Mehmet Gündem

Mehmet Gündem

mehmet.gundem@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hayat bazen bir yarıştan ibaret gibi gelir. Hedeflersin, çalışırsın ve koşarsın. Yola çıkan çok olsa da yolun sonunu görenler azdır. Bazılarımız için başarı yolda olmak, bazılarımız için de adını yazdırmak.
Yarışa, başkasını geçmekle başlar da, kendini aşmakla sürdürürsen o zaman sen kazandın demektir.
Konuyu gençliğe ve üniversite sınavlarına getireceğim. Tabii ki Abbas Güçlü’den rol çalma gafletine düşmeden. Eğitim dünyasının sorunları, sınav sistemi, üniversitelerin durumu, bakanlık, okullar, dershaneler ve beklentiler üzerine “derin tahliller” uzmanının işi...

Haberin Devamı


Yeni nesil  bizi zorlar

*Fotoğraflar: Yağız Karahan


LYS şampiyonu gençler, “sınavdaki başarılarımızın tadını biz değil yakınlarımız çıkarıyor” diyorlar.

Kendinden emin bireyler
Boğaz’da bir akşam tanıştım, LYS’de kendi kategorilerinde birinci olmuş üç öğrenciyle...
Mustafa, Efe, Hümeyra...
Konu konuyu açtı ve iftar sofrası bir ufuk turuna dönüştü. Sohbete biraz önyargılı başladığımı itiraf etmeliyim. “Eee birinci oldunuz da ne oldu, hayatınızda ne değişti” gibi ukalaca çıkışlarla hesapta gençlerin havasını söndüreyim, “gerçeği görsünler” modundayım... Öyle ya, başlarını döndürmüştür bu başarı... Bilmedikleri, çalışmadıkları, anlamadıkları yerlerden konuyu açayım da görsünler...
Gençlerin, o kendilerinden emin ve her konuda düşünerek konuşan tavırları karşısında ‘yanıldığımı’ ve mutlu olduğunu itiraf etmeliyim.
Anladım ki, yeni bir gençlik geliyor ve kendi dönemini inşa ediyor. O an karar verdik, bu “Türkiye biricileri” ile buluşalım ve konuşalım...
Üçü, beş yaptık...
İzmir Fen Lisesi’nden Fatih Aslan (Bilkent Ünv. Elektrik Elektronik Müh.), Erzurum Aziziye Kolejinden Ahmet Koçak (Galatasaray Ünv. Hukuk), Galatasaray Lisesi’nden Mustafa Yıldırım (Boğaziçi Ünv. Uluslararası İlişkiler), Galatasaray Lise’sinden Efe Yasin Akman (Boğaziçi Ünv. Endüstri Müh.) ve İstanbul Lisesi’nden Hümeyra Çolak (Koç Ünv. Hukuk)



Başarı sadece bir durak
“Başarı nedir? Nasıl elde ettiniz ve ne kadar kalıcı” diyerek başlıyor sohbet...
İlginç cevaplar geliyor.
“Başarı mı, tozu bile kalmadı. Birinci olduğum ilan edilince hayatım değişecek sanıyordum, fakat aynen devam ediyoruz. Anladım ki, başarı mola verilen bir durakmış.”
“Başarının tadını biz değil yakınlarımız çıkarıyorlar. Kendimi kötü hissediyorum. Zirvede olmanın yalnızlığı, sürekli örnek gösterilmek ve hep aynı davranışın tekrarı gibi bir beklentiye girilmesi. Özgürlüğümü kimseye kaptırmak istemiyorum.”
“Başarı iyi de, ağır bir yük. Örnek gösteriliyorsun, kıyaslanıyorsun ve insanları seninle ölçüyorlar.”
“Eskiden üniversite sınavlarında birinci olanların ardından dershaneler, okullar üniversiteler koşarmış. Şimdi birincilik de pek para etmiyor.”
“Hedefim vardı, çalıştım ve ulaştım. Başarı ise başarı ama abartacak bir şey yok. Daha yolun başındayız.”
Dedim ki; burada son sözü ben söyleyeceğim; bütün başarılar geçicidir.”
Tabii başarının para etmediği doğru değil, itiraflar da geliyor, teklifler, burslar...
Birisi de ‘şöhret’ gerçeğini hatırlatıyor...
Beklenen soruyu atıyorum ortaya:
Nasıl çalıştınız, bir yıl boyunca hayattan koptunuz mu?
Ezber bir kere daha bozuldu, gençler yaşayarak çalışmışlar, hayattan kopmadan. Çok değil ama planlı ve disiplinli bir süreç. Hedefi belirleyip kendilerini motive etmişler. Nasıl mı? Bıktıkları, yoruldukları da olmuş. İnsan bu, morali bozulacak, canı ders çalışmak istemeyecek. İşte burada devreye eğer bilinçli ise anne bana ve özellikle rehber öğretmenler giriyor. Adeta bir takımın koçu gibi. Hep birlikte yolun sonundaki ışığa odaklanıp devam etmişler.

