Mehmet Gündem

Mehmet Gündem

mehmet.gundem@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ı dinlerken aklımdan çok şey geçti. AK Parti’nin bir “lider partisi” olduğu gerçeğini bir kere daha gördüm. Erdoğan’ın partisi... Tabana, teşkilata, kadrolara, hükümete o kadar hakim ki...
Etkili konuşuyor. Karizmatik liderliği zamanla daha da güçlenmiş. İlk ve son sözü hep o söylüyor.
Üç dönem şartı, partinin geleceğini de etkileyen bir durum.
Erdoğan’ı dinlerken, geçmiş ve gelecek arasında hızlı bir yolculuğa çıktım. Çünkü dünü hatırlatarak, o hem bugüne, hem de yarına konuşuyordu. Geçmiş ve gelecek ne kadar da yakın... 12 yıl önce kurulmuş, 11 yıldır iktidarda bir parti.
***
Hayat bir imtihandan ibaret.
Lider olmak, imtihanın en çetinine maruz kalmayı kaçınılmaz kılıyor.
Başbakan Erdoğan on yılı aşkındır iktidarda...
İstenmedi, hakaret gördü, zulme uğradı... İtibarsızlaştırılma oyunlarına maruz kaldı.
Nice yaralar aldı, türlü türlü acıları yaşadı. Düştü ve hep yeniden kalktı... Davalar açıldı, partisi kapatılmak istendi. Kaç tane suikast planı ele geçirildi. Hep ‘sabır’ çekti.
İlk yıllarda, kimse değer verip anlamadı, anlayanların çoğu da yanlış anladı.
Olup bitene ve “onlara” rağmen, halkın desteği ve sevgisi ile iktidara yürüyüp güçlendikçe, etrafında “yer kapma” yarışı başladı.
“Gönülden seven” milyonların arasına “güce tapanlar” da sinsice karıştı.
Fakat bu samimiyetsizlik pek uzun sürmedi.
Onlara rağmen gelen bu adamı devirmek için sürekli fırsat kolladılar, içeride ve dışarıda zaafa düşmesini beklediler.
Erdoğan’ın karşısında, sinmiş gözüken ama gizli gizli hesaplarını yürüten bir koalisyon hep oldu. İş dünyasından, medyadan, silahlı ve sivil bürokrasiden, sivil toplumdan, lobilerden, iç ve dış finansörlerden oluşan “çok kimlikli” bir koalisyon...
Akıllı, sabırlı ve sinci bir koalisyon. “Onlar” diyelim kısaca...
İlk dönemde yaptıkları açıktan ve “karşı cephede” yer alma hatasını sürdürmediler, strateji değiştirirler.
Uzun süre dost gözüküp, her türlü desteği verip, “sen olmazsan olmaz” diyerek, yavaş yavaş bir güven inşa etmeyi hedeflediler... Bunda kısmen de başarılı oldular.
“Yüzüne dost” olurken, ardından iş çevirdiler.
“Hayat tarzımıza müdahale ediliyor” diyerek başlayan cümleler, “diktatörlüğe” kadar giden bir algı oluşturacaktı kamuoyunda. Toplum, İran’a dönüşmekle korkutuldu, olmazsa Malezya örneği verildi. Bir yandan da darbe hazırlıkları yapıldı. Yakamoz, Eldiven, Sarıkız, Ayışığı gibi... Ekonomik kriz çıksın, Türkiye her açıdan güvensiz bir ülke olsun istendi.
İçe kapanmış güvensiz bir ülke.
Ve burada eski düzen yeniden kurulacaktı.
Sinsi koalisyon, hedefteki ‘öldürücü darbeyi’ indirmek için sabırla fırsat bekledi, bekliyor...
Yıllardır süren bir mücadele bu. Hiç değişmedi, değişmeyecek gibi.
Bir kere daha hatırlayın; bu ülkede çoğunluk her zaman bir avuç elitin tahakkümüne maruz kaldı. Bu ülkede demokrasiye darbeler vuruldu. Anayasalar, yasalar çiğnendi. Karanlık işler çevrildi. