Rize konuşmasının özeti budur..
Cumhurbaşkanı çok tartışılacak konuşmasında bundan sonra nasıl
davranacağına dair önemli mesajlar verdi..
Nasıl davranacak?
Bugüne kadar nasıl
davrandıysa öyle
davranacakmış..
Seçimden önceki gibi..
Yani..
Başkan gibi.. Yarı başkanlık sistemi varmış gibi..
Dayanağı ne?
Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçimiyle Türkiye’nin yönetim
sisteminin değiştiği iddiasında..
Peki, Anayasa’da yeri var mı?
Hukuka uygun mu?
Değil..
Değil ama Cumhurbaşkanı kendisinin Anayasa’ya değil, Anayasa’nın kendisine uyması gerektiğini söylüyor..
Fiilen başkan olduğunu iddia
ediyor..
Ve diyor ki; ‘Yapılması gereken, fiili durumun hukuku çerçevesinin yeni bir anayasayla netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir. Hem buna engel olup hem de ‘Cumhurbaşkanı’na her şeye karışıyor’ demek yağmurda yürürken ıslanmaktan şikâyet etmekten farksızdır. Bunların durumu bu..’
Yani.. ‘Başkan gibi davranacağım, fiili gücüm var’ diyor..
Anayasa’yı değiştirerek başkanlık sistemini
getirmeyenleri suçluyor..
Anayasa’ya uymasını
isteyenleri itham ediyor..
Üste çıkma diye ben buna derim..
Peki, bu iddiasını neye bağlıyor?
Halk oyuyla seçilmesine..
Milli iradeye..
Peki, hal böyleyse.. Cumhurbaşkanı’nın iddia
ettiği gibiyse..
Neden, medyalara çıkıp başkanlık sistemine geçmek için 400 milletvekili istedi..
Neden, iktidar partisine Anayasa’yı
değiştirecek gücü vermelerini söyledi..
Neden, 7 Haziran seçimini başkanlık referandumu ilan etti..
Zaten Başkan’sa..
Neden, Demirtaş’ın ‘Seni başkan
yaptırmayacağız’ sözüne çok kızdı!.
Sonuç ne oldu?
Halk başkanlık vizesi vermedi..
O kapıyı kapattı..
Üstüne üstlük Cumhurbaşkanı’nın
oy istediği partiyi de iktidardan indirdi..
Noktayı koydu..
Soru şu..
10 Ağustos kararını veren milli
irade de..
7 Haziran kararını veren
milli irade değil mi?
Fiilen başkanlık 2019’a kadar sürer