Silahlara fısıldayan müttefik yüzlü Amerika TIR’ları en ağır silahlarla doldurup YPG/PKK’ya sevkiyat yapıyor...
Ve filin zücaciye dükkânına girdiği gibi yine coğrafyayı kana buluyor.
ABD’nin dağıttığı silahlarla askerlerimiz şehit ediliyor ve insanlar katlediliyor...
Savaşı bize taşımak isteyenler bizi büyük bir bataklığa sürüklemek istiyor...
Ankara’dayız beş altı günden beri...
Siyaseti yeniden şekillendirmeye yönelik kırk türlü felaket senaryosu yazılıyor her bir köşe başında.
Hemen herkes bir başkasının fikrine muhtaç değil de, bilgi toplamaya çalışıyor aklınca.
Kimsenin kendisini düşünce kuyularına atmaya niyeti yok.
Ve bizi görenlerin ağzından dökülen tek söz “Nereye gidiyoruz?” sorusu oluyor...
Hugo’nun “Kanla sulanan toprak mahsul vermez” sözlerini hatırladıkça Irak, Suriye gözlerimizin önüne geliyor.
Ve yıkık dökük kentleri...
Savaşlarla geçinen büyük bir kalabalığın arasında yaşıyoruz...
Murathan Mungan’ın “Küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara” diyerek özetlediği günlerden geçiyoruz bir kuş gibi...
Sanki yabancı bir kentin sokaklarında dolaşıyoruz...
Ve her sabah yeni şüphelere yelken açıyoruz...
Kirli denizlerde akşam olmuyor...
Kentler kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyoruz...
Dağılmış, dağıtılmış ve ihanete uğramış...
Ve arkadan vurulmuş...
Binlerce yıl kaldığı her yerde hançerlenerek geri çekilmiş...
Kişisel menfaat peşinde koşanların ihanetiyle ya da elde edecekleri iktidar uğruna satılmış...
Amerika her geçen gün Türkiye’ye karşı tavırlarında küstahlaşıyor.
Ortadoğu’ya yerleşmek ve tüm kaynakların üzerine çökmek daha çok işine geliyor!
Dostluğu da buraya kadarmış.
Ki dost olduğuna da biz hiç inanmadık ya!
"Hangi yolu seçersen seç, sonunda ölüm var ve her şey bitecek” diyor Alia İzzetbegoviç ve devam ediyor:
“Ve sen de öleceksin, bu dünya da ölecek, bu yüzden başını hep dik tut!”
Boşnak devlet adamı ve bağımsız Bosna-Hersek’in ilk cumhurbaşkanı İzzetbegoviç’in ölümünün üzerinden on dört yıl geçti ve hâlâ kendisinden söz edebiliyorsak, bu, ülkesi, milleti ve bayrağı için dar geçitlere rağmen verdiği mücadeledendir...
İzzetbegoviç dik başlı olmayı değil, başını dik tutmaktan söz ediyor...
Çünkü dik başlı olmak inatçılığın başka bir adıdır.
Ve inatçı olmak ile kararlı olmak arasında uzun bir yol var.
Bu uzun yolda her türlü zorluğa rağmen davasını son nefesine kadar savunmuş ve hiç taviz vermemişti...
Yüzyıl önce Osmanlı Devleti’ni tasfiye edenler Balkanlar ve Ortadoğu’yu bizden kopartıp aldılar...
TAİ’deki dostlarımızın davetiyle bir ay aradan sonra yeniden memleketimiz Elazığ’dayız...
Teğmenliğinden beri dostumuz, hemşerimiz, TAİ Yönetim Kurulu Üyesi E. Tümgeneral Burhanettin Aktı ve TAİ İletişim Başdanışmanı Dr. Ali Genç ile birlikte İHA’ların doğudaki üssü Elazığ’da çalışmalara yakından şahitlik ettik.
Neden Elazığ?
Çünkü hem altyapısı hazır hem de Tunceli, Bingöl, Muş’taki terörle mücadeleyi Elazığ’da bulunan 8. Kolordu ve Jandarma birlikleri yapıyor.
Savunma sanayiinde yıllarca Amerika ve diğer ülkelerden aldığımız teknolojiyle terörle mücadele yaptığımızı zannediyormuşuz...
Bir yandan içimizdeki FETÖ şebekesinin ihanetleri, diğer yandan da dışımızdakilerin bin yıllık hesabı yüzünden başımızı bir türlü kaldıramıyoruz.
Dev Sol, DHKP-C derken PKK, PJAK, YPG gibi bin bir farklı isimle karşımıza çıkıyor.
Sonuçta yüzleri ve isimleri bin defa değişse de hepsinin ruhları aynı pisliğe gömülmüş!
Osmanlı Devleti’ni tasfiye edenler yüz yıldan beri petrol gibi para kaynaklarının coğrafyasına yerleşmeye çalışıyor ama savaştan başını kaldıramıyor.
Barzani’nin, PKK ile birlikte Kerkük ve Musul petrollerine çökme isteği de şimdilik rafa kalktı gibi ama bu vazgeçtikleri anlamına da gelmiyor...
Barzani ve ailesinin bu arkadan hançerleme eylemi yeni bir şey değil, ailenin gelenekselleştirdiği duruşlarından sadece biri...
*