Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Trump’ın yemin töreni, ardından daha ilk haftasında söyledikleri ve yaptıkları hâlâ konuşuluyor. Anlaşılan o ki Trump’sız bir günümüz geçmeyecek. Özellikle göçmenler hakkındaki yaklaşımı bana müzik tarihindeki bir gelişmeyi hatırlattı. 

1950’lerde Amerikan pop müziği büyük bir patlama yapmıştır ve dünyaya yayılmaktadır. Gezegenin her noktasında bu şarkılar dinlenmekte, o dönemin şartları çerçevesinde Spotify falan olmadığı için yerel sanatçılar tarafından cover edilmektedir. Yani Amerikan popu yerel sanatçıların bu şarkıları yorumlaması, bazen de kendi dillerine uyarlamasıyla yayılır.

Haberin Devamı

O zamanlar yerel plakçılar ABD’ye gider, bir plak dükkânına girer, radyolarda ne çalıyorsa, plakçı en ön rafa neleri koyduysa toplar gelir, aynısını memleketlerinde yeniden üretir, plağa basar satardı. 1950’lerin sonunda Jamaika’da da işler bu şekilde işliyordu. Düzenli ABD seyahati yapan plakçılar bu ülkeye girmek için şeker kamışı işçisi vizesi alıyorlardı. Çünkü bir Jamaikal’ının ABD’ye girmesi sadece bu vizeyle mümkündü. ABD vizeyi sıkılaştırmaya karar verdi ve kontrolleri artırdı. Jamaikalı plakçılar “Bu eller bir şeker kamışı işçisi için fazla yumuşak” diyen sınır polisleri tarafından kapıdan geri çevrilmeye başlayınca işler değişti. Sektör artık ABD’den gelen müziklerle beslenemiyordu. Bunun üzerine yapımcılar kendi kültürlerine odaklanmaya başladı. Ellerinde kırsalda bilinen ama şehirlerde neredeyse hiç dinlenmeyen ska müziği vardı. Yatırımı buraya yaptılar. Ardından reggae geldi. Londra’ya göçen Jamaikalılar sayesinde ska ve reggae önce “beyaz çocuklar” arasında popüler oldu sonra bütün dünyaya yayıldı. Amerika dahil her yeri ele geçirdi. Ne demişler, alma göçmenin ahını, bir yolunu bulur kapıdan girer.

(Reggae müziğinin hikâyesini Milliyet Sanat dergisi Şubat sayısına yazdım. Merak edenler dergide daha geniş bir yazıyı bulabilirler.) 

Timothée Chalamet’nin Bob Dylan performansı

Geçen pazar Bob Dylan biyografisi “Complete Unknown”u izledim. Biyografi demek ne kadar doğru bilmiyorum, çünkü bu film, baştan sona Dylan’ın hayatını anlatmıyor, sadece hayatının bir bölümüne odaklanıyor. Aynen, uyarlandığı Elijah Wald imzalı aynı adlı kitap gibi. Filme dair ayrıntılı bir yazıyı 7 Şubat’ta vizyona girdiği tarihe saklayarak şu an başroldeki Timothée Chalamet’ye odaklanmak istiyorum. Hadi biraz Chalamet övelim. Arkadaşlar Dylan’ın aksanını, sesini bu kadar başarıyla taklit etmek, bu kadar doğru gitar çalmak, Dylan’dan daha fazla Dylan olmak nasıl mümkün olabilir bilemiyorum. Chalamet övücüsü hiç değilim ama kerhen beğenen biri bile bu filmdeki başarıyı takdir eder diye düşünüyorum. Chalamet’nin filmde söylediği şarkılardan oluşan albüm stream platformlarında dinlenebiliyor. Dylan’ı dinleyin elbette ama bence Chalamet’yi de dinleyebilirsiniz. Albümün adı “A Complete Unknown (Original Motion Picture Soundtrack)”.