Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Acaba “Amy” belgeselini izlerken baba Mitch Winehouse’dan nefret etmeyeniniz var mı? Kızının bir mutsuzluk, uyuşturucu, sevgisizlik açmazında yok olup gittiğini göre göre para için, şöhret için, kendi egosu için her şeye seyirci kalan, kızını değil kendini düşünen bir baba vardı bu belgeselde.

Belgeseller gerçekten belgesel mi

Gerçekten de böyle miydi? Olayın diğer yüzü olabilir miydi? Bu belgeselde babaya kendini ifade hakkı tanınmış mıydı? Hayır. Yönetmen Asif Kapadia’nın bir bakış açısı vardı ve filmin kurgusu bu bakış açısını kuvvetlendirmek üzere yapılanmıştı.

Haberin Devamı

Ben baba haklıdır haksızdır konusuna girmiyorum. İlgimi çeken yönetmenin kendi görüşüne ve inanışına göre olayları kurgulaması; anlatacağı hikayeyi (ki gerçek hayattır, olaylar gerçektir, görüntüler gerçektir) vurgulu, güçlü anlatmak için manipüle etmesi. Baba berbat bir baba ama Kapadia bu kadar nefret ettirmese, belki film bu kadar ilginç ve çekici olmayacaktı. Dram bu derece görünür olmayacaktı.

Belgeseller filmleşiyor

Yönetmen hikayesini anlatmak için gerçeği eğip büktü, ilgimizi çekmek için, bizi hikayeye bağlamak için bunu tercih etti. Amy’ye bağlanmamız için babadan nefret etmemiz gerekiyordu.

Hepsine okey, yönetmen patron. Ama bir sorun var. Fiction ile non-fiction arasındaki, yani kurmaca ve gerçek arasındaki çizgi nerede başlıyor nerede bitiyor? Görüntülerin gerçek olması anlatılan hikayeyi de otomatikman gerçek yapar mı?

Londra’da faaliyet gösteren Dogwoof, bugün dünya belgesel dağıtımı açısından en önemli firma. Anna Godas ve Andy Whittaker’ın başarısı insanların günümüzde belgesellerden ne beklediğini keşfetmiş olmaları. Önce dağıtımcı olarak belgeselleri doğru imgeler, cümlelerle pazarlamayı öğrenmişler. Artık beklentilere uygun belgesellerin yapımcılığını da üstleniyorlar. Onların elinden ve tezgahından geçtiği sürece gerçek hayat hikayeleri kurmacayı yenebiliyor.

Dogwoof’un ilk işi 2007 tarihli “Black Gold” belgeseli dünyada 216 bin avro gişe yapmış. En iyi belgesel dalında Oscar adayı olan 2009 tarihli “Food Inc.”in hasılatı 4.4 milyon avro. 2013’te “The Act Of Killing” 689 bin, “Blackfish” 2.2 milyon, 2015’te “Dior & I” 1 milyon, Michael Moore’un “Where To Invade Next”i 4.4 milyon avro yapmış. 2016 tarihli “Weiner”ın hasılatı şimdilik 1.6 milyon avro civarında.

Haberin Devamı

Bu rakamlar insanların artık sinemada belgesel izlediğini de gösteriyor. Bunun nedeni toplumların kültür düzeylerinin aniden artması ya da bir anda bilgiye karşı konulamaz bir açlık hissetmeleri değil. Belgesellerin filmleşmesi. Hayatın kurmaca gibi anlatılınca cazip gelmesi.

Bu durumda “Ben sadece belgesel seyrediyorum abi” diyenle dalga geçilen dönem geride kalmış gibi duruyor çünkü insanlar gerçekten de belgesel seyrediyor ve bunu çok heyecanlı, çok duygulu ve “gerçek” olduğu için yapıyorlar. “Baba” filmindense artık Meksika uyuşturucu kartelini gerçek görüntülerle izlemek daha ilgi çekici.

Anna Godas ilk büyük işleri kabul ettiği ve belgesel alanında oyunun kuralını değiştirdi dediği, gösteri endüstrisinde kullanılan katil balinalarla ilgili belgesel “Blackfish” için şöyle diyor: “Bu bizi Amerikan seyircisiyle tanıştıracak çok önemli bir fırsattı. Bu kapıyı açmamızla her şey değişti. Eğer bu filmin tanıtım videosuna bakarsanız bir gerilim öyküsü gibi kurgulandığını göreceksiniz. Bu ‘zavallı balinalara çok kötü davranıyorlar’ filmi değildi. Burada ‘eğer doğayla dalaşırsanız, doğa sizden intikamını alır’ teması işleniyordu.”

Haberin Devamı

“Gizli bir formül yok”

Filmlerin arkasında nasıl durduklarını da şöyle izah etmiş Godas: “Gizli bir formül yok. Ben genellikle bir karakterin sürüklediği, dolaysız anlatımı olan, duygusal boyutu güçlü öyküler arıyorum.”

Alın size formül. Andy Whittaker fikrini şöyle anlatıyor: “Kurmaca filmde sinema dili ve atmosfer önemli. Belgeselde ise en önemli şey son. Bir de şu var. Bir belgeseli çekerken sıradan bir sürü görüntü alıyorsunuz, büyük kısmının çöpe gideceğini bilerek çekiyorsunuz. Ancak bazen bu sıradanlık içinde beklenmedik bir şey oluyor. Eğer o an, görüntüde yakalanmışsa altın değerinde demektir.”

Bakın hem formülü hem de “altın”ı anlatmışlar. Peki bu beklenmedik şeyin olmasını beklemekten sıkılırsak ve bu altın anı yakalamak için olayların akışına çok ufak müdahaleler yaparsak ne olur? Bu mümkün mü? Sanırım bu soruya asla net bir yanıt verilemez. Ya da şöyle denebilir mi: “Bir bilinç yaratıyorsa, şu veya bu meseleye insanları odaklayacaksa, toplumsal faydası varsa neden olmasın?” Pazar belgesel günü ya, bu akşam izleyeceğiniz belgesellere bir de bu gözle bakın bakalım ne göreceksiniz.

(Not: Bu yazıyı yazarken Monocle dergisinin şubat sayısında yer alan “True Stories” başlıklı röportajdan faydalandım.)

Pazar albümü

“Star Staff” - Chaz Bundick

Chaz Bundick’i Toro Y Moi olarak tanıyoruz. Blues, soul gibi türler arasında savrularak yolunu arayan bir elektronik müzik prodüktörü. Bu defa Mattson 2 adlı caz ikilisiyle bir araya geliyor. Gitarist Jared ve davulcu Jonathan Mattson ikiz kardeş. Bu uyuma Bundick basla eşlik ediyor ve prodüksiyon hünerlerini konuşturuyor. Bazı şarkılarda dikkat çeken; 1960-70’lerdeki gazino orkestralarında çalan Türk gitaristleri gibi caz, pop, funk karışımı gitarları ve buna eşlik eden davulları hayretle dinledim. Zihin açıcı bir albüm.