Londra bu hafta biraz buruk değerli okurlar. Chanel’in Metiers d’Art başlıklı moda şovu ben bu yazıyı kaleme alırken Manchester’de yapılıyor. Knightsbridge, Kensington, Chelsea ulusalararası oligarklar topluluğunun eş ve aileleri apar topar kuzeydeki sanayi, alternatif rock şehri Manchaster’a akın etmiş durumda. Şehrin kokoş mahallelerinde bir ihmal edilmişlik hissediliyor. Londra dururken Manchester da nereden çıktı sorusu zihinlerde.
Oasis’lerin New Order’ların takıldığı, dünyaya yayılan Manchester sound’unun doğduğu yerlerde şimdi şehre akın eden ünlüler ve zenginler Chanel kovalıyor.
Hollywood starları da şu anda o bölgede yoğunlaşmış gelen haberlere göre. Sokak aralarındaki mahalle pub’larında (mahalle kahvesi gibi okuyabilirsiniz) Kate Moss, Kristen Stewart gibi ünlüler görülmeye başlanmış. Tek tek isim saymayayım, tanıdık kim varsa orada.
Sabah BBC’yi açtım, bütün sabah programları bundan bahsediyor. Ne kadar dedikoducu olabiliyor İngiliz radyocuları bilemezsiniz. Ve İngiltere’de radyo hâlâ ne kadar önemli ve büyük ve
Yıllarca Trump’ın sarı saçlarına maruz kaldık. Yandan aktarma tabir edilen modelin ileri kuaförlük teknikleriyle kişiselleştirilmiş haliydi. Dünyanın herhalde her ülkesinin komedyenleri bu saçlarla ilgili espri yaptı. Trump’ın markaları hangisidir diye düşünsek bir tanesi de bu saç olabilir kesinlikle. Özenle boyanmış, alına düşme açısı ayarlı, her yanıyla dikkat çekici, beğenin beğenmeyin kayıtsız kalamayacağınız bir saç. Kendi içinde çeşitli gerilim dinamikleri barındıran bir saç (eyvah şimdi rüzgâr esecek ve saç havaya kalkacak gerilimi mesela). Şaka bir yana o saç bir sonraki Amerikan seçimlerinde yeniden Beyaz Saray’a girebilir diyor uzmanlar. İşte size güzel
bir devam filmi önerisi: “Saçın İntikamı”.
Herhalde 15 yıldır falan hayatımızda bir Geert Wilders var. İslamofobyanın gelişmesinde büyük emekleri olan, göçmenleri sevmediğini açık açık, kaba saba şekilde ifade eden, bu özellikleriyle de hayli oy toplayan, giderek taraftar sayısını artıran ve
Yılın o zamanı geldi. Spotify’ın geride kalan yılı özetleyen müzik istatistiklerini paylaşmak artık moda da diyemeyeceğim, bir tür mecburiyet sanki. Sosyal medyada screenshot’lar alınmış alt alta dizilmiş geçen yılın nasıl geçtiği 24 takipçiyle paylaşılıyor. İnsanların kendilerini müzikle ifade etmelerini seviyorum, bakmayın böyle olayın mizahını yaptığıma. Müzik eskiden bu kadar ciddiye alınan bir şey değildi. Müzikle doğrudan ilgili değilse eğer, kimse ne dinlediğini falan konuşmazdı. Bu ülkede 15 yıl öncesine kadar radyoda ne çalarsa onu dinler, televizyondaki müzik kanallarında kimin klibini gösterirlerse ona bakar, sene sonunda da hepimiz aynı şeyi dinlediğinden çok fazla paylaşıp böbürlenecek bir durumumuz olmazdı.
“Geçen yıl Sibel Can dinledim (dinlettiler) galiba, sanki...”, “E ben de…”, “O zaman dağılalım.”
Yani kimse, eğer özellikle kafayı takmadıysa Avustralya’dan bir indie grubunu bulup dinleyemez, Nijeryalı bir caz grubunu eğer festivallerde falan ünlenmediyse bulamaz, elektronik müzik
Greggs, İngiltere’nin en ucuz, öz be öz fast food’cusu. Dönerciler, suşiciler, dumplingciler, tapasçılar, tacocular, pizzacılar, hamburgerciler, rengarenk logoları ve mekanlarıyla sokakları ve fast food’u ele geçirmiş olabilir ama Londra’nın azıcık dışına çıkın Greggs’in ezici üstünlüğü sizi tokatlar.
Karşınıza çıkan ilk benzinci, arabayla içinden geçmek dışında hiçbir zaman uğramayacağınız gri kasabalar, yol kenarındaki buz gibi dinlenme tesisleri, sanayi sitelerinin çarşıları, toplu konutların içindeki üzgün AVM’ler hep Greggs’in alanlarıdır. Greater London denen Londra’ya yakın çember ve İngiltere’nin büyük şehirlerin kokoş merkezleri dışındaki bölümü (evet abartıyorum hafif) Greggs’in hükümdarlığıdır. Ladbrokes’ta her türlü bahis, yanındaki Greggs’de de karın doyurmaca (bu ikisi de genelde yan yanadır zaten).
