Hafta sonu İngiltere’nin kıyı kasabalarını dolaşırken gözüme ilişti. Piyano-bisiklet.
İngiltere’de her şeyin bisikleti var. Bunu biliyordum ama piyano-bisiklete şaşırdım yine de.
Londra’da araba kullanmak giderek büyük bir eziyete ve mantıksızlığa dönüştü. Şehir merkezine girişte “congestion charge” adı verilen bir çevre vergisi ödeniyor ve bu verginin kapsamı her geçen gün genişliyor. Günlük 15 pound. Türk lirasıyla yaklaşık 300 lira eder ki bu hesabı yapmayıp, İngiltere gelir düzeyi ve alım gücü şartlarında bile düşünsek çok büyük para her gün ödemek için. Merkezde otursanız dahi eğer motorlu bir aracınız varsa ödemek zorunda olduğunuz bir ceza bu.
Bu vergiyi sadece benzinli araçlar ödemiyor. Hibrit araçlar da geçen yıl kapsam dışı kaldı. Durum böyle olunca ve ezelden beri Londra’daki trafik çok yoğun olduğundan arabayla şehir merkezine girmek cidden çok yanlış bir karar.
Ancak toplu ulaşım da tam çözüm değil. Daha doğrusu, elbette çok yaygın ve güzel bir çözüm ama insanlar toplu alanlarda risk almamak için Kovid döneminde 2020’den bu yana iki yıldır açık havada yolculuk edebilecekleri bireysel elektrikli araçlara yöneldi. Bisikletler ve scooter’lara yani.
Pek çok marka farklı amaçlara yönelik olarak üretiyor bu bisikletleri. Kimi yük taşımak için, kimi yolcu/çocuk ya da bebek. Kimisi ince uzun, kimisi kocaman, kapalı, içine eşya konabilecek bir ön bölüme sahip. Kimisi bir kasayı çekebiliyor. Yağmur, çamur, kar, soğuk demeden bu bisikletler Londra’nın ulaşımında giderek daha büyük bir yere sahip oldu.
Anneler sabahları çoğu yerde çocuklarını okula, önde ve arkada oturma yerlerinde birer çocuk, akülü bisikletle bırakıyor. Alışverişler bu bisikletlerle yapılıyor.
Günün her saati bu bisikletlerin farklı bir türevinin alışveriş torbalarıyla önünüzden geçtiğini görebilirsiniz.
Öte yandan, yine pandemi döneminde standart alışveriş yöntemi haline gelen eve siparişleri getiren kuryeler de motosiklet/scooter değil akülü bisiklet kullanıyor. Hem daha az karbon salımı hem daha az gürültü demek bu. Çok önemli bir detay.
Ve elbette bu araçların hiçbiri Türkiye’deki gibi yaya kaldırımında gitmiyor. Hepsi ya bisiklet yolunda ya da eğer bisiklet yolu yoksa trafikteler araçlarla birlikte.
Parantez açayım, elektrikli scooter’lar da zaten yaygındı ama sayıları son iki yılda pandemi etkisiyle hızla arttı. Ancak Türkiye’deki gibi sokağa atılmıyor. Yasak. Şehrin çeşitli yerlerinde belediyenin ayırdığı park yerleri var oralardan alıp, yine oralara bırakılıyor. Kapa parantez.
Merkezdeki akülü, bireysel, irili ufaklı bisiklet, scooter, araç sayısı artarken, motorlu araç sayısı da azalıyor. Giderek sokaklarda aracınızı park edecek yer bulmakta zorlanıyorsunuz.
Gidişat bu yöndeyken piyano-bisiklet yine de beni şaşırttı. Sokak müzisyenliğine süper bir katkı. Her yere ulaşım kolay. Müzik yanınızda. İBB belki bu tip bir yaklaşımla mesela bir temel olarak klasik müziği köşe bucak gezdirip çocuklara tanıtabilir. Popüler ve klasikleşmiş yerli eserlerden, halk müziği klasiklerinden bir piyano repertuvarı da oluşturulabilir.
İşin komiği, piyano-bisikleti görünce aklıma ben çocukken mahalleleri gezen bisikletli sütçüler geldi. Aynı tasarım. Öndeki kocaman kare biçimli kasanın içindeki güğümleri iten bir bisikletten ibaret olurdu bu araç ve şimdi düşünüyorum da süper bir çözümmüş. Satıcıların sanayide ürettirdikleri kendi tasarımlarıydı muhtemelen.
20.yüzyıl başı otomobil devrimine gebeydi, 21. yüzyıl bisiklet yüzyılı olmasın sakın...