Kahvaltıda avokadodan önce ne yiyorduk hatırlayan var mı? Bugün avokado üretiminde problem olsa, ithalatta sıkıntı yaşansa insanlık aç kalacak. Allah’a şükür ki böyle bir şey olmuyor ve avokado kıtlığı yaşanmıyor da insanlar sabahları avokado mash üzeri poşe yumurtalarını yiyebiliyor. Tek katlanmaları gereken şey, eğer açık büfe falan varsa, kuyruk. Avokado kuyruğu. Geçenlerde bir tanıdık ayaküstü avokado kuyruğunda çektiği çilelerden bahsetti. İnsanlar ikiye bölünmüş avokadolarını tabaklarına alıp bir masaya giderek orada çatalla ezip ekmeğe sürmektense bu işlemi avokadoların başında yapıyorlarmış. Bu yüzden de uzun kuyruklar oluşuyormuş.
“Hepimizin avokadoya ihtiyacı var ama bu kadar saygısızlık da olmaz ki” dedi arkadaşım. E haklı. Al avokadonu çekil köşene artık orada çatalla mı ezersin, kaşıkla mı sıyırırsın, yoksa bıçakla küp küp kesip de mi ekmeğe sürersin senin bileceğin iş. İstediğin gibi takıl. Tabii olgun olmayan avokadoların servis edilmesi kadar da can sıkıcı bir şey yok. Avokado demişken, bu önemli problemi de atlamayalım. Kaskatı taş gibi avokadoyu kim ne yapsın?
Dünyadaki avokadonun neredeyse yarısını Meksika üretiyor ve ihraç ediyor. Biz de fındığın yüzde 90’ını üretiyoruz ama maalesef insanlık fındıkla yapılabilecek “cool” bir şey bulamadı henüz. “Aganigi maganigi” çabalarımız da (bu kampanyayı hatırlarsınız sanırım) ancak “Youtube’da nostaljik videolara bakalım” gecelerinde hatırlanabilir. Meksika’yı muhtelif irili ufaklı Güney Amerika ülkeleri izliyor. ABD’de de üretim hayli yüksek. Bana kalırsa bizim de acilen avokado işine girmemiz lazım. Yerli ve milli avokado projesi büyük istihdam yaratabilir. Dünya Türk avokadosunu tatmalı.
Yeni dünyanın başka önemli problemlerinden biri arkadaş bulmak. Evet, ilk sorun avokado, ikincisi arkadaşlar. Sıralama bence bu şekilde. Geçen hafta Financial Times’ın hafta sonu ekinde bir yazı okudum ve aydınlandım. Şöyle bir saptama var: “Yetişkinliğin en önemli problemlerinden biri arkadaş bulmak”. Gerçekten bu kadar net ve çarpıcı ifade edilebilir mi? Kim itiraz edebilir ki? Arkadaşlıkların çoğu öncelikle çocuklukta ve okulda ediniliyor. İş arkadaşlıkları da önemli tabii ama belli bir yaştan sonra o da zor. Ama arkadaşlık aslında her zaman zorluklarla dolu bir yol.
Yetişkin olduğunuzda, 30’ların sonuna, 40’larınıza geldiğinizde çocukluk arkadaşlarınız ve okul arkadaşlarınız artık sizin tanıdığınız bildiğiniz insanlar olmaktan çıkıyor. Doğal bir süreç. İş değiştiriyorlar, yaşam tarzı değiştiriyorlar. Ülke değiştiriyorlar. Onları tanımakta güçlük çekiyorsunuz. Yeni huyları ve yaşam tarzlarıyla onları artık arkadaşlarınız olarak muhafaza etmek giderek zorlaşıyor. Ortak konular azalıyor. Buluşmalar seyreliyor. Siz de değiştiniz tabii, eski siz değilsiniz ki.
40’larından sonra işler daha da güçleşiyor. İnsanların arkadaşlara ayıracak zamanı olmuyor. İş, aile, akraba derken arkadaşlar hep ihmal ediliyor. Aslında düşününce arkadaşlar şaşırtıcı bir şekilde size bir yaşam tarzı dayatıyor. Yani arkadaş demek bir hayat tarzı demek. Onu özenle korumak için mücadele etmeniz lazım. Okullar yetişkinler için iyi arkadaş kaynaklarıymış. Benden söylemesi. Bir yaştan sonra yeni arkadaşlar oralarda gizli olabilir. Çocuğunuzun arkadaşlarının velileri arasında...
İstatistikler evlilikleri, boşanmaları gösteriyor ama arkadaşlar arasındaki ayrılıkları, yeni arkadaşlıkları kimse kaydetmiyor. Kişi başına düşen arkadaş sayısını biliyor muyuz? Hayır. O yüzden bu alan bir muamma.
Siz siz olun arkadaşlarınıza sahip çıkın, nesilleri güderek tükeniyor çünkü.