Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, buzdolabı, doğrayıcılar, mutfak şefi, ütü masası, elektrikli süpürge, şarjlı süpürge, ütü, blender, tost makinesi, çay makinesi, kahve makinesi, katı meyve ve narenciye sıkacakları, ısıtıcı, su ısıtıcısı, mutfak robotu, ızgara, ekmek kızartma makinesi, fritöz, mikser, ekmek yapma makinesi, kıyma makinesi, hava nemlendiricisi, yumurta haşlama makinesi, mısır patlatma makinesi.
Devletimizin ilgili birimleri açıkladı. ÖTV yani halktaki adıyla lüks tüketim vergisi, bir süreliğine (malum referanduma kadar) artık bu ve bunun gibi ürünlerden (ev mobilyaları) alınmayacakmış.
Eknomide bir sıkıntı olduğu ortada, telaşla önlemler alınmaya çalışılıyor.
Açıp tanımına baktım nedir diye. ÖTV lüks ürünlere, sağlığa zararlı (alkol sigara) ve çevreye zararlı (benzin) ürünlere uygulanan bir vergi türüymüş. Tost makinesi neden lüks? Ütünün nesi elit? Mutfak robotu neden sağlığa zararlı? Bunları geçelim beynimiz yanmasın.
Devlet bu ürünlerde fiyat indirimi yapıyor, satışı teşvik ediyor. İyi güzel. Biz bunları daha fazla satın alınca ekonomi canlanacak. Yani ha bire tüketelim isteniyor.
ÖTV’nin gerçekten lüks olan ürünlere uygulanmasını ve günlük hayatta kullandığımız sıradan ürünler üzerinde bu kadar vergi olmamasını savunanlardanım. Geçici değil, icabında tamamen kaldırılsın, itirazım ona değil.
Önemli konu var, bu vesileyle hatırlatalım: Kültür ve sanat ürünleri. Türkiye’de bu ürünler üzerinde çok yüksek vergiler var. Bu tip teşvikler neden biraz da kültür sanat eserlerine, ürünlerine yapılmaz, madem öyle biz de bu soruyu soralım.
Neden kültür ürünleri üzerindeki, gelişmiş ülkelerde olmayan ağır vergiler, (özellikle konser, etkinlik, gösteri alanındaki vergiler) teşvik amacıyla hafifletilmez?
Neden kitap, dergi, albüm, tiyatro, konser biletlerine uygulanan vergiler hafifletilerek bu ürünlere ulaşım ucuzlatılmaz? Bu şekilde hem vatandaş hem de bu işi yapan firmalar biraz olsun rahatlatılmaz?
Bir toplum çamaşır makinesi, mutfak robotu satın alarak gelişemez ki tarihte böyle bir örnek yok. Kültür, bilgi, görgü lüks değil, gereklilik.
Yumurta kafalar
Twitter’da bir şeyler oluyor bugünlerde. Yumurta kafalar hayli aktif. Uydurma isimler. Bazen de gerçek kişilerin, takipçilerin adını taşıyan uyduruk hesaplar. Her gün onlarcası gelmeye, takibe almaya başladı. Önceleri blokladım, spam işaretledim sonra usandım. Tek tek uğraşmakla bitecek gibi değil. Yüzlerce yumurta kafa bot hesap. Onur99419673 sizi takip etmeye başladı. @omr_frk623 sizi takip etmeye başladı. @HseyinD43524437 sizi takip etmeye başladı. Bütün gün böyleyiz. Bir araştırmaya göre Türkiye Twitter’da en fazla bot hesap bulunan ülke. Hangi biriyle uğraşayım? İçimden bir ses referandumla alakası var diyor. Göreceğiz.
Beyoğlu’nda hâlâ yapılabilecek bazı şeyler
Denizler Kitabevi’ne girip sağ koldan kitap raflarına dalıp kaybolmak. Dev yelkenlilerin süzüldüğü 18. yüzyıl denizlerini anlatan kitapları karıştırmak. Hayal kurmak serbest.
Galatasaray’dan aşağı kıvrılıp yolu Kontraplak’ın önünden geçirmek, şöyle bir içeri dalıp plaklara bakmak.
Fransız Kültür’ü geçince sağa kıvrılmak, ilk sola sapıp İstiklal’e paralel yürüyebildiğin kadar yürümek. 90’lara doğru zamanda bir yolculuğa çıkmak.
Yeni Lokanta’da sırtını duvara dayayan bir masaya oturup güzel bir şarap açmak. Onlar gerisini hallediyor.
Gezi Pastanesi’ne oturup çayla küçük ay çöreklerinden söylemek. İskeleti kalmış AKM’ye bakarak burada konsere gelip fuayede sanat tartıştığımız günleri hatırlamak.
(Fotoğraf çekeyim dedim, bir anda kulübeden iki polis çıktı, kimsin, niye çekiyorsun diye sorguya çekmeye başladılar. Geldiğimiz duruma bakın. Nasıl anlatayım ki size neden çektiğimi, nereden başlayayım?)