İnsan normalde yapmayacağı, yapmayı aklına bile getirmeyeceği şeyleri çocuğuyla yapabiliyor. Hatta çocuk demek, “Yapıp bitirdik biz bunları” dediğin her şeyi yeniden gözden geçirmek, baştan yapmak demek. Müzede bir gün de böyle.
Çocuğum gitmek görmek isteyince, ben de yıllar sonra tekrar tarih müzesine gitmiş oldum.
Londra’nın çok pahalı bir şehir olduğu malum ama bu pahalılıkta bedavaya yapabileceğiniz kaliteli şeyler var. British Museum’u gezmek böyle bir şey.
Türkiye’deki şehirlerde bu tip çoluk çocuk gidip bütün gün gezilecek ve vakit geçirilecek yerlerin azlığı önemli bir problem. Böyle bir müzenin veya müzelerin ihtiyaç piramidinin tam olarak neresine düştüğünden, önceliklerin ne olduğundan falan bahsedecek değilim. Sadece söylüyorum, bizde de olsa iyi olurdu. Bizim gibi tarihin ve kültürün merkezi olan topraklarda British Museum gibi bütün gün gezilecek ücretsiz bir müze olmaması büyük eksiklik.
Çocuğunuzun eline iPad verip telefonunuza gömülmekten daha fazlasını yapabilirim diyorsanız, bu imkân size sunulmuş. Hafta sonları tam da bu yüzden çocuklar yoğunlukta.
Mumyaların olduğu antik Mısır bölümü çocukların en fazla ilgisini çeken yerlerden biri. Japonya sergisi, Güney Kore bölümü, Çin salonları inanılmaz kalabalık.
Afrika kapalı olduğundan üzüldük. Ama Anadolu ve Mezopotamya’dan getirilen takıları, günlük yaşama dair kap kaçak ve diğer eşyaları ilgiyle izledik. Leyla mumyalarla sandığımın aksine çok ilgilenmedi ama Anadolu bölümünde bayağı oturdu. Elbette yurdundan uzak her çocuk gibi Anadolu, Türkiye gibi lafları duyunca hemen sorular sormaya başlıyor.
Banklardan birinde sağda solda gördüğü objelerin resmini yapmaya başladı. Bunu yapan tek çocuk o da değildi. Ne kadar fazla çocuk var ve ne kadar da ilgililer bizim çoktan unuttuğumuz tarihi olaylar ve kültürlerle. Müze dolaşmanın el kitabı gibi bir şey olsa herhalde önsözüne bu tip bir laf yazmak gerekirdi: “Biz ne olduğumuzu, ne yaptığımızı unuttuk. Müzelere gittiğimizde çocuklarımız sayesinde hatırlıyoruz.”
Çocukla müze dolaşmanın en iyi yanlarından biri açıklama yapmaya gerek olmaması. “Samuray ne baba?” “Bak yazıyor, oku istersen”. Şahane bir şey şu yazı. İcat edenleri saygıyla anıyorum.
Şu ara British Museum kapsamlı bir tadilat projesiyle gündemde. Antik Yunan ve Asur bölümlerinden başlayarak tamama yayılacak bu yenilenme projesinin bütçesi 1 milyar pound olarak açıklandı. 170 yıllık bina “Rosetta Projesi” adı verilen projeyle baştan aşağı yenilenecek. Britanya tarihinin en pahalı müze yenileme projesi olacak bu ve paranın nereden geleceği tartışılıyor. Yapılan açıklama özel fonlar, bağışlar ve kamu kaynaklarını işaret ediyor. Bu kadar büyük bir tutarın başka türlü toparlanması mümkün değil.
İngiltere, tarihindeki en büyük ekonomik krizi yaşıyor. Enflasyon yüzde 12 olarak açıklandı ve Brexit (ve Kovid) sonrası küçülen ekonomide henüz büyüme belirtisi yok. Hükümet ağır vergiler koymak için geldi ama işte bütün bunlar “Müze bizim önceliğimiz değil” tartışması başlatmadı. Tersine, 1 milyar dolarlık proje devam ediyor. Çünkü çocuğunuzla gidilecek ve ücretsiz gezilecek bir tarihi miras müzesi önemli.
Beyin göçü değil kültür göçü
Mabel Matiz’in 9 Kasım’daki Londra Barbican konserinin bilet fiyatı yere göre 35-55 pound arasında değişiyor. Önceki haftalarda Teoman Eventim Apollo’da Gripin ve Batu Akdeniz ile bir konser vermişti. Bilet fiyatları aynı seviyedeydi. 3000’den fazla bilet satıldığını duydum. Tan Taşçı geçen hafta yine Londra’da konser veren sanatçılardandı ve salon gelen haberlere göre fuldü. Türk sanatçılar için İngiltere, Almanya’nın ardından en önemli konser duraklarından biri haline geldi.
Fiyat ne olursa olsun salonları dolduracak kadar bilet satışının olmasının nedeniyse Londra’ya son yıllarda gelen Türklerin sayısındaki artıştan başka insanların kendi sanatçılarını görmek istemesi. Ezhel’den Duman’a bir sürü farklı karakterde sanatçı konser vermeye Londra’ya düzenli olarak geliyor.
“Beyin göçü” denen ve olumsuzlukla anılan şey, hayırlı bir işe mi dönüşüyor acaba ne dersiniz? Beyin göçü aynı zamanda kültür göçü de demek. Londra bunun canlı örneği.