Geçen hafta Alexandra Palace’ta üst üste iki gece gerçekleşen The National konserleri Londra’da haftanın önemli canlı müzik aktivitesiydi. İkinci geceye ben de İstanbul’dan gelen sevgili dostum Murat Abbas’la gitme fırsatı buldum. Murat, grubun koyu hayranı. Ben değilim. O yüzden hayran ve dinleyici farkını canlı olarak gözlemledim. İnsan hayransa üç saatten uzun süren konserin sonunu bekliyor. Değilse iki saatin sonunda çıkıyor.
The National sahnede pek de iyi değildi. Sözler unutuldu, şarkılar birkaç kez yarıda kesildi. İş şakaya vuruldu. Bunlar pek önemli değil ama olmasaydı daha iyiydi. Neden böyle oldu diye düşündük. Galiba bir açıklama bulduk. The National iki geceye iki ayrı setlist hazırlamış. İki farklı gece dinleyicisine iki farklı deneyim yaşatmak istemiş. Bu güzel, ama… Gecede yaklaşık 30 şarkıdan neredeyse 60 şarkı ezberlemek herhalde problem oldu. Öte yandan bazı hayranlar “Sorrow”u bazıları “Fake Empire”ı dinleyememiş oldu. Çünkü hit şarkılar ve bis’teki şarkılar da iki geceye dağıtılmıştı. Bu da her geceye özel bir hayal kırıklığı olmuş olmalı.
Alexandra Palace’ta o kadar çok sarışın, mavi gözlü beyaz İngiliz vardı ki şaştım kaldım. Londra’da böyle bir yoğunluk hiçbir yerde görmedim. Londra’da yaşayan biri olarak her milletten, ırktan insan görmeye o kadar alışkınım ki bu manzara tuhafıma gitti. Bu durum The National hakkında ne söylüyor, tam bilmiyorum. Belki şey, neydi o laf? Hah, müzik de sınıfsaldır. Sarışın, mavi gözlü beyaz İngilizler dışındakiler pek ilgilenmemiş The National ile. Kesin bilgi.
Durmadan bır bır konuşan, konseri izlemeyen, devamlı muhabbet eden gruplar burada da var sevgili okurlar. Müsterih olun. Birkaç kez yer değiştirmek zorunda kaldık müziği ya da aradaki anonsları duyamadığımız için.
Konserlerin kısalması gerektiğini düşünenlerdenim. İnanın gruplar için de çok uzun konserler. Onlar için de zor. Bir buçuk saat ideal. Herkesin enerjisi yüksek, sahnedekiler canlı. Sonra düşüş başlıyor. Eğer inanılmaz bir şovunuz falan yoksa üç saat 20 dakikalık konser herkes için yıpratıcı. Sözler de unutulur, grubun performansı da düşer. Seyiciler de konuşmaya, salonun dışına çıkıp muhabbete başlar. Biliyorum hayranlar “para veriyoruz daha uzun çalsınlar hemen bitirmesinler” düşüncesinde. Ama kalite de önemli. Sahnede gereğinden fazla kalan grup, evde gereğinden fazla kalan misafir gibi. Bir noktadan sonra gitsin diye gözünün içine bakıyorsunuz.
The National hayranı değilim. Ama hayranı olduğum gruplar, müzisyenler, sanatçılar için de hislerim aynı.
Ankara’dan iyi grup çıkar!
Soft Analog, bu hafta “Beni Saran Bi Boşluk” adlı yeni şarkısını yayınladı. Önceden yayınlanan dört şarkıyla birlikte EP olarak sunuldu bu çalışma. “Dans İllüzyon” adlı konsept albüm ise 20 Ekim’de yayınlanacak.
Soft Analog’un müziği ister istemez Beach House, Japanese Breakfast gibi kaliteli dream pop ekiplerinin müziklerini akla getiriyor. Ancak bu sound içinde kendi yolunu bulmuş, orijinal bir çerçeve çizmeyi başarıyorlar. Türkiye’deki alternatif müzik sahnesinin tektipleşmeye doğru gittiği, firmaların ardı ardına birbirinin kopyası işler piyasaya sürdüğü bir dönemde çabalarını çok değerli buluyorum. Ekibin akustik çalışmalarını dinlemek de keyif verici. Akustik versiyonlar biraz da bestelerin sağlaması gibidir. Zayıf beste efekt ve beat’lerden arınınca akustik versiyonda kaybolur gider. Soft Analog bu testi geçiyor.
Biraz yeni tanışacaklar için söz edecek olursak grup, 2019’da Ankara’da İdil Tavşanlı ve Ömer Çelik tarafından kuruldu. Bugüne kadar single ve EP’ler yayınlayarak geldiler. Konsept albüm olarak hazırlanan “Dans İllüzyon” ilk uzunçalar formatında çalışmaları olacak. Anlaşılan o ki melankolik olacak, üzgün üzgün dans ettirecek. Pek çok yerde duygulara tercüman olacak. Merakla bekliyoruz. Ankara’dan iyi grup çıkar denir. Bugüne kadar hiç yanılmayan bir iddiadır.
Haftanın yenileri
Cihan Mürtezaoğlu’ndan bu hafta duygusal bir balad geldi. Söz, müzik, düzenleme yanında davul, bas, gitar, perdesiz gitar ve synthe’ler de Mürtezaoğlu’na ait. Kendi işini kendi yapmayı seviyor belli ki Mürtezaoğlu. Bu yayınlanan beşinci single oldu bu yıl. Albüm yolda olmalı...
Elimizde kalan az sayıdaki popçularımızdan Hadise bu hafta “Sevmiyo” adlı bir parça yayınlamış. Pop şarkıları artık tek tük geliyor cumaları. İyiden iyiye seyreldiler. O bakımdan Hadise’ninki Türkçe popu yaşatmak adına değerli bir çaba. Çağdaş Türkçe pop cephesinde sözlerde değişen bir şey yok. “Kimse senin gibi sevmiyor” gibi meseleler ekseninde gelişiyor olaylar. Ama ritimler artık reggaeton...
Islandman’den “Kalpler”, Hey! Douglas’tan “Hasat” bu haftanın dikkat çeken elektronik prodüksiyonları. Ah! Kosmos’un
(Başak Günak) Berlin’de yerleşik Alman besteci Hainbach ile ortak çalışması “Drip”i de bu listeye ekleyelim.