Sansüre kılıf mı, yoksa çocukları ve yetişkinleri uygunsuz içeriklerden korumak, ifade özgürlüğünü sağlamak için gerekli bir yasal adım mı?
İnternet Güvenliği Yasası (Online Safety Bill), Birleşik Krallık’ta Mayıs 2021’de taslak olarak kamuya açıklandı ancak üzerinde anlaşılamadığı için ve yasalaşması için gerekli teknik altyapının oluşmaması nedeniyle geçen temmuzda ertelendi. Yangından mal kaçırır gibi parlamentodan geçirilmemesi ve üzerinde tartışılacak vakit bırakılması bilgece bir karar. Neticede niyet iyi ama sapla saman birbirine karıştı, biraz duralım denmiş.
Ancak ara ara gündeme gelen bu yasa, son iki haftadır yeniden konuşulmaya başlandı. Pek fazla ömür biçilmeyen yeni Muhafazakâr hükümetin yeni Kültür Bakanı Michelle Donelan bu yasayı derhal parlamentodan geçirmek istediklerini söyledi. Seçimlere gidilirken herkes interneti kontrol etmek, zapturapt altına almak istiyor diye yorumlayanlar var. Kim haksız olduklarını iddia edebilir?
Muhafazakârlar, yani yasayı hazırlayan taraf, bunun çocukları korumak için önemli olduğunu savunuyor. Teknoloji şirketleri, haber ve içerik üreten platformlar bu yasa geçerse, çocukları, onlar için sakıncalı içeriklerden koruma konusunda sorumlu tutulacak. Öte yandan, içerik kaldırtmak, tweet ya da post sildirtmek zorlaşacak iddialara göre. Böylece internet ortamı regüle edilmiş olacak.
Elbette bu kadar basit değil. Bazı uzmanlar ciddi bir sansürün bu yasayla kurumsallaşacağına inanıyor. Mesela sakıncalı içerik tanımı nedir? Bu tanım nasıl belirlenecek? Bunlar hâlâ havada.
Bir başka karşıt görüşe göre, yasa sosyal medyaya özel bir çifte standarda neden oluyor. Olası suçlara karşı yetkiyi ve inisiyatifi Birleşik Krallık mahkemelerinden alıp, teknoloji şirketlerine, yani Silikon Vadisi’ne devrediyor. Suç varsa biz bunu kendi mahkemelerimizde çözeriz diyorlar yani. Yasaya karşıt bu görüş bana çok da özgürlükleri korur gibi gelmedi. Yasa tartışılırken ortadan bir çizgi çekilip, iki tarafa ayrılıp, bunlar sansürcü, bunlar özgürlükçü demek mümkün değil. Birleşik Krallık’taki yasaya dair tartışmalarda yasaya karşı ama birbiriyle anlaşamayan çok fazla görüş var. İngiltere’nin internet güvenliği yasasında son durum bu. Taraflar birbirini dinlediği sürece tartışmak güzel.
İnsan kaynakları!
Hani derler çok makbul bir şey olarak mesela “Biz çok genç bir şirketiz” diye. Bravo, otur sıfır! Herkesin benzer düşündüğü, herkesin aynı açıdan baktığı, herkesin aynı yorumları yaptığı kendini geliştiremeyecek bir şirketsin. Gelecekte hayatta kalman zor.
Ya da mesela “Burada herkes Boğaziçi, İTÜ, ODTÜ’den mezun”. Bravo, size de sıfır! Farklı görüşleriniz yok. Tartışmalar hep aynı yere çıkıyor. Sizin görmediğinizi görüp fark edecek bir kişi bile yok.
“Diversity” kavramının, yani çeşitlilik kavramının son yıllarda şirketlerin önemli değerlerinden biri olduğu malum. Gündemdeki kavram ise, neurodiversity. Türkçede nöroçeşitlilik deniyor. “Çeşitlilik sadece ırkla, etnik kökenle, cinsiyetle olmaz, kadronuza her kültür seviyesinden, toplumun her katmanından, her yaştan insanla dönüştürmeniz gerek” fikri. İnanç sistemi, dil, sosyokültürel çevre, eğitim, mesleki gelişim… Bunların hepsi çeşitlilik alanları.
Bütün çalışanlarının birbirinin aynısı olmaya uğraştığı büyük şirketlerin kendi içlerinde böyle bir dönüşüm geçireceğine inanalım mı? Beyaz yakalı klişesinin değişeceğini mi düşünelim yani? Bilemiyorum. Ama fikir olarak çok doğru geliyor. Önce şirketler, sonra asıl ülkeler. Bir yerden başlamak lazım. Gelecek çok çeşitli geliyor.