Büyük Londra Yangını’nın yıldönümünde tarihçilerin yeni bir karakter ortaya çıkarması gazetelerde geniş yer buldu. İngilizler’in tarihlerine ne kadar meraklı olduklarından bahsetmiş miydim daha önce?
İngiltere ilkokul müfredatının demirbaşlarından biri 1666’da çıkan Büyük Londra Yangını. Kentin tarihindeki bu en büyük yangın, eski Roma surları içinde kalan Ortaçağ Londra’sını büyük ölçüde tahrip ediyor. St. Paul katedraliyle Londra Kalesi (Tower of London) arasındaki bölge neredeyse tamamen yanmış olmalı. 10 binden fazla evi etkileyen bu yangında ölenlerin sayısı ise tam olarak bilinmiyor. İlkokullarda bu rakam 6 kişi olarak telaffuz ediliyor ama tabii o dönem fakirleri ve soylu olmayanları kimse adamdan saymıyordu. Ölülerin sayısını ancak tahmin edebiliriz. Kesin olan şu, şehrin yüzde 90’ı evsiz kalmış bu yangının ardından.
İlkokulu İngiltere’de okuyan her çocuğun ezbere bildiği, şarkılarını söylediği, şiirlerini okuduğu, oyunlarını oynadığı olayın en meşhur karakterlerinden biri dönemin önemli donanma subayı ve parlamento üyesi Samuel Pepys (soyadı “pips” şeklinde okunuyor). Pepys bu görevleriyle değil tuttuğu günlüklerle tanınıyor daha çok. 10 yıl boyunca yazdığı günlüklerde ne kadar dedikodu, skandal varsa ifşa etmiş. Bütün önemli olayları kayda geçirmiş. Ve elbette yangının bazı detaylarını da İngilizler onun günlüklerinden öğrenmiş.
Yangın Pudding Lane’de, Thomas Farriner’ın fırınında başlıyor. Ve kente yayılıyor. Bu isimler bugün müfredatta yer almakta. Ancak Leicester üniversitesinden tarihçiler başka bir Thomas’ın varlığını keşfetmiş. Thomas Dagger adlı kişi fırıncının çırağıymış. Yangında ilk uyanan, evdekileri uyaran ve yangını mahalleye haber veren kişiymiş. Sonunda yangından 357 yıl sonra tarihteki yerini aldı.
Sıradan insanların hikâyeleri de anlatılmalı da denilerek paylaşılan bu haber, önceki gün bütün gazetelerde büyük yer aldı. Yeri gelmişken bu hikâyenin en acayip detayını atlamak istemem.
2 Eylül’de çıkan yangın, 4 Eylül’de Samuel Pepys’in Seething Lane evinin kapısına geliyor. Hizmetçiler telaşla Pepys’e haber veriyor ve panik havası başlıyor. Mahalleli değerli eşyalarını kaçırmaya başlıyor. Mesela Pepys’in komşusu, başka bir donanma görevlisi Sir W. Batten, taşımakta geç kaldığı değerli belgeleri çaresiz bahçesinde bir çukur kazarak içine gömdürüyor. Peki bunu gören Pepys ne yapıyor? O da bir çukur kazdırarak şaraplarını ve evinde bol miktarda bulunan parmesan peynirini buraya gömdürüyor. Sonra içi rahat bir şekilde evini terk ediyor. Günlüğüne de güzelce her şeyi not ediyor. Tarihe yangından peynirini kaçıran adam olarak geçmesi işte böyle oluyor. Millet can derdinde Samuel peynir derdinde demeyin hemen. O çağda parmesanın “değerli eşya” olduğunu söylemem lazım. Kilosu altından değerli olan biber tohumuyla kira ödenen dönemlerin hikâyelerini başka bir tarihsel yıldönümü haberine saklayayım.
Brexit çifte pasaportluluğu nasıl tetikledi?
İngiltere hükümeti tarafından 1801 yılından bu yana her 10 yılda bir açıklanan Census verilerine göre çift pasaport sahibi İngilizlerin sayısı Brexit’in ardından iki katına çıkmış. 1.2 milyon İngilizin çift pasaportu olduğu açıklandı.
Brexit’in olduğu gün, İrlanda asıllı bir arkadaşım derhal elinde babasının doğum belgeleri Irlanda konsolosluğuna pasaport başvurusu yapmıştı. Birkaç ay sonra gururla müjdeliyordu Brexit’in ona işlemediğini. İngiltere referandumda AB’den çıkma kararı verdi. Ancak ülkenin yüzde 49’u da kalmak istiyordu. Census 2021’e göre çifte pasaport sahiplerinin yüzde 60’ı 16 yaşından küçük. Sizin anlayacağınız İngilizler, çocukları ileride rahat etsin ve Brexit ile kaybettikleri imkanlardan faydalanabilsinler diye ne yapıp edip AB pasaportu alıyor. Bunların bir kısmı İrlanda üzerinden alıyor. Diğer kısmı ise Avrupalılarla evli olan İngilizlerin çocukları. Anlaşılan o ki eskiden gerek görülmeyen AB pasaportları Brexit sonrasında artık bir mecburiyet halini almış. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar insanlar kendilerini sadece tek bir ülkenin sınırları içinde güvende hissetmiyor. Sınırsız bir dünya ise anlaşılan ancak hayallerde mümkün.