Y ve Z kuşağının marka çanta almaya başlaması dünyadaki lüks satışları patlatmış.
Dünyada krizler, açlık, savaşlar falan olabilir ama bunlar bir açıdan bakıldığında önemsiz detaylar. Usul usul büyüyen bir lüks ekonomisi var ve hiçbir vicdan lüks tüketime olan talebi doyuramıyor.
Her yeni kuşak lükse bir öncekinden daha düşkün. Zenginler de lükse düşkün, fakirler de lükse düşkün. Durum böyle olunca neredeyse 100 yıllık geçmişi olan sahte marka endüstrisinde günümüzde patlama yaşıyor. Raporlara göre özellikle son 20 yılda sahte çanta, kemer, aksesuar, saat, cüzdan, kıyafet endüstrisi inanılmaz büyümüş. Üstelik mükemmelleşmiş. Deniyor ki 20 yıl önce bir sahte çantayı orijinalinden ayırabilirdiniz. Bugün iyi bir sahteyi uzmanı gelse gerçeğinden ayıramaz.
İşin daha da ilgincini söyleyeyim mi? Sahtenin de pahalısı ucuzu var. Yani pahalı sahte almak da bir statü. “Dandik sahte” var “hakiki sahte” var. Mükemmel bir Baudrillard meselesi bu. Gerçek ve sahte kavramlarıyla ilgili, orta sınıfın ekonomi politiğiyle ve kültürüyle ilgili kitaplar yazan üstad lüksteki sahte endüstrisini görseydi, başka kitaplar da yazabilirdi.
Yıllar önce sevgili Çağdaş Ertuna’yla İstanbul Life’ta birlikte çalışıyorduk. İzlenim yazmak için Kapalıçarşı’ya gitmiştik. Çağdaş kolumdan tutup beni arka sokaklarda bir mağazaya götürdü. Karanlık alt alta üst üste bir handa gösterişsiz bir mağazaya girdik. Asma kata çıkarıldık. Her yerde çantalar vardı. Hali vakti yerinde kadın müşteriler koltuklara oturmuş bunları inceliyor, ikişer üçer satın alıyorlardı. Meğer İstanbul’un en meşhur sahteci ustasının merkez üssündeymişiz. Ben gerçeğini de görsem anlamayacağımdan bön bön bakıyordum. Ama Çağdaş’tan öğrendiğime göre her biri araba fiyatına satılan lüks çantaların sahteleri (ama çok kaliteli sahteleri) orada üç kuruştu. Bu sanırım eski bir anı. Bugün kaliteli sahteler için üç kuruştan söz edemiyoruz.
Bugün sahte endüstrisi merdiven altı mantığından çıktı dünya çapında bir fenomene dönüştü. Eskiden sadece zenginler lüks tüketirdi. Şimdi lüks halka indi. Lüks, herkesin doğal hakkı olarak kabul gördü. Bir Fendi çanta ya da Rolex saat sadece zenginlere bırakılmayacak kadar değerli bir şey diye düşünülüyor olsa gerek.
Halka hizmet çerçevesinde mükemmel sahteler devreye giriyor. Benim gibi fakirseniz çok basit bir sahteniz olabiliyor ama bu hemen anlaşılıyor. İyi sahteye ancak zenginler sahip olabiliyor.
Araştırmaların ortaya koyduğu enteresan bir diğer gerçek şu: Yeni nesiller markaya meraklı ama illa orijinal diye saplantıları yok. Yani sahte de olsa marka olsun. Bunu göstere göstere kullanabiliyorlar. Zaten de anlaşılıyor. Mesela metrobüste hayatta kalmaya çalışırken bir eliniz tutunacak bir yer arıyor, diğer eliniz Fendi çantanızı tutuyor. O çantanın gerçek olmadığı gün gibi ortada. Ama yeni kuşaklar bunu umursamıyor, demek istediğim bu.
Geçen yıl sırf ABD’de gümrük kontrollerinde 1 milyar dolarlık sahte çanta ve cüzdan yakalanmış. İstatistiklere göre kaçak giren malların sadece yüzde 5’i yakalanıyor. Bugün dünyada trilyon dolarla ifade edilen bir sahte endüstrisi var. Orijinallerin fiyatı uzaya çıkınca lüksün halka yayılmasının tek yolu sahte.
Markaların sahteciliğe göz yumduğu hatta kimi zaman desteklediği biliniyor. Çünkü bir şekilde lükse ne kadar talep olursa, markalar o kadar güçleniyor. Sahte sayısındaki artış orijinali güçlendiriyor. Kaybedeni olmayan bir sahtecilik endüstrisinin temelinde yatan gerçek bu.