Geçen hafta, halen devam etmekte olan Roland Garros’ta ilgimi çeken bir gelişme oldu. WTA sıralamasında dünyanın 2 numarası Naomi Osaka bütün maçlarını tek tek kazanıp şampiyonluğa doğru ilerlerken turnuvadan çekildi.
Herkes sakatlık mı falan diye sorarken açıklama hemen geldi. Osaka basın toplantılarına katılmak istemediği için turnuvadan çekilmişti. Osaka’nın içe dönük bir yapısının olduğu, kalabalık önünde konuşmaktan hoşlanmadığı biliniyor.
1997 doğumlu genç sporcu Roland Garros organizatörlerine basın toplantısına katılmak istemediğini, ruh sağlığının buna uygun olmadığını bildirince 15 bin dolarlık ceza yemiş ve kendisine basın önüne çıkmasının bir mecburiyet olduğu söylenmişti. Osaka’nın turnuvadan çekilmesi işte bu karar sonrası gerçekleşti.
Sporcular bacağım sakat, kolum ağrıdı, bileğim burkuldu diyerek turnuvadan çekildiklerinde bu normal karşılanıyor. Ama psikolojisi bozuk olduğundan cezalandırılan (15 bin dolar) ve turnuvadan çekilmek durumunda kalan Osaka’nın durumu bende bir isyan duygusu yarattı açıkçası.
Açıklamasında şöyle diyor Osaka: Beni tanıyan herkes içedönük biri olduğumu bilir. Ve beni turnuvalarda izleyen herkes sahaya kulaklıklarla çıktığımı ve bu sayede anksiyetemi bastırmaya çalıştığımı bilir”.
Ardından şöyle devam ediyor: “Paris’e zaten çok hassas ve endişeli hissederek geldim. Fiziksel çalışmalara ağırlık vermek, kendime bakmak ve basın toplantılarını pas geçmek iyi gelir diye düşündüm. Durumum bana kuralların artık eskimiş olduğunu hissettiriyor. Bunun altını çizmek istedim.”
Osaka 23 yaşında çok başarılı bir sporcu, 4 tane Gran Slam kazandı. Ama depresyon tedavisi gördüğünü de saklamıyor. Kalabalık önüne çıkma konusunda sıkıntılar yaşıyor. Korta çıkarken tenise yani en sevdiği ve iyi yaptığı işe odaklanarak bu sıkıntısının üstesinden gelebiliyor ama basın toplantıları aynı şey değil
Burada kilit kelime “içedönük”. İngilizcesi “Introvert”. Dışa dönük olmak da “extrovert”. Bugünün dünyasında herkes dışa dönük olmaya mecburmuş gibi bir kural var. Herhangi bir iş yaparken işin kendisinden bağımsız da olsa illa dışa dönük, sosyal anlamda güçlü, kendine güvenen biri olmanız isteniyor.
TikTok çağında, YouTube’da herkesin bir kanalı olan bu dönemde kamera karşısında rahat olamayan, iyi ve etkili konuşamayan, kalabalıkların gözünün içine bakarak onları etkileyemeyen kimsenin yaşama şansı yok sanki.
Dünyanın en iyi tenisçisi dahi olsanız (Osaka kendi alanında dünyadaki en iyi bir iki isimden biri şu anda) bu dünyanın kuralları sizi cezalandırıyor ve turnuvadan çekilmeye zorluyor.
Ben burada ciddi bir sorun görüyorum. Herkes şovmen olmak, medyatik olmak zorunda değil. İşiniz şov ise tamam. Ama bugün alanınız ne olursa olsun, ne iş yaparsanız yapın illa bir Tedx konuşması, bir Youtube kanalı sosyalliği, bir “Kalabalıkların sevgilisi konuşmasıyla herkesi etkiledi” durumu bekleniyor herkesten.
Kalabalıklara konuşmayı sevmeyen birine ne teniste rahat var gördüğünüz gibi ne de sıradan iş dünyasında. Benim tanıdığım pek çok beyaz yakalı insan patronları kendilerine devamlı “İçe kapalısın, biraz konuş, sesini yükselt” dediği için ve bunu bir başarı kriteri saydığı için mutsuz. İşlerini iyi yapsalar da ha bire konuşmadıklarından başarısız görülüyorlar.
Dışa dönük olmanın yapılan işin kalitesiyle de bir ilgisi yok. Çok ve “etkili” konuşanın işini yapmaya vakit bulamadığı pek çok durumu ben kendi hayatımdan biliyorum. En iyi konuşan politikacı en iyi politikacı olsaydı, en iyi konuşan CEO en başarılı CEO olsaydı, en iyi konuşan futbolcu en iyi topu oynamış olsaydı, en iyi mühendis en popüler mühendis olsaydı, en iyi doktor televizyona en fazla çıkan olsaydı, susar, bu konuyu hiç açmazdım.
Ama bunun doğru olmadığını biliyoruz. O halde neden bütün dünya bizi illa iyi konuşmacı, kamera dostu, insanları etkileyen biri olmaya zorluyor? Neden sadece işini iyi yapanlara kariyer şansı tanınmıyor da sadece kameralara gülen ve durmadan konuşanlar başarılı kabul ediliyor?
Naomi Osaka umarım bu mücadelesini daha da ileri götürür de değişim bir yerlerden başlayabilir.