Hukuk-demokrasi denklemi
Gençler duygusal oldukları kadar rasyonel bir dünya da kurmuşlar. Güncel olaylardan, siyasetten, ekonomiden, sanattan haberdarlar.
Sosyal medyada aktifler, Gezi’yi de biliyorlar, Silivri’yi de. Açılım sürecine de vakıflar. Mısır’daki darbenin ve İslam dünyasının çaresizliğinden de haberdarlar.
Fatih Aslan, Ahmet Koçak, Mustafa Yıldırım, Efe Yasin Akman Hümeyra Çolak diyorlar ki:

Haberin Devamı


“Demokrasi kolay kazanılan bir sistem değil. Düşünmeyen, sorgulamayan toplumlar demokrasiyi yaşatamazlar. Yılların tecrübesine rağmen Türkiye bile henüz demokratikleşme sürecini tamamlayamadı, darbe anayasasının izleri hala duruyor. Müslüman coğrafyada bu süreç çok daha uzun ve sancılı olacağa benziyor.”
Hukuk ve demokrasi denklemi kuruyorlar ve hukukun ancak demokrasi içinde gelişeceğine inanıyorlar. Konuyu Gezi olaylarına getiriyorum. Cevaplar şöyle:
“twitter’da okudum; Şeytan insanı yine bir ağaçla kandırdı...”
“Sosyal medya devrimi... Ne için ve nasıl olduğu önemli değil, kim haklı kim haksız. Hükümeti mi yıkmak istiyorlar, parkı mı korumak istiyorlar yoksa kendilerini mi ispat etmek istiyorlar... Her olay bakış açısına göre farklı yorumlanabilir. Fakat Gezi olayları, yeni bir akıl, yeni alışkanlıklar ve hızlı tepkili veren bir topluma doğru gittiğimize işaret ediyor. Toplumsal zihnin ve psikolojinin de değiştiğinin bir resmidir.”
“Hükümet mesajı aldık diyor. Hepimiz yaşadıklarımızdan ders alırsak hatalarımız azalır ve birbirimize sorun çıkartmayız. Politikaya girecek misin diye soruyorlar. Hayır korkuyorum, çünkü gençliğin beklentilerine cevap vermek çok zor. İnsanlar yönetilmek, idare edilmek istemiyorlar. Devletten beklentileri var ve o yükselen beklentilere cevap verebilmek için onların ilerisinde olmak lazım...”

Birey olma isteği: Gezi
“Hukuk her şeyi çözer. Türkiye’de sorunların büyük bir kısmı hukuksuzluktan kaynaklanıyor. Gezi de bunu başka bir versiyonu. Değişime direnenler geleceği inşa edemezler. Biz daha huzurlu, daha neşeli bir dünyada, yönetmeyi ve yönetilmeyi pek ciddiye almadan yaşamak istiyoruz.”
“Bence sorun birey olamamamızda. Bireyin kendini inşa edememesinde. Hak etmediği bir hayat standardını yaşamaya evet demesinde.”
“Tamam, Suriye ve Mısır için üzülelim, Gezi’yi konuşalım, ister eylemcilere ister polise sahip çıkalım ama bir şeyi hiç konuşmuyoruz artık: Avrupa Birliği. Neden AB gündemden düştü? Sadece sorunları konuşmak insanı da, toplumu da, devleti de yorar. Yeni hedefleri de konuşalım ki, dengeyi yakalayalım, Yoksa psikolojimiz bozulacak... Ne bileyim belki de kabinede yeni bir revizyon gerekiyor.”
Konuyu Gezi’ye getirdim ama cevaplar Gezi’yi çok aştı... Gizlemedim.
Gençler de bunu fark edince golü attılar:
“Bizi sadece test çözen, şıkları işaretleyen robotlar gibi görmeyin. Çalışıyoruz, fakat unutmayın, inekler sadece ottan anlarlar. Birinci olan bizimle sınava gerenlerin arasında büyük farklar yok.”

