Uçan arabalar olacaktı. Uçan tren değil ama vızır vızır uçan arabalar kesindi.
Trenler gökyüzüne uzanan rayların üzerinde dolaşıp dev binaların, blokların arasından yılan gibi kıvrıla kıvrıla geçecekti.
Muhtelif hayaller arasında Ay’a yerleşmek, koloni kurmak, Mars’a gitmek vardı. Uzay gemileriyle gezegenler arası kolayca yolculuk etmek. Bunlar zaten standart şeylerdi gelecekten beklentilerimiz arasında. Ama benim için ‘Back To The Future’daki uçan kaykay önemliydi. Biz büyüyene kadar kesin yapılırdı.
Hepimiz tek tip böyle parlak metal görünümlü tayt gibi elbiseler giyecektik. Yemek dediğimiz şey bazen bir küçücük hap olacaktı. Öyle sofra hazırlamaya falan son. Yolculuk mu? Kolayı var, ışınlanma olacaktı. Tak tak tak, her şey pratik...
En bela hastalıkların tedavisi kolay, ışın tabancası gibi bir aletle şöyle bir dokunuyorsun yara olan, ağrıyan yere, hiçbir şey olmamış gibi kalkıyorsun yataktan.
Konuşmadan iletişim kurabilecektik. Vay vay vay... (Telepati gibi bir yöntemle olacaktı ama bu, Whatsapp’la değil.)
Ev işlerini robotlar yapacaktı. İnsana benzeyen, “Ama biz de insan muamelesi görmek istiyoruz” diye içlenen androitler sonraki hikâye.
Dünya birleşecek, tek bir yönetim altında yönetilecek, her ulus bu yönetimde temsil edilecekti. Bütün filmlerde böyle bir manzara vardı. ‘Star Wars’tan ‘Uzay 1999’a, ‘Star Trek’e temel fikir buydu. Dünya konfederasyonu, dünya konseyi. Böyle afili isimler. Başka türlüsü beklenmiyordu gelecekten.
Ama tabii, tehlikesiz ve tehditsiz bir sistem ayakta duramayacağından geleceğin dünyasında bu tehdit uzaydan gelecekti muhtemelen. Artık dünyada insanlar savaşmazdı. Milyonlarca ölümden, trajediden bir şeyler öğrenirlerdi geleceğin insanları. Bizden daha zeki olmaları umuluyordu.
Yaratıklar dünyayı istila etmek isteyecek. Bazen korkunç, akıl almaz biçimlerde gelecekler, bazen bizim gibi görünecekler.
Biz neticede bütün farklılıklarımızı unutarak insanlık olarak birleşip uzaylı düşmanla savaşacağız. Dünyayı, hayatımızı, insanlığımızı kurtaracağız.
Bir sonraki aşama dost ve kardeş uzaylı aşaması. Gelecekler, farklılıklarımızı unutup uzaylı ırkçılığı yapmadan hep beraber evrende huzur içinde yaşayacağız.
Zaman makinesi icat edilecekti. Hop bir o çağa bir bu çağa zıplamalar. “Aman kendimle karşılaşmayayım paradoks olmasın.” “Beyler geçmişe gitmek serbest, yalnız sağ solla çok elleşmeyelim büyük sıkıntı çıkıyor” falan filan.
***
Uzaylılar gelmedi, dünyalılar birleşemedi, savaşlar bitemedi. Gelecekte halk otobüsü, sarı dolmuş, asgari ücret, sigorta hastanesi, beyin yakan tartışma programı, ‘Survivor’, ‘Recep İvedik’, itiş kakış var. Herkes hâlâ kot giyiyor ve ne konuşarak, ne yazışarak, ne savaşarak anlaşabiliyoruz.
Zaman makinesi de yok. Ama olsa, atlasak gitsek H.G. Wells’e, Jules Verne’e “Abi merhaba, biz 2017’den geliyoruz, sizin konfederasyon yalan oldu. Dünyayı komple Trump diye bi emlakçıya emanet ettik, Avrupa’da bir sürü ırkçı ilkokul bir argümanlarıyla iktidara yürüyor, biz de şahsen büyük ve güçlü Türkiye için portakal bıçaklanan bir coğrafyanın insanlarıyız” desek, bizi sopayla kovalarlar herhalde.
Ah be gelecek, ışınlanmayı, dost uzaylıyı falan erteleyelim. Uçan araba zaten çok demode, zaman makinesi de senin olsun. Hepsine okey de...
Bize bir güzellik yapsan, şu kavga dövüşü bir ayırsan, bir huzur versen, afiyetle işimize gücümüze sevdiklerimize baksak artık.