Taksim’e cami yapılıyor. Ve ben de dahil kimse artık Taksim’e cami tartışması duymak istemiyor. Bıktık, bezdik, usandık. Bu tip kangrenleşmiş tartışmaların, kavgaların artık bitmesi gereken bir dönemdeyiz. Çünkü detaylara takılıp asıl meseleyi ıskaladık hepimiz.
Taksim’e cami fikri ortaya atılalı beri yıllar içinde neden buraya cami yapılmalı, neden cami yapılmamalı konuları gerçeklikten uzaklaştı, kuru inada, neredeyse kan davasına dönüştü.
Ben Taksim’e cami yapılmasını lüzumsuz bulanlardanım. Bu fikrin zamanında gösteriş olsun diye ortaya atıldığını düşünüyorum. Ve bunu yapanların bugün artık “Taksim’e cami yaptık” sembolizmine ihtiyaçlarının kalmadığı görüşündeyim. Taksim’e cami, her yönüyle zaman aşımına uğramış bir konudur.
Burada konuşmamız gereken asıl konu Taksim’in kendisi. Cami detay. Biz camiyi tartışırken Taksim kayboldu gitti. Taksim eskisi gibi olsa cami yapılmış ne fark edecek? Varsın yapılsın.
Ama Taksim uzun zamandır Taksim değil ki. Altı üstü delinmiş, insandan arınmış, bir beton yığını haline gelmiş durumda maalesef. Tam göbeğindeki iskeleti kalmış AKM’nin fotoğrafını bile çekemiyorsunuz. Polis gelip kimlik soruyor.
Taksim’de ne sanatçı kaldı, ne öğrenci, ne farklı bir kültür, ne müzik, ne tiyatro, ne sinema, ne kültürel çeşitliliğin, çoksesliliğin, bir arada yaşamanın, diyaloğun, tartışmanın sembolü mekânlar.
Sakinleri özenle uzaklaştırılıp, adeta kovulup, beklenen turist de gelmeyince, 7-8 yıl içinde o canlılıktan çeşitlilikten kala kala elde saç ektiren Araplar kaldı.
Bu durumdan şikâyet eden bugün sadece ben ve benim gibi düşünenler değil.
***
Hafta sonu Roma’daydım. Şehrin bohem mahallelerinden Trastevere bölgesinde bir evde kaldım ve semti 24 saat adım adım gezdim. Çok hareketli, eğlenceli, turistik ama zincir mağazalara teslim olmamış, her biri birbirinden farklı karakter sahibi mekânlarını, restoranlarını koruyabilmiş, yeni mekânların açılmasıyla tektipleşmemiş bir yer.
Her türden insan var. Zaten insan olmasa bu kadar bina, sokak, mimari neye yarar? En önemlisi, semt sadece turistten ibaret değil, İtalyanlar burayı terk edip gitmemiş henüz.
Ama bir Beyoğlu’nun, Taksim’in 2000’lerin başındaki haliyle kıyaslanır mı? Asla. Trastevere’de yürürken, bu harika mimariye, şahane Arnavut kaldırımı sokaklara, cıvıl cıvıl ortama hayran hayran bakarken Beyoğlu’nu düşündüm. Eski Beyoğlu’nu, kapitalizmin ezmediği Beyoğlu’nu. Dünyanın en bereketli semti olabilirmiş, dünya sanatçılarının evi olabilirmiş. Çok büyük bir kültürel dönüşüm yaratabilirmiş. Kendi haline bırakılsaymış.
Türkiye’nin ve Avrupa’nın 90’larla birlikte en hareketli, en canlı, en enerjik, en umut verici, en renkli, en çoğulcu, en avangart, en fazla merak edilen bölgesi artık hatıralarda kaldı. Özene bezene yok edildi. Bugün topu topu bir iki sokakta hâlâ yaşamaya çalışıyor.
Şimdi Taksim’e cami yapımının başlamasıyla ilgili haberlerin büyük gürültü koparacağı, tartışmalar falan yaratacağı bekleniyor olabilir. Ne önemi var ki artık, Taksim kaybedildikten sonra...
Sıradaki zaman aşımına uğramış tartışma AKM’dir. Tahminim doğru çıkarsa çok yakında onu konuşuyor oluruz.