Temmuz ayının ilk günleriydi.. Cumhurbaşkanı meseleye iftar konuşmasında girdi..
‘Kritik meselelerde asgari anlayış birliği sağlayamamış partilerin kuracağı hükümetin ihtiyacımız olan çözümleri üretemeyeceği kanaatindeyim’ dedi..
Koalisyona karşı olduğu mesajı verdi..
Temmuz ayının son günlerine geldik.. Cumhurbaşkanı koalisyon meselesine Çin gezisinde de girdi.. ‘Ülkemiz için fayda bekliyorsak boşuna bekliyoruz’ diyerek, koalisyona karşı olduğunu yineledi..
Peki niye karşı?
Şöyle açıklamış..
‘ İstikrar ve güven olmazsa yatırım gelmez. Bizim dönemimizde yılda 22 milyar dolar yatırım geldiği zamanlar oldu. Bizden önceki dönemlerde yıllık 1 milyar dolar yatırım zar zor çekilebiliyordu. Tek başına iktidarın en önemli avantajı bu oldu’
Hemen şunu sormak doğru olur.. Son dört yıldır da yılda 22 milyar dolar yatırım geldi mi?
Yatırım istikrara geliyorsa dört yıldır tek parti iktidarı vardı..
Peki, istikrar var mıydı?
İstikrar kavramı sadece piyasa değerleriyle mi sınırlıdır?
Özgürlük, hak, hukuk, adalet gibi kavramları da kapsar mı?
Kapsıyorsa..
Çuvalladık!..
Çünkü, dört yıldır hukuk yoktu..
Hukuk olsaydı Başbakan Yardımcısı Babacan mayıs ayında yaptığı bir konuşmada ( 14 Mayıs); ‘ekmek su nasıl ihtiyaçsa hukuk da aynen öyle ihtiyaç’ der miydi?
Hukuk devleti çağrısı yapar mıydı?
Türkiye’nin hukuk devleti olduğu konusunda ciddi soru işaretlerinin olduğunu söyler miydi? Yargının haline dikkat çeker miydi?
‘Düzeltmezsek bugünleri mumla ararız’ der miydi?
Hukuk devleti olmadan yatırımcı gelmiyorsa..
Hukuk devleti olmak istikrarın baş koşuluysa..
Tek parti yönetimiyle ilgisi yok.. Olsaydı; dört yıldır hukuk olurdu..