Ankara izlenimlerime devam ediyorum.
İktidarı biraz kırgın gördüm.
Gündemin yorgunluğu ile birlikte hayal kırıklığı da var.
11 yıla varan bir iktidar yolculuğunun doğal etkileri de hesaba katılmalı. AK Parti’nin ilk dönemdeki o hızlı reformist kimliği bugün biraz geri planda.
İktidar çevrelerinde ‘anlaşılmamak’ duygusu ve bu yönde eleştiriler var.
Diyorlar ki;
“Kendini öteki hissedenlerin yanında olduk, ötekileştirmeyi bitirdik, zulüm gördük ama rövanşist bir duygu içinde olmadık, kimsenin hayat tarzına dokunmadık, zenginlik arttı, demokraside önemli mesafeler aldık, vesayet rejimi bitti... Kendi sağlığını halkının sağlığı için feda eden bir başbakan var. Ortada demokrasi ve ekonomi açısından bir başarı hikayesi olduğu halde, hala bizi düşman gibi gören çevreler var... Tamam herkes bizi alkışlasın, medya bize methiyeler yazsın beklentisinde değiliz, ama biraz da insaf lazım. İyi bir dost her şeyi söyleyebilmeyi, ama iyi niyetle, üslupluca... Gezi olaylarında hepsinin yüzü gözüktü...”
Mazisi oluştu...
Bu sitemlerin haklılık yanı yok değil, fakat iktidar olmak böyle bir şey.
Takdir ve tenkit iç içedir orada.
Düşünen ve mukayese eden kitleler tatmin olmazlar, hep daha iyisini, daha yukarısını isterler.
İktidar sahiplerinin bakması gereken bir nokta daha var; AK Parti bir iddia ile geldi. İlk yıllarında, önceki siyaset ve önceki dönemlerle mukayese edilince, aradaki fark çok net gözüküyor ve takdir topluyordu. Aradan geçen yıllarda, kendi mazisi oluştu ve geriye bakıldığında artık kendisi ile mukayese edilir oldu.
Davutoğlu’nun Gezi’deki gençler için, “onlar bu cesareti bizden alıyorlar, bizim dönemimizin gençleri” dediği gibi, bu durum da iktidarın çıtayı yükseltmesinin bir sonucu...
Zamana tabi olan her şey eskir, önemli olan eskirken kıymetlenmek...
İktidar’ın önemli bir bakanı diyor ki; bu ülkede yakın zamana kadar, en hızlı eskiyen ve gözden düşen siyaset kurumu ve siyasiler oldu. AK Parti iktidarı bu süreci tersine çevirmiş olsa da biliyoruz ki kimse vazgeçilmez değil...
Haklı...
İktidarın, yapabildikleri var, yapamadıkları var, vazgeçtikleri var, erteledikleri var. Şimdi iktidarın kendini yenilemesi, topluma vaat ettiği konuların değişmesi, çeşitlenmesi ve toplumu yeni bir hedefe inandırması lazım.
İktidar; kırgınlık yeri değil, orada şikayet edilmez, hizmet edilir.
Oraya gelmek için insanlar yarışırlar, yarışıyorlar.
Küresel 28 Şubat
Hükümet, Gezi ve Mısır olaylarını birleştirip Türkiye’ye karşı bir operasyon yapıldığı görüşünde.
Buna “Küresel 28 Şubat” diyorlar.
Belki de o yüzden Başbakan Erdoğan, ekonomik ve siyasi darbe kavramlarına birlikte vurgu yapıyor.
İktidar çevrelerinden edindiğim izlenim şu: Ekonomimiz iyi olmasaydı, bu süreci bu kadar kolay atlatamazdık.
Devletin güçlü olması yetmez, gücün sürdürülebilir olması ve akılla yönetilmesi de önemli. Bu yoğun gündem içinde akil adamlara, sağlıklı düşünmeye ve belki de eleştiriye çok ihtiyaç var.
Çünkü sistemin kendi içinde “denge” ve “denetim” olmalı...
Eğer bunlar olmazsa, onlarca yıllık kazanımlar bir anda uçar gider.
Bir kere daha gördük, kurumsallaşmamış hiçbir şey kalıcı olamıyor.
Güçlü yanlarımızı korumaya, zayıf yanlarımızı da güçlendirmeye mecburuz.
Mısır aynası
Mısır’daki darbe üzerinden biz burada kendimizle hesaplaşıyoruz.
Mısır, bir ayna oldu ve hepimize çok şey gösteriyor.
Demokrasilerde sandık var, seçen var, seçilen var. Yöneten var, yönetilen var. Demokraside kurumlar var, silahlı kuvvetler var. Ve burada herkes rahat, çünkü herkes haddini de, hakkını da, sınırlarını da biliyor ve kendinde “büyük güç” vehmetmiyor.
Demokrasisi eksik olanlar hep korkuyla yaşamak zorundalar.
Şimdi iktidar, kamu düzenini koruyarak, istikrarı sürdürerek bu süreci yönetmek istiyor.
Bazı konularda endişeli bir bekleyiş var.
“İyimser endişeli” demek mümkün bu duruma.
Partinin geleceği
11 yılda adeta Cumhuriyet tarihinin birikmiş bütün köklü sorunlarını kucağında bulan AK Parti iktidarının, şimdi kendi partisinin geleceği de önemli bir gündem olarak önünde duruyor.
Çünkü, önümüzde üç seçim var, partinin üç dönem şartı var...
Bunlar da konuşuluyor uzun ince koridorlarda...
Aman dikkat, oyun kurmak zordur, oyun bozmak kolaydır.
Bu yıl pek sakin geçeceğe benzemiyor.
Baksanıza, kırk yılın çarşambası bir araya gelmiş...
Kuğular parkta
Ankara Kuğulu Park’ta, Gezi dalgası eylemleri sırasında biber gazına maruz kalıp, uzaklaştırılan kuğular, ördek ve kazlar da nihayet Kuğulu Park’ta sülüne sülüne boy göstermeye başladılar.
Penguenlerden sonra kuğular da siyasi literatüre girdiler.
Ürkütmeyelim kuğuları...
Ankaralılar diyorlar ki; parkı park yapan kuğulardır...