşı yıllardır haksızlık yapıyor bu doğru ama biz esası bir tarafa bırakıp kişisel konuları tartışma masasına getiriyoruz.
- Mesela?
- Mesela Ermeni tasarısını parlamentolarında neredeyse oy birliğiyle kabul etmeleri... AB’ye tam üyeliğimize resmen karşı çıkmaları... Verdikleri silahları PKK’ya karşı kullandık diye bize ambargo uygulamaları... Zamanında bunları dile getirip bunlar üzerinden tartışma açmalıydık.
-
FETÖ’cüler mahkemelerde neden yargılanıyor? Amaç nedir?
Herhalde amaç bu legal görünümlü illegal örgütün beyin takımını ortaya çıkarmak, örgütü çözmek, darbeye karışanları bulup cezalandırmak, Cemaat’in işleyiş ve çalışma biçimini anlamak ve böylece yeniden örgütlenmeleri ve yeni darbelere kalkışmalarını önlemektir.
Davaların aydınlığa kavuşması bu yüzden önem taşıyor.
Ancak davaların aydınlığa kavuşması için adil yargılama usullerine dikkat etmek şarttır. Aksi takdirde sanıkların şikâyetleri ön plana çıkar, haksızlar haklı duruma geçer...
Sözü sanıklara tek tip elbise giydirilmesine getireceğiz...
12 Eylül davalarında tek tip elbise denendi. Sanıkların bu elbiseleri reddetmesi mahkemeye don gömlek çıkması tartışmayı farklı noktaya taşıdı.
Aynı yola gidilirse bu defa da yargılama eksenindan kayacak, dikkatler ana konuyla ilgisiz noktalara uzanacak.
Cumhuriyet gazetesi mensupları bu elbiseleri giymeyeceklerini şimdiden açıkladılar. Zira mahkeme sonuçlanmadan insanları peşinen suçlu ilan eden bu uygulama ne adil yargılama ne de masumiyet ilkeleriyle uyuşuyor.