Elektronik müzikte deneysel işleriyle tanıdığımız, araştırmacı-müzisyen Islandman, Cem Karaca’nın klasikleşmiş, sözleri Nâzım Hikmet’in “Mavi Liman” şiirinden alınan şarkısı “Yorgunum Kaptan”a yeni bir yorum getirdi ve parça bu hafta EMGE etiketiyle yayınlandı.
Araştırmacı-müzisyen tanımını kullanmamın bir nedeni var. Islandman (Tolga Böyük) ve Veyasin (Hey! Douglas olarak da bildiğimiz Emir Yasin Vural) Red Bull’un desteklediği bir çalışmayla 2018’de Orta Asya’ya, atalarımızın sound’unu keşfetmeye (evet iddialı bir söz) gitmiş, burada yerel müzikler kaydetmiş ve bunlardan hareketle bir çalışma yapmıştı. Veyasin ve Islandman’in bu deneysel yolculuğu bir de film hâline getirilmişti. Bu iki ismi YouTube’a yazıp “enter” tuşuna basarsanız videoyu bulacaksınız.
Islandman geçmişten günümüze gelen müziklere meraklı. Geçmişteki hazineleri kurcalayıp eşeleyip onları gün ışığına çıkarmayı, onlardan yeni bir şeyler üretmeyi seviyor. “Yorgunum Kaptan” elbette çok tanınmış bir eser ancak her tanınmış eserin yeniden üretilmeye ihtiyacı var. Bu sanatsal bir çabanın ötesinde, tarihî bir misyon aslında. Çünkü yeni kuşakların kulağına uygun hâle gelen klasik eserler, güzel şeylerin ölmeden hayatına devam etmesini sağlıyor. Bunlar olmazsa günümüz gençliği Tik Tok’tan ne bulursa onu dinliyor ki buna müzik zevki diyemeyiz. Hatta buna müzik ya da zevk de diyemeyiz.
“Yorgunum Kaptan”, Nâzım Hikmet’in memleketinden ayrılışının ve bir daha dönemeyişinin hüzünlü hikâyesi. 1951 yılında bir haziran sabahı Tarabya’dan motorla ulaştığı Plehanov adlı şilebe biner ve Köstence’ye doğru yola çıkar. Sabah evine gelen polisleri atlatmıştır ama ülkesini terk etmek zorundadır. Şilebin kaptanı önce Nâzım’ı almak istememiş, sonra merdiven atarak bu garip yolcuyu güverteye almıştır. İkram edilen çayın ardından sakinleşen ortamla birlikte Hikmet köprüde cihazları incelemeye başlar. Kaptanın seyir defterindeki adını işte o zaman görür. “Kaptan Gheorghe bu nedir” diye sorar, “Adım yazıyor burada.” Kaptan seyirde olan biten her şeyin kaydedilmesi gereken gemi jurnalini anlatır. Boş sayfada “Nâzım Hikmet gemiye alındı” yazmaktadır.
“Bir gün memlekete geri döneceğim ve o gün bu jurnale adımı ben yazacağım” der Nâzım. Ancak biliyoruz ki bir daha memleketini göremeyecektir.
Bu olaydan yıllar sonra, hasta Nâzım Hikmet, iyi geleceği umuduyla Bulgaristan kıyılarına bir seyahat yapar. Burada artık yorgun olduğunun ve ölüme yakın olduğunun farkındadır. Memlekete geri dönme umudu da kalmamıştır. İşte o zaman kaptan Gheorghe’ye verdiği sözü tutamayacağını fark eder. “Mavi Liman” ve meşhur “Yorgunum Kaptan” dizeleri, Gheorghe’ye yazılmıştır. Ancak elbette bu şarkı yıllar boyunca aynı hisleri yaşayan dünyanın her yanında milyonlarca insanın duygularına tercüman olmuştur. Fiziksel ya da manevi sürgündeki herkesin zaman zaman içinde bulunduğu hâli yansıtır:
“Çok yorgunum, beni bekleme Kaptan / Seyir defterini başkası yazsın / Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman / Beni o limana çıkaramazsın…”
Cem Karaca, 12 Eylül darbesinin ardından Almanya’da sürgündeydi. “Die Kaneken” adında (Almanca argoda Doğu’dan gelenler için kullanılan tanım) Almanca şarkılardan oluşan bir albüm kaydetmişti. Bu albümde Türkçe olarak “Yorgunum Kaptan” da yer alıyordu. Anlamak zor değil, sürgündeki bir Türk’ün dizelerinden, sürgündeki bir başka Türk’ün bestelediği bu şarkının anlamını…
Cem Karaca şöyle anlatmış: “Ben yurt dışına çıkıp geriye dönemeyecek duruma geldiğimde etimde, kanımda, yüreğimde, beynimde, her yerimde yaşamaya başlamıştım Nâzım’ın yaşadığı ıstırabı. Elime gitarı aldım ve birdenbire birtakım şeyler dökülüverdi. Beste daha ciddi bir şey. Ben Nâzım’ı besteleyecek kadar kendimi ehil görmüyorum. Onun şiirinin içinde zaten bir beste var.”
O dönemin insanlarının nezaketi, inceliği, derinliği, tevazusu çok daha farklı değil mi? Yaşadıklarını nasıl da bilgece bir olgunluğa dönüştürebiliyorlar. Mağdur edebiyatı yapmaktan adeta utanıyorlar. Geçmişin nesini özlersin dendiğinde ben önce bunu özlerim herhalde. İnsanları.
Islandman, “Die Kanaken” albümünün tek 45’liği olan “Çok Yorgunum”un plak kaydını dinledikten sonra bu şarkıyı ele almaya karar vermiş. Anadolu’nun saykedelik sesleriyle, sound’larıyla her zaman ilgili olduğunu bildiğim Islandman’in nokta atışı düzenlemesi anlamlı geldi. Müzikal olarak da başka bir seviyeyi ifade etti. Şarkının orijinaline, şiirin, Cem Karaca’nın bahsettiği kendi müziğine uygun bir iş olmuş.
Islandman, perküsyonda Eralp Güven ve gitarda Erdem Başer’in eşlik ettiği bir ekip bugün ve canlı performanslarına kulak kesilmek lazım.