En ucuz sandviçler, başka yerlerde pek yüzüne bakılmayan sausage roll (yani sosisli börek) muhtelif etli salamlı falan
İngiltere’de çalışma vizesi almak isteyen AB üyesi ülke vatandaşlarına yönelik uygulamada yıllık gerekli minimum maaş ücreti 26 bin sterlinden 35 bin sterline yükseltilecekmiş. İtalyan Corriere Della Sera’nın haberinde bunun İngiltere’ye çalışmaya gidecek İtalyan gençleri engelleyeceği belirtiliyor. İngiltere yeni mezun nitelikli meslek sahibi gençlere kapılarını kapatıyor deniyor. (İtalyanlar, gençlerinin yabancı ülkelere çalışmaya gitmesini bir tür felaket olarak görmüyorlar anlaşılan). Elbette konu sadece İtalyanlar değil. Bütün AB’ye üye ülkelerin gençleri için geçerli bir uygulama bu. Haberde, bugün İngiltere’de işe başlayan yeni mezun bir gencin başlangıç pozisyonu maaşının yıllık 30 bin sterlin civarında olduğu belirtiliyor. Bu durumda getirilmek istenen uygulamayla yeni mezunların bu ülkede çalışma şansı hiç kalmıyor, deniyor.
Birleşik Krallık’a 2022 yılında yasal olarak uzun süreli göçmen statüsünde kabul edilenlerin sayısı 1,2 milyon. Bu rakam her yıl
Albümden başlayalım. 16 Şubat’ta yayınlanacak yeni albüm “TANGK” adını taşıyor. Prodüktörü Radiohead, Travis, Beck, Arcade Fire, R.E.M., Pavement gibi pek çok önemli grupla çalışmış ve çalıştığı müzisyenleri ciddi derece etkileyip değiştirmiş, onlardan kariyerlerinin neredeyse en iyi işlerini ortaya çıkarmayı başarmış bir isim olan Nigel Godrich. Joe Talbot pek çok anlamda Godrich’e hayran olduğunu anlattı. “Godrich’i eskiden beri çok seviyorduk. Dokunduğu her şeyi değiştiren biri ve bizi de değiştirdi. Pek çok şarkı onun izini taşıyor” diye konuştu. Bristol, Londra ve Güney Fransa’da gerçekleşen kayıtlar sırasında Godrich’in her aşamada var olduğunu ve albümün sound’uyla, enstrümanların çalınmasındaki ince detaylara kadar varan bir titizlikle uğraştığını söyledi.
Grup, 17 Ekim’de Londra Shoreditch’teki Village Underground’da sürpriz bir konser vermiş ve yeni albümü açıklamıştı. Ertesi gün de ilk single “Dancer” yayınlandı. Şarkıda LCD
Temmuzda Las Vegas’ta açılan eğlence merkezi Sphere, Londra’dan ret yedi.
Temmuz ayında Las Vegas’ta U2 konseriyle açılan Sphere, şimdi dünyaya yayılma peşinde. Ancak Sphere’in de sahibi olan Madison Square Garden Entertainment’in (MSG) sahibi James Dolan büyük umutlarla geldiği Londra’dan eli boş bönmüş.
Olimpik Park’ın hemen yanında yapılması planlanan Sphere için Londra Belediye Meclis’i izin vermemiş. Gerekçeyi çok dikkatli okuyalım: Kürenin çevrede yaratacağı ışık kirliliği, ihtiyaç duyacağı elektrik enerjisinin çevreye olan etkisi, tarihi ve kültürel doku üzerinde yaratacağı etki…
Bundan daha iyi ifade edilebilir mi? Siz para kazanacaksınız diye biz şehrimizden mi olalım demiş meclis özetle. Elbette bu vesileyle Belediye Başkanı Sadiq Khan’ı eleştirmek için hazır bekleyen koro başladı bildiğimiz teraneyi tekrarlamaya. Bir sürü iş imkanı yaratılacaktı. Londra çekim merkezi olacaktı, milyarlarca pound para akacaktı şehre, bu ne biçim anlayıştır, halk aç mı kalsın?
İklim eşitsizliği konulu araştırmayı Oxfam yaptı. Araştırmanın sonuçlarına göre en zengin yüzde 1’lik kesimin karbon ayak izi, en fakir yüzde 66’dan daha büyük. Yani en zengin elit kesim dünyayı orantısız biçimde kirletiyor. Biz sonuçlarına katlanıyoruz. En zengin yüzde 1 kafasına estiği gibi takılırken, geriye kalanlar da iklim krizine karşı devamlı uyarılıyor: Aman plastik torba kullanmayalım, aman elektrikli araba alın çevreye yararlı, aman suyu idareli harcayın…
Araştırmadan ilgi çekici bir rakamsal karşılaştırma vermek gerekirse, 12 dolar milyarderinin karbon ayak izi, 2.1 milyon hanenin karbon ayak iziyle aynı. 2.1 milyon ev, yani neredeyse 10 milyon insan yaşam biçimini değiştirecek, karbon salınımını hesaplayacak, otomobille işe gitmeyecek, elektrikli taşıtlar kullanacak, toplu taşmaya geçecek, plastik kullanımını azaltacak, suyu idareli harcayacak, geri dönüşümlü çöpler bu tarafa, diğerleri bu tarafa, organikler şuraya diye her gün çöp ayıracak, icabında ceza yiyecek ama 12 milyarder özel uçaklarıyla alışverişe