Yakın zamana kadar “stream”, dilimizde olmayan bir kelimeydi. Müzik sektöründekiler dışında sıradan insanlar tarafından pek kullanılmazdı. Çünkü insanlar stream etmiyorlardı. Lisanımıza da mecburen girdi stream. Bir karşılık bulamadık. O yüzden İngilizcesini kullanıyoruz. “Stream” diyoruz. “Stream etmek”...
İngilizcedeki bazı sözcükler Türkçeye başarılı bir şekilde uyarlanırken bazılarında aşı tutmuyor nedense. Computer yerine bilgisayar diyoruz mesela o tamam. Download yerine indirmek diyoruz o da oldu. Ama stream’e uygun bir Türkçe ifade yok. “Müzik akıtmak” mı? Hadi canım…
İşin aslı, bilimsel ve teknolojik gelişmeye hakim olan dile de hakim oluyor. Bizim gibi ülkelere de uyarlamak düşüyor. Bu mevzuyu daha sonra tartışılmak üzere burada bırakayım asıl mevzuya geleyim.
Uluslararası Fonogram Endüstrisi Federasyonu (IFPI) eylül raporunu yayımladı. Londra merkezli kurumun IPSOS kanalıyla yaptırdığı araştırma dünyanın en büyük 13 müzik pazarından elde edilen verilerden besleniyor. ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Almanya, Fransa, Kanada, Japonya, İsveç, İspanya, İtalya, Güney Kore, Brezilya ve Meksika’da anketin sorularını cevaplayan tüketicilerin verdiği cevaplara göre Eylül 2017 itibarıyla global tüketicilerin yüzde 45’i (2016 rakamı yüzde 37) müziğe stream platformları üzerinden erişiyor. Ücretli üyelik yapanların yüzde 90’ı ise bu mecralara mobil telefonları üzerinden bağlanıyor.
En yaygın mecra telefon
Yani dünya, müziği telefonlarından stream ediyor. En yaygın müzik dinleme şekli artık stream. En yaygın mecra telefon. Çok değil 25 yıl önce biri “Ne teyp, ne pikap, ne radyo, ne CD player olacak. Herkes müziği elindeki telefondan dinleyecek. Üstelik fiziki olarak müzik formatı da pek kalmayacak. Müzik dosyasını bir yere indirip saklamanız bile gerekmeyecek, her şey internette duracak siz sadece play’a basıp dinleyeceksiniz” dese herkes güler geçerdi. Bugün bunlar gerçekler. Dünyanın yüzde 45’i müziği stream ediyor. Kalanlar da muhtelif dijital formatları kullanıyor. Elbette bazı fiziksel formatların yükselişi söz konusu ama gelecek stream’de.
13-15 yaş aralığındaki müzik dinleyicisinin fiziksel formatlarla bağının çok zayıf olduğunu ve yüzde 85’inin Spotify, Apple Music ve bunlar gibi stream platformlarını kullandığını söylüyor araştırma. Bir diğer çarpıcı veri genel müzik dinleyicisinin yüzde 40’ının lisanssız müzik ürünlerine erişebildiği ve yüzde 35’inin de kaçak yollardan müzik indirerek dijital formatta depoladığı. Bugün, çok düşük ücretlere müziğe ulaşmanın mümkün olduğu bir dünyada bu oran hayli yüksek.
Radyonun yükselişi
Araştırmaya göre internet kullanıcılarının yüzde 87’si radyo dinliyor. Yüzde 68’i kurumsal radyolara yüzde 35’i internet radyolarına kulak veriyor. İnternet radyoları için önemli bir artı bu ancak henüz karasal yayın yapan radyoların çok gerisindeler.
Müzik dinlemek için akıllı telefonları en çok kullanan ülke Meksika (Yüzde 91), en az kullanan ise Japonya (Yüzde 44). Bana kalırsa bu araştırmada Türkiye olsa en yüksek telefonda dinleme oranı bizde çıkabilirdi. 13-15 yaş grubunda plak satın alma oranı yüzde19’muş. Bu çok ilginç. Düşük bir oran gibi gelebilir ama hiç değil. 13 yaşındaki birinin plağa ilgi duyması bile mucize bugün. Neticede yine aynı araştırmaya göre neredeyse tamamı bir müzik platformuna üye olan, yüzde 36’sı da aile üyeliği kullanan bir yaş grubundan bahsediyoruz. YouTube’u müzik dinlemek için en çok kullanan ülke yüzde 97 ile Meksika. En az kullanan ise yüzde 72 ile Japonya. Burada da Türkiye olsa eminim Meksika’dan da yüksek olurdu bu oran.
Son olarak internetten lisanssız müzik indirip depolayanların yüzde 53’ü 16-24 yaş aralığındaymış. Dünyada müzik dinleme eğilimleri konusunda son araştırmadan gelen bilgiler işte böyle.
Masa üstünden notlar
“Yours CondItIonally” - TennIs
İlk albümleri “Cape Dory”nin adı 30 feet’lik (yaklaşık 9 metre) teknelerinin adından geliyordu. Mütevazı bir tekneydi bu ve albüm de aynı şekilde naif, mütevazı ama çok zevkli bir pop albümüydü. Geniş pop alanında country sularında yelken basıyordu “Cape Dory”. Patrick Riley ve Alaine Moore’un yeni albümü rotayı saptırmadan devam ediyor. Rüzgarı arkadan almış kolayına usul usul süzülüyor. Moore’un Stevie Nicks’i andıran vokalleri grubun sound’unun temeli. Basit bir garaj albümü anlayışıyla kaydedilmiş davullar ve gitarların ara ara piyanonun ön plana çıktığı şarkılar arasında “My Emotions Are Blinding” güzel bir radyo hit’i. “Baby Don’t Believe” dikkat çekici bir balad. “Island Music” bir hayal alemi yaratırken, “In The Morning I’ll Be Better” eski tip cover gruplarını anımsatıyor. Dikkat çeken, kendini dinleten bir albüm.