"Güçlü olanın haklı olduğu bir dünyada yaşamak” anlayışına teslim olanlar, dış politikada Türkiye’nin yanlış yaptığını söylediklerinde, bu söze itiraz ve hatta isyan ediyoruz...
Bizi esir almak isteyenlerle aynı dünyada yaşamak istemiyoruz diye de haykırıyoruz.
“Çekiç Güç” oyunuyla yıllar önce Silopi’ye yerleşen müttefik yani dost diye bildiğimiz Amerika’nın PKK’yı organize ettiğini ve silahlandırdığını ve otuz yıldan beri bu ülkeye bela ettiğini de unutmuyoruz...
Ve unutamıyoruz...
***
Soğuk Savaş’ın bitmesiyle Amerika ve müttefiklerimizin gerçek yüzüyle karşı karşıyayız...
Dünyanın gözünün içine bakarak yalan söyleyen, her istediğini yapan Amerika’nın Afganistan ve Irak’ı nasıl cehenneme çevirdiğini de unutmadık...
Filin zücaciye dükkânına girdiği gibi, İslam ülkelerine girdiğini de unutamıyoruz...
Amerika ve Batılılar artık açıkça bir ülkenin siyasi iradesini yeniden dizayn etmeye çalışıyor...
Bu uğurda ne kadar pis oyun varsa provaları uzaklarda yapılıyor ve ülkemizde sahneye konulmaya çalışılıyor...
“Her kale içeriden yıkılır” sözünü teyit eder gibi, yeniden, içeriden kendilerince yeni oyuncular aranıyor...
Bize gelince, hukukun üstünlüğü diyenlerin tüm işlemleri hukuksuz...
Bu ülkede ekonomik krizi tetikleyecek sektörlerin üzerine doğru gidiliyor.
Rakamlarla oyun oynanıyor.
Döviz tetikleniyor.
Özetle, karıştırılıyoruz...
Amerika’nın Türkiye aleyhine yaptığı operasyonların sonu gelmeyecek gibi... Zarrab dosyasının gidişi ve sınırlarımızın biraz ötesinde PKK yani diğer adıyla YPG’lilere silah dağıtması ise bunun en belirgin kanıtı...
Amerika’daki çiftlikte terörün başını beslediği müddetçe ve iade etmedikçe hukukun üstünlüğünden bahsetmeye hakkı artık yoktur...
Türkiye’ye hukuk ve demokrasi dersi vermeye çalışan Amerika, arızalı müttefik duruşunu düzeltmedikçe bize dostluktan da bahsetmeyecek.
Çünkü kargalar bile gülüyor artık...
Dünyanın hemen her yerinde marazi bir topluluk yaşıyor. Bu topluluğun adının komünist, sosyalist, faşist, demokrat veya başka bir şey olması da bu tablonun içindeki resmi değiştirmiyor...
Bulundukları her ortamı terörize etmelerine de sadece iki dakika yetiyor.
Zengin ve yoksul kavgalarının gizli fay hatlarını kırıp sınıflar savaşını başlatarak huzur kıyılarını kirletmekle meşgul büyük bir kalabalıkla ne acıdır ki bir arada yaşamaya çalışıyoruz...
Bu ateşi körükleyenlerin sayısı azalmadıkça savaşlar hiç bitmeyecek.
Bu iki sınıfın eşitlenmesini de bekleyenler büyük bir yalana teslim olmuşlardır.
***
Akıllı insanlar ise herkesin zenginlikte eşit olmasını arzulayan ortamı hayal bile etmez.
Çünkü eşitlik sadece suç ve ceza önünde geçerlidir. Gelir dağılımındaki aşırı dengesizliği dengelemek, fırsat eşitliğini sağlamak, işsizliği önlemek başka bir şey, herkesin zengin olmasını tesis etmek çok daha başka şeylerdir.
Rüzgârdan daha hızlı değişen ittifakları takip etmekte artık zorlanıyoruz...
Ve şüpheli müttefiklerle bir arada dünyayı kurtarmaya çalışıyoruz ama çoğu zaman yarı yolda bırakılıyoruz...
Çifte standart stratejilerin zirvelerinde gezinen küresel efendilerin ne zaman ne yapacağını kestirmek dahi zor...
Başbakan Binali Yıldırım CNN televizyonundaki GPS programına katıldığında sunucu Fareed Zakaria’nın gerçeklere kendi ülkesinin menfaatine uygun pencereden baktığına şahit olduk...
***
Dünyanın neredeyse canlı yayınlarla izlediği bir darbe vahşetini hâlâ anlatmaya ihtiyaç duyuyoruz...
256 vatandaşımızın şehit edilmesine rağmen...
Tanklardan halkın üzerine ateş edilmesi, uçakların TBMM’yi ve polislerin bulunduğu binaları bombalaması hâlâ belge değilmiş...
Toplum bilimciler “Dünyada statülerin eşitlendiği bir çağ olmayacaktır!” diyor...
Yani eşitlik büyük bir yalan ve masaldan ibaret.
Kentler kalabalıklaştıkça tüm değerler erozyona uğruyor. Dalgaları çekiçle düzeltmeye çalışanlar geriye dönüşün çok zor olduğunu da artık fark ediyor...
Yaşanmaz hale geliyor şehirler...
S. Arabistan’da çarşı bir hayli karıştı.
Karıştıranlar da belli, karışanlar da...
Taht oyunlarının başlayacağı, operasyonların adını da kamuoyuna yolsuzluk diye açıklayacakları belliydi...
Amaç itibarsızlaştırmak...
Adaletin olmadığı yerde nasıl bir adaletin tesis edildiğinin en zavallı ve en komik örneği S. Arabistan’da yaşanıyor işte...
800 milyar dolarlık servete el koyan Kral Selman’a kimse, “Bu kadar para bir günde çalınmadığına göre devlet bugüne kadar neredeydi?” sorusunu soramıyor tabii ki...
***
Bu fırtınanın kopacağı Trump’ın ülkeyi ziyaretiyle belli olmuştu...
Başkent Washington’da gündem iddianamelerle çalkalanıyor.
Halk, Trump ve kurmaylarının para ve gizli ilişkiler trafiğine dair çıkartılan belgelerin ve suç açıklamalarının son noktasının nerede konulacağını bir hayli merak ediyor, bu yüzden de hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan gelişmeleri takip ediyor...
Suçların işlenmiş olma ihtimali ise her geçen gün biraz daha güçleniyor.
İddialarını belgeler ve itirafçılarla destekleyen savcılar, Rusların Trump’ın kampanyasını yürütenlerin hesaplarına henüz rakamı belli olmayan ama milyonlarca doları transfer ettiğine ve seçimlerin etkilendiğine dair soruşturmayı derinleştiriyor...
***
İpin ucunun nereye gideceği belli olan soruşturmaların dava aşamalarının da bir hayli yıpratıcı ve etkileyici izleri olacak gibi...
Trump ve ekibinin başlarının belaya gireceğine ise kesin gözüyle bakılıyor.
Ve halının altına süpürülemeyecek kadar büyük günahların ve suçların olduğu iddia ediliyor!