Fransa seçimlerinin ilk turunda bir aday oyların yüzde 23.9’unu, diğeri yüzde 21.7’sini aldı ve ikinci tura kaldı. Yüksek oy alan diğer iki aday 19.9 ve yüzde 19.7’ye ulaşmışlar.
Bilgisayardan kafamı kaldırdım, içten içe bir ferahlık, bir rahatlık. Allah Allah, neden ki? Düşünüyorum bulamıyorum. “Bana ne Fransa’nın kırk yılda bir yaptığı seçimden, seçim bizim işimiz, her yıl kafadan bir iki tane var nasılsa” diye düşünürken jeton düştü. Bu tabloda tek başında silip süpüren biri yok. Güçlü bir lider yok. Ondan ilginç geliyor bana.
Oturdum bir banka, gelen geçene bakıp yüzümü güneşe verdim, başladım düşünmeye.
Böyle bir tablo bizde olsa, “Aman koalisyon ne kötü” mü deriz, yoksa “Ne güzel, her şey ortadan ikiye bölünmemiş, çeşit çeşit görüş var” mı deriz? İlkini deriz tamam da, hemen atlamadan bir düşünün.
Böyle bir tabloda her çeşit aday var. Hepsi belli bir miktarda oy alıyor. Daha sonra 7 Mayıs’ta ikinci tura geçilecek ve en yüksek oy alan iki aday burada yarışacak.
Ve bunun için en yüksek oyu alan iki aday, ilk turu geçemeyen adaylarla ve onların parti, örgüt ve seçmenleriyle anlaşmak zorunda kalacaklar. Onlardan oy isteyecekler. Aksi takdirde, kimse yüzde 51 oya ulaşamayacak. Anlaşmak uzlaşmak bizde nesli tükenen geleneklerimiz.
Böyle bir tabloda ötekini öcü göstereyim, düşman ilan edeyim yok. “Saflarımı sıklaştırayım” yok. Kimse kimseyi gözden çıkaramaz. Kimse kimseyi dışlayamaz, ötekileştiremez, aşağılayamaz, yok sayamaz. Herkes diğerine saygı duymak zorunda çünkü seçimi kazanmak için başkalarına ihtiyaç duyulan bir tablo bu.
Aşağılarsan, azarlarsan, yok sayarsan, herkesle kavga edip köprüleri atarsan sen bilirsin. İzole olursun, yalnızlaşırsın. Bir süre sonra seçmenin oturur, bir daha düşünür “Ya bu adamlar ne yapmaya çalışıyor, biz kime oy veriyoruz böyle?” diye.
İkna etmek lazım, anlatmak lazım, gönül almak lazım. Politika nedir? İkna etme, ikna olma. Fedakârlık etmek. Hatta ödün vermek. Evet ödün vereceksin gerekirse, ama karşılığında seçmenin için ülken için faydalı bir sonuç ya da kazanım elde etmek için. Bazen sen ödün verince seçmenin kazanabilir. Siyaset, farklı olmak ama anlaşmak demek. Anlaşmamak üzerine inşa edilen siyaset olur mu?
İsim, siyasi görüş falan hepsini bir kenara bırakalım. Hayal edelim. Diyelim ki bizim ülkemize bir sihirli değnek değdi böyle bir tablo oluştu. Diyelim ki bizim ülkemiz böyle dört hatta beş farklı lidere oy verebiliyor. Birçok güçlü lider, yeni nesil isim çıkarabiliyor. Fena mı?
Diyelim ki herkesin birbirine ihtiyacı var kazanmak için. Diyelim ki biz böyle yönetiliyoruz. Bunun nesi kötü?
Saflarımı sıklaştırayım, yüzde 51’i kapayım, geri kalanlar ne halleri varsa görsün yok. Çünkü yüzde 51’lik bir grup yok. Toplum iki tür insandan oluşmuyor.
Bizim toplumumuz da iki tür insandan oluşmuyor. Çok daha farklı tipte topluluklardan kesimlerden sınıflardan oluşuyor. Bunları neden yok etmeye çalışıyoruz? Bunun bir faydası var mı?
Aynılaşma tek tipleşme ne kadar fazlaysa, sanılanın aksine kavga dövüş, ezilen ve kaybeden o kadar fazla. Çeşitlilik, renklilik, talepler, ihtiyaçlar görüşler ve bunları serbestçe ifade eden örgütlenmeler ne kadar fazlaysa neticede kazanan da o kadar fazla.
Ya hep beraber anlaşarak kazanıyorsun ya da herkes kaybediyor.
“Koalisyon kötü” dediğinizi duyar gibiyim. Peki, “İyi ki 15 yıldır koalisyon yok” diyebiliyor musunuz? Yanıtı bana değil, kendinize verin.