Geleceğin alameti-farikası sürücüsüz araba hakkında bir sürü yazı, haber, makale sizin de önünüze düşmüyor mu her gün? Bu konudaki her gelişme anında başköşede. Sürücüsüz araba gelecek devrim yaşanacak. Sürücüsüz araba gelecek hayat değişecek. Sürücüsüz arabayla dertler bitecek.
Kazalar sıfıra inecek deniyor. Çünkü insanlar trafikte devamlı kendilerini ve birbirlerini öldürüyorlar. Araba insansız olunca sorun da yok. Denklemden insanı çıkarmak yetiyor.
***
Park sorunu bitecek deniyor. Çünkü sürücüsüz araba kendi kendine park yeri buluyor. Geçenlerde sohbet ettiğim, Türkiye’nin en büyük otomotiv firmalarından birinin üst düzey yetkilisi şehirlerdeki trafiğin temel nedeninin park yeri arayan arabalar olduğunu söyledi. Bu sorun ortadan kalkacakmış.
Sürücüsüz araba, tam yanaşmak için durduğunuz anda ortaya çıkıp “Buraya kamyon gelecek” diyen zata karşı ne tür çözümler geliştiriyor acaba?
Ya da park yerine park edilmesin diye konan sandalyeye karşı ne tür bir yazılımlar üzerinde çalışılıyor? “Değnekçi kovar”ları mı var sürücüsüz arabanın? Bu konuda tatmin edici bir yanıt alamadım. İnsansız araba olabilir ama insansız bir şehir maalesef mümkün değil.
Zaman kazanacağız. Bakın bu çok güzel. Artık bir yerden bir yere giderken telefona bilgisayara televizyona daha fazla dalabileceğiz demektir bu. Çünkü araba kullanmıyoruz ya... “Öyle bir şey yaptı ki” diye anonslanan videoları daha fazla izleyebilecek, Whatsapp’ta iki elimizi kullanarak mesaj yazabileceğiz. Zaman kazanmak harika. Bu bir devrim.
***
Sürücüsüz arabayla gelen asıl büyük devrimden kimse söz etmiyor. Alkollü araba kullanma derdi yok, en büyük devrim bu. Sürücü yoksa alkol sınırı da yok. Ye iç eğlen kendi aracınla eve dön. Yolda da Youtube’dan aç bi siyah beyaz Türk filmi ninni gibi uyu. Çevirme yok. Dolayısıyla polis yok. Böyle mi olacak acaba? O kadar trafik polisi ne olacak peki? Kimi çevirecekler sürücüsüz devrim tamamlandığında?
Trafik akıcı olacak. Çünkü sürücüsüz arabalar birbirlerinin peşi sıra bir trenin vagonları misali gibi aynı hızda hareket edebilecek. Birbiriyle “konuşabilen” arabalar bunlar. Bu durum da trafiği akıcı hale getirecek. Deniyor.
Trafikte su lazım mı, şarj vereyim mi diye ekmek parası kovalayanlar için kötü haber. Fakat kafamı kurcalıyor. Bu ideal “konvoy”un sağda cart yolcu indiren bir taksiye denk gelmeyeceği mi sanılıyor? Ya da sürücüsü telefonla konuşan, şeridi ortalamış 20 km hızla hareket eden bir dolmuşun gelecekte olmayacağı mı öngörülüyor?
***
Diyeceksiniz ki tercihli yollar olacak. Peki, ama o yolların normal yollara kavuştuğu bağlantı noktaları olmayacak mı? Bugün mesela Zincirlikuyu’dan Kadıköy yönüne doğru köprüye gireceğimiz yolun köşesinde her zaman birkaç minibüs ya da taksi yolcu beklemiyor mu? Onlar yolcu beklediği için biz kilometrelerce uzunluğunda bir araç konvoyunda her akşam sinir krizleri geçirmiyor muyuz?
Sürücüsüz araçlar dünyasında bu tip “sürücülü” araçlar ne olacak? Sürücüsüz taksi olacak mı? Asıl önemli müjde burada saklı. Çünkü taksi aslında çok güzel bir hizmet, eğer içinde sürücü olmazsa taksi en fazla tercih edilen taşıt olabilir.
Uber gibi (bilgisayarın organize ettiği göçmenlerin kullandığı arabalar ağı deniyor Uber’e) sistemler tamamen otomasyona girecek deniyor. Avrupa ve Amerika’da göçmenlerin bir ekmek kapısı daha kapanacak demek ki. Şoförlük yapmazsa göçmenler, ne yapacaklar? Türkiye’ye gelirsek, taksicilik yapan bir sürü gizli işsiz ne yapacak? Açık seçik işsiz olacaklar, buna bir çözüm planı var mı?
Eminim araç üreticileri bütün paralarını yatırdıkları bu geleceğin projesine dair benim gibi sıradan insanların dahi hemen aklına gelen sorulara ve sorunlara makul açıklamaları çoktan geliştirmişlerdir. Eminim ne yaptıklarını da biliyorlardır.
Ama bir şeyi unutuyorlar. İnsanlar araba kullanmayı seviyor.
***
Birçok insan için araç kullanmak bir keyif.
Bir kadın sürücüyü sırf kadın olduğu için sıkıştırmak.
Emniyet şeridinden basıp gitmek.
Köprü girişlerinde herkesi geçip yandan kaynak olmak.
Makas atmak.
Trafik kuralları ve hız sınırları çerçevesinde seyreden bir araca selektör yapmak, el kol hareketleriyle azarlamak, kenara çekilmeye zorlamak.
Öndeki arabanın tamponundan sadece dört parmak geride seyretmek.
Yeşil ışık yandığı saniye kornaya basmak.
Sol şeride çıkmak için sinyal veren bir arabayı görünce yol vermek yerine, gaza basmak.
Ambülansların arkasına girip, bir insanın eceliyle savaşından, gideceği yere 10 dakika erken gitmek için fırsat çıkarmak.
Ters yöne girmek.
Dönülmez yerden dönmek...
İnsanlar bunları mecbur oldukları ya da “kurban oldukları için değil sevdikleri, hoşlandıkları için yapıyor.
İnsanların elinden bunu alırsanız, geriye ne kalacak, bu insanlar enerjilerini nereye boşaltacaklar, nasıl var olacaklar, kendilerini nasıl iyi hissedecekler, nasıl tatmin olacaklar?
Bilim ve otomotiv bunu da yanıtlar herhalde bir ara...