Geçen hafta, drum’n bass üstadı, bu türün yaratıcıları arasında yer alan Photek’in “Modus Operandi” adlı ilk albümünü dinlememin iki nedeni vardı. Bir, ben her zaman drum’n bass dinlerim ve bunu yaparken klasik albümleri hiç ihmal etmem. İki “Modus Operandi” geçenlerde 20 yaşına bastı. Tam olarak 9 Eylül 1997’de yayınlanmış bu öncü albüm. Ve bugün hâlâ bu türde bunun kadar iyi malzeme çok az.
X kuşağına mensup
Kesin olan şu, bu albüm artık klasik mertebesinde ve müzik zevki ne olursa olsun bir müziksever için dinlenmesi gerekenler listesindedir. Los Angeles’ta yaşayan İngiliz prodüktör ve DJ Rupert Parkes, 1971 doğumlu. Kendisi geçen yüzyılın belki de en “iki arada bir derede kalmış” kuşağına, yani X kuşağına mensup. Televizyonla plakla kasetle büyüyen, bilgisayarla 20’lerinde, web’le, müzikteki dijital dönüşümle 30’larında tanışan, sosyal medyanın şekillendirdiği dünyayı 40’larında gören bir nesil. Bütün bu dönüşümün, hızın, yertsiz yurtsuzluğun, iki arada bir derede kalmışlığın, analog ve dijital çağın etkilerini görebileceğiniz bir albüm “Modus Operandi”. Hem caz bulabilirsiniz içinde, hem funk, hem de en iyisinden davul ve bas. Müziği notalardan ziyade temel olarak bir zaman ve mekan meselesi (tam olarak zaman ve mekana dair tercihler) olarak ele alan Photek’in bu albümü, hayli karmaşık ritim yapıları yanında bunlarla içiçe geçmiş bas partisyonları ve endüstriyel efektler sunar. Bunu öyle yapmıştır ki mesela “Hidden Camera”yı canlı olarak bir caz triosuna sahnede çaldırabilirsiniz.
Bu albümün yeri başka
Tam olarak hiçbir yere ait olmayan, bunu da zaten müzikal diliyle ifade eden bir albüm “Modus Operandi”. Photek’in yıllar içindeki kariyeri dans müziğine doğru evrildi, film ve dizi müzikleri dahil farklı perspektiflere doğru savruldu. Ancak bu albüm Photek’ten büyüktür. Michelangelo’nun Davud heykelini tamamladıktan sonra eserinin kusursuzluğundan büyülenip “konuş” diyerek çekicini fırlatması gibi Parkes de yıllar sonra albümü bitirdiğinde “hayat boyu yapabileceğim en mükemmel şeyi şu anda yaptım” diye düşündüğünü ve benzer bir sarhoşluk yaşadığını itiraf etmişti.
20 yılı devirmiş bu güzel albüme bir selam çakmadan geçilmezdi.
“Modus Operandi” Photek (Astralwerks, 1997)
Rolling Stone’un satışa çıkması…
Müziğin 70’lerdeki gibi artık dünyayı değiştirecek bir siyasi güç olmadığını,
Müzisyenlerin, şarkıcıların artık daha ayakkabı, tişört, eşofman modeli/girişimci olduğunu,
“Gençlik kültürü” alanının, büyük markaların kontrol ettiği dev bir pazara dönüştüğünü,
Yeniliklere uyum sağlamakta geç kalanın yok olmaya mahkum olduğunu,
“Yeni” olmanın, nitelikli olmanın önüne geçtiğini, hatırlattı.
(1967’de kurulan derginin yüzde 49’u Singapurlu bir gruba satılmıştı. Kalan yarısı da satışa çıktı. Bu konuda ayrıntılı bir yazı yazacağım.)
Meraklısına
İtiraf edeyim, “meraklısına” ibaresini gördüm mü koşarak kaçasım gelir. Korkarım. Endişeye kapılırım. Birileri bana çok fena bir şeyi kakalamaya çalışıyor diye düşünürüm. “Elindeki berbat bir şeyi cazip mi cazip bir hale sokmaya çalışıyor galiba” derim kendi kendime. Bir yandan da hakikaten enteresan bir şey olabilir mi acaba diye şüphelenirim, içime bir kurt düşer. Acaba ben meseleyi anlamıyorum da ondan mı böyle düşünüyorum diye sorarım.
Hakikaten nadir bulunan, ilginç, sıradışı, normların ve ana çizginin dışında bir şeyden mi söz ediliyor acaba diye meraklanırım.
Acaba herkesin ilgisini dikkatini çekmeyecek, sadece belli bir kapasitenin ve seviyenin ötesindekilerin değerini bilebileceği bir şey mi söz konusu olan diye içim içimi yer. Acaba eksiklik ben de mi demeye başlarım ve bu sonsuz şüphe sarmalından kurtaramam kendimi.
Şimdi. Elimde böyle bir albüm var. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemiyorum. Primus’ın yedi yıldan bu yana yaptığı ilk stüdyo albümü “Desaturating Seven” için sadece “merkalısına” diyebiliyorum. Şimdi siz düşünün.
(“Desaturating Seven” Primus, ATO Records)