Ve Berlin’deyiz...
Belki de ilk defa sonbaharın hüznünü, keyfini yaşayamadık New York’ta...
Çifte standardın zirvelerinde gezinen Amerika’ya artık her gelişimizde kırgın dönüyoruz...
Çünkü bizler film ve dizileriyle Amerika’yı sevimli yüzüyle tanıyarak büyüyen bir kuşağız...
Tabii ki Soğuk Savaş yıllarında Demirperde ülkelerine karşı Türkiye ile müttefik oluşu da başka bir etkendi.
Büyüdükçe, sevimsiz yüzüyle tanıştıkça, tanıdıkça büyülenmiş olduğumuzu da anlamış olduk...
***
92 yılında Körfez Savaşı’nda Müslümanlara yönelik savaşlarındaki katliamlarına şahit olduğumuzda, unuttuğumuz ve bir kez daha hatırladığımız bin yıllık bir gerçekle yeniden yüzleştik...
Bir sufi hikâyesidir... Suya sormuşlar:
- Seni kaybedersek nerede bulabiliriz?
Su, “Nerede bir şırıltı varsa ben oradayım” demiş...
Ve ateşe sormuşlar:
- Seni kaybedersek nasıl bulalım?
Ateş ise “Nerede bir duman görürseniz oradayım” demiş...
Türkiye bin yıldan beri hep suyun peşinde...
Ve o şırıltıların...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD gezisindeyiz...
Beş gün sürecek ABD’deki temaslarının ardından Almanya’ya geçerek Merkel ile görüşecek...
BM Genel Kurulu’nda Suriye için çağrı yapacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkedeki krizi gündeme getirecek ve uluslararası toplumu inisiyatif almaya davet edecek...
Ve belki de bir kez daha dünya kamuoyuna Ortadoğu coğrafyasındaki topraklarda küresel güçlerin nasıl at koşturduklarını, cinayetler işlediklerini, şehirlere bombalar yağdırdıklarını anlatacak.
***
Bölgedeki sayısı hâlâ bilinmeyen terör örgütleriyle nasıl stratejik müttefik olduklarını da...
Ayrıca sayıları 25 binin üzerindeki yabancı savaşçıların bölgedeki etkilerini de anlatacak...
Kısacası, asrın dramı sayılabilecek bu vahşete bir kez daha “dur” diyecek...
Londra’daydık geçen günlerde...
Kur artışlarından dolayı Avrupa, İngiltere ve ABD’de alışveriş günlerinin de sona erdiğini görüyoruz ve sevindik diyebiliriz...
Çünkü, bu ülkelerin ekonomilerine katkımız biraz da olsa azalmış olacak...
Yerli üretime dönüş Türkiye’nin kurtuluş reçetesidir.
Hem ekonomiyi canlandıracak hem de işsizliği azaltacak.
200’ün üzerinde üniversiteyi bitiren gençliğin evlenip aile kurması için önce işini bulması lazım.
***
Kur artışlarını fırsat bilen ithal lobisi ve tüccarları hemen olağanüstü zamlar yaptı.
Suriye’de devler macera peşine düşmüş.
Uzaklardan gelen bu küresel güçler sınırlarımızın biraz ötesinde güç gösterisinde bulunuyor.
İnsanların bu kadar önemsizleştirildiği başka bir çağın olduğunu sanmıyoruz.
Bu çağın adını koymak ve tarifini yapmak o kadar zor ki!
Güç ve para oyunları milyonlarca insanı toprağından, evinden ve canından ediyor ama Türkiye dışında kimsenin umurunda bile değil.
Ve nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya lideri Putin ile görüşmesinde hassasiyetleri tüm yönleriyle anlatmış, ikna etmiş ki İdlib konusu güzel bir sonuca doğru gidiyor...
***
Hatay’da 500 bin Suriyeli yaşıyor.
Devletler hukuki zemin üzerine kurulan sistemlerle yönetilir...
Ve tabii ki sistemlerin güncellenmesi de büyük önem taşır.
Bin bir türlü oyunlara karşı devlet sürekli sağlam zemin üzerinde durmak zorunda.
Kendini modern dünyaya karşı güncelleyemeyişinin tek nedeni, vesayet kurumlarındaki kritik bürokrasidir.
Ve bunlar kritik zamanlarda aktif oluşları yüzünden siyasi kırılganlıklardan kendilerine büyük bir gri alan meydana getirmişlerdir.
Bunun sonucunda oluşan sistem boşluklarında, birinci kırılganlık daima darbe riski olmuştur.
Ve 60, 71, 80 darbeleri ile sayısız müdahaleler yüzünden yaşadığımız travmalar hâlâ akıllardadır.
Bu travmaların sonuncusu ise uçurumların eşiklerinden döndüğümüz 15 Temmuz akşamındaki darbe kalkışmasıdır.
Ve Londra’dayız...
Jean Rhys diyor ki: “Londra bazen soğuk karanlık bir rüya gibi.”
Anlamsızca, durgun geçip giden ve çalkantılı hayatların içindeki kişilik trajedilerini romanlaştıran yazar Jean Rhys’in gözüyle Londra veya New York, Paris, Roma, Barcelona, İstanbul gibi şehirlere ve yaşayanlara baktığımızda ürküyoruz...
İfadesiz yüzler topluluklarına dönüşüveriyorlar...
***
Sokak ve caddelerinde gezen farklı ırk ve ülkelerden gelenlerin sayılarının arttığını gördükçe anlıyoruz ki bu şehirlerde kalabalıkların çoğu günlük hayatı “dalda duran kuşlar” misali yaşıyor sanki...
Gökyüzünde bir şimşek gürültüsüyle de hepsi ürkerek kaçacak gibi.
Olağanüstü maddi kaynaklara sahip olan kripto yapılar milletin çocuklarını “Din öğretiyoruz” diyerek esir almış, istikbal sunarak da büyük kalabalıklara sahip olmayı başarabilmiş...
Devletin kritik ve körleştirilen bürokrasi kadroları ise iki gözünü kör eden şehzadeler gibi üç maymunu oynamış.
Ve devletin bütün kurumları kendi aralarında sürekli güç ve yetki savaşı yaşadığı için, kör noktalar oluşmuş ve bu yapıların gizli kadrolaşmalarını fark etmemiş, kördüğümlerin çözülme işini de siyasi yapılara terk etmiş.
Devlet kurumlarıyla konsolide olamayınca, bu kripto yapılar palazlanmış.
Buna terör örgütlerini de dâhil edebiliriz.
***
Günlük siyasi kavgalara endekslenen bürokrasi ve siyaset, tüm kurumların en kritik noktalarındaki sızıntılardan haberdar olamamış.
Ve haliyle devletin kurumlarında dalgakıranların yoksunluğu bir ülkeyi darbenin eşiğine getirebilmiş.