İngiltere yaz boyu bir festivaller ülkesi haline geliyor. Neredeyse her hafta sonu İngiltere’nin her yerinde ve her hafta sonu onlarca festival var. Başka hiçbir ülkede bu kadar çok ve çeşitli festival yoktur. Yeşil alanı bulan İngiliz, tezgâhları, sahneyi kurar, eline pint’ını alır ve festival başlar. Bu hafta mesela Glastonbury haftası. Worthy Farm çiftliğinde 100 bin kadar insan kendilerine geçici bir müzik cumhuriyeti oluşturmuş durumda. Öyle ki resmi olarak tanınıyor bu cumhuriyet. Britanya’nın resmi televizyonu BBC ana haberde hava durumunu verip sonunda Glastonbury raporunu ayrıntılı anlatıyor. Ne de olsa ülkede her evden bir tanıdık şu anda Glasntonbury’de yılın canlı müzik olayını takipte.
Festivalcilik bir tür modern zaman âdeti değil bir Ortaçağ köylü geleneği aslında burada. Ya da sanayi devrimiyle birlikte gelen ve çalışmaktan neredeyse ruhunu teslim eden işçi sınıfının bir tür emniyet subapı. Her şey bir yana, festivalcilik ciddi bir iş kolu ve ekmek kapısı. Hem ışıkçısı, sesçisi, nakliyecisi, yani lojistikçisi için hem de ve asıl, tabii ki sanatçılar ve yaratıcı ekipler için.
Bir müzisyen için takvim şöyle işler: Sonbahar ve kış kuluçka, beslenme, esinlenme, kayıt. Baharda albüm çıkar. Turneler konserler bağlanır. İngiltere’nin kuzeyinde, kırsaldaki küçük mekânlardan ilk konserler başlar. Londra’ya uzanır. Ama yaz muhakkak festival demek. Her zaman ve her yerde festival. Londra’dan festivallere. Dönüşte sonbaharda belki tekrar Londra. İstiklal marşı ve evlere dağılma.
İngiliz dinleyicisi için olaylar nasıl gelişiyor peki? Şöyle: Sonabahar: Çalışıyorsun. Kış: Çalış. Bahar: Çalışmaya devam. Yaz: Festivale git ve dünyayı unut. Sonbahar: Çalış.
Yaz zaten şanslıysan bir ay. O bir ayda ne yaparsan yanına kâr. Kışın yağışlı ve soğuk günlerinde anlatacak anı biriktiriyorsun.
Aile festivalleri, yaşlı festivalleri (klasik müzik ve şarap tadımı ağırlıklı) countryside’da yani İngiltere’nin epik kırsalındaki parklarda ve panayır yerlerinde önemli işler. Her yıl aynı yerde aynı festivaller yapılır. Kimi gezgin festivaller sadece, Anadolu’da turlar gibi işte buranın Anadolu’sunda turlar. Bilet fiyatları da Londra’ya göre makul. Bizdeki belediye eliyle yapılan meyve sebze festivalleri burada yok. Onun yerine bunlar var.
Bir diğer festivalcilik türü içki festivalleri. Yerel üreticiler burada bir araya geliyor. Sahnede popüler gruplar ortamı ısıtırken cin, bira, viski gibi geleneksel içeceklerin bin bir türlüsünü tada tada akşamı buluyorsunuz. Bunlardan bir tanesini önceki evimizin yakınlarına geldiğinde deneyimlemiştim. Sahnede Stereo MC’s vardı, binlerce kişilik bir kalabalık ve onlarca deneme standı. Böyle bir ortamda zaman geçirmek gerçekten çok eğlenceli.
Elbette her şey bu kadar efendi değil. Seviyesiz, pis festivaller de var. Bunların bir kısmını Türkiye’de yaşarken gidip görmüş ama sanırım müzik dinlemekten başka bir şeye pek dikkat etmemiştim. Liseli ve çiçeği burnunda üniversitelileri kendine çeken Reading mesela onlarca festivalden biri ve en ünlülerinden. Geçen yıl burada Arctic Monkeys izlerken resmen utanmıştım. Kitlenin yanında dede gibiydim. Benimle aynı yaşta olanlar sadece çocukları önlerde eğlenirken arkada sözüm ona onlara göz kulak olan anne babalardı. Bu festivallerde bolca çamur, ter, gözyaşı, hormon ve muhtelif başka vücut sıvılarının dolaşımda olduğunu söylememe gerek yok. Ama her şeyin, seviyenin ve seviyesizliğin bir mantığı var. İnsanların kendini kaybetmesi için tasarlanmış festivallerin toplumdaki fazla enerjiyi toprağa ve atmosfere vermekte önemli bir rolü var. 10-20 yıl önce anlayamadığım şeyleri bugün başka türlü anlayabiliyorum. Pislenmek güzel bir şey ayrıca.
Geçenlerde en şahane festival konseptiyle karşılaştım. Fake Festivals. Sahte festivaller demek. Malum konser festival İngiltere’de de pahalı. Herkesin bütçesi yetmez. Üstelik her yıl en sevdiğiniz, görmek istediğini gruplar istediğiniz kombinasyonlarla sahnede yerini almıyor. İlla bir şeyler eksik kalıyor. İşte buna çözüm Fake Festival. Sahte festival yani. Büyük grupların tribute band denen taklit versiyonları bu festivallerin kadrosunu oluşturuyor.
“Fake bands, real festivals” mottosuyla, yani “Sahte gruplar, gerçek festivaller” diyerek yola çıkan bu hareket aşırı eğlenceli ortamlar yaratıyor. Bu festival muhtelif kadrolarla nisandan ağustos hatta eylüle kadar memleket turnesine çıkıyor, şehir şehir taşrayı dolaşıyor.
Hem ucuz hem hayal bile edemeyeceğiniz gruplar aynı anda sahnede hem de hiç yeni albümlerini falan dayatmıyor, doğrudan hit’lere yöneliyorlar. Daha ne ister insan?
Mesela bunlardan bir tanesinde Oasis, Queen, The Police, Guns N’ Roses, Pulp, INXS, Red Hot Chili Peppers var. Ama tabii isimler Ohasish, Pulp’d, The Police Force falan. Olacak o kadar. Görüntü aynı. Ses de idare eder. Eğlenmemize bakalım. Neydi motto? Sahte gruplar, gerçek festivaller. Bu sistemi Türkiye’de denemek isterdim. Süper eğlenceli olacağını iddia ediyorum.
Sahte ya da gerçek, festivalin mantığı şu: Stresini at, eğlen! İngilizler stres atmada bir dünya markası bu anlamda. Siz en son ne zaman stres attınız? Ne yaparak?