Paris 2024’te şehir içinde özel araçları kaldırmaya hazırlanıyormuş. Yer altında zaten metrosu var. Yer üstünde de sadece sürücüsüz otobüsler olacakmış.
Bir yoruma göre önceleri otomobil sayısındaki artışla krize giren eski dünya şehirleri yakın gelecekte otomobillerin azaltılmasıyla yine eski görkemli günlerine kavuşacak.
Otomobil devriminden sonra kurulan “yeni” şehirler geniş yolları, bulvarları, park alanlarıyla eski şehirlere göre daha ferah ve yaşanabilir bir tablo çiziyor. Oysa İstanbul gibi, Paris gibi, Roma gibi “eski” şehirler kalabalıklaştıkça, otomobil sayısı arttıkça trafiğe ve kaosa teslim oldu zamanla.
Şimdi tam tersi bekleniyormuş. Arabalar gidince eski güzel günler geri dönecek.
“Acaba İstanbul’da aynısı olur mu bir gün” diye düşünüyordum kalabalığın içinde buram buram terlerken. Önümde, arkamda, sağımda solumda bana yapışmış bir sürü insanla bize söyleneni yaptık, karayolu değil metro kullanıyoruz işte. Çağdaş toplu ulaşıma geldik. Durum bu. Çağdaş havalandırma biraz insan görünce iflas etmiş. Yer altında sıcaktan ve giderek yoğunlaşan nefes kokusundan bayılmak üzereyiz.
Tepemizdeki ekrandan takip ettiğimiz kadarıyla çağdaş metronun gelmesine son 7 dakikadır bir dakika var. Sonunda çağdaş metro, çağdaş bir düdükle geldi. Kapılar açıldı. Hiçbir hareket yok. Ne inen var. Ne binen. Çünkü tren ağzına kadar dolu. Birbirimize yapışmış trene bakıyoruz. Onlar da birbirlerine yapışmış bize bakıyorlar. İçimizden bazıları diğerlerin ezerek içeri girmeye çalıştı. İçerdeki birkaç kişi kendini dışarıda bulunca kavga çıktı. Kapı kapandı. Metro hareket etti.
20 dakika ve üç çağdaş metro deneyiminin ve vagona girme teşebbüsünün ardından ben hâlâ aynı yerdeyim. Fenalaşan bir kadını son gelen metroya bindirdik. Yoksa bayılacaktı. Ancak onun dışında herkes aynı yerde bekliyor. Artık geriye dönmem de zor arkamda çok insan var. Yürüyen merdivenden inenler ilk adımı atacak boş alan bulamadığından insanlar devrilip düşmeye başladı.
Can havliyle kalabalığı yardım ve çıktım. Başka çarem yoktu. Yeryüzünde aşırı trafik olduğundan yürümeye başladım. Bir süre sonra trafikte kapısı açık öylece duran bir minibüse bindim. Biraz da öyle yapış yapış bekledim. Saatler sonra gideceğim yere pestil gibi ulaştım.
Herkes arabalarını bıraksa, toplu taşıma kullansa hayat ne kadar güzel olur. Teori bu. Üzgünüm ama bu teori geçen gün fena halde çöktü. Bana kalırsa imkânı olan herkes yapış yapış bir kalabalığa karışmak yerine her sabah arabasına binsin. Çünkü İstanbul’da artık saatlerce yolda beklemek kaçınılmaz. Önemli olan, nasıl beklediğin. Bari arabanda insan gibi bekle. Ayrıca belki bu şekilde birileri de toplu taşımayı biraz olsun kullanabilir.