Haberin Devamı

Yeni nesil  bizi zorlar

‘İlerideki nitelikli’ insanı arıyorlar

Yeni bir akıl, yeni bir nesil geliyor.
Bakış açıları, değerlendirmeleri, düşünce tarzları ve tercihleri çok farklı. Bunlarla baş etmek çok zor. Bizim kadar yaralı, bizim kadar önyargılı, bizim kadar yerel değiller.
Vasata razı hiç değiller.
Uyumsuz gibi görülüyorlar ama birbirleriyle çok çabuk ortak payda buluyorlar.
Empati yapabiliyorlar.
Daha bugünden “ilerideki nitelikli insanı” arıyorlar.
İdeolojiler onlar için önemli değil, geçmişten çok gelecekte yaşamak istiyorlar, kendilerinin de inşasına katıldıkları bir gelecekte...
Bizim kavgalarımızı ve bizin ezberlerimizi yanlarında götürmek istemiyorlar.
Gereksiz bütün yüklerin insanı hantallaştırdığının farkındalar
Düşüncesiz, kaygısız gibi duruyorlar ama ileride yaşıyorlar.
“Menfaat odaklı ilişkiler dünyasına” henüz düşmemişler.
Tertemiz duyguları, düşünceleri, idealleri var ama bizimkilere pek benzemiyorlar.
Bizim gibi göçebe ve ezik değiller.
Özgüvenleri oturmuş. Yerelliğin gereği kadar evrenselliğin de ihtiyaç ve değer olduğunun farkındalar.
Bu haliyle yeni nesil bizi çok zorlar. Bu, kendini her zaman ve her yerde “lüzumlu” sananlar için kötü, kendi eksikliğini bilip gençlere güvenenler için iyi haber.
Hamaset yok onlarda, fakat neşe de var ciddiyette. Tabii hepsi yerine göre..
Dilerim bizim tecrübelerimiz onları ‘korkak’ hale getirmez.
Bir de ‘kurnazlık’ tehlikelidir.
Çünkü insanların çoğu büyüdükçe hem korkaklaşır hem de kurnazlaşırlar.
Afrika’da Safari’ye çıkan iki arkadaşı aslan kovalayınca amansız bir yarış başlar. Biri ötekine seslenir ve hedefi belirler:
“Aslanı geçemem, fakat seni geçersem hayatta kalırım...”
Kıssadan hisse...
Ve her şey şimdi başlıyor...

TEK KİMLİK YETMEZ

Yeni neslin fotoğrafını veren LYS’nin beş birincisine ilişkin gözlemlerim şöyle:
Tek bir meslek kimliği ile yetinecek gibi değiller. Meslek tam, yanında hayatı zenginleştiren, anlam katan farklı uğraş alanlarını şimdiden planlamışlar. Düşünen, sorgulayan, tartışan ve kendini her ortamda ifade eden “birey olma” çabası ve entelektüel kimlik inşası sanatla birlikte yürüyecek..
Fatih Aslan: İzmir’in havasına almış. İyi bir akademisyen olur.
Ahmet Koçak: Erzurum’un suyunu içmiş. Ciddi. Tam bir misyon adamı...
Mustafa Yıldırım: Entelektüel seviyesi yüksek bir politikacı olur.
Efe Yasin Akman Neşeli ve işini sova dönüştürüp keyifle yapan bir ceo... Sanata yöneleceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Hümeyra Çolak: Kadının adı var, kategorisinde bir rol model... İleride adını çok duyabiliriz...
NOT: Hepsi de, iyi okullarda okumalarına rağmen dershaneye gitmişler. Erzurum’da, İzmir’de, İstanbul’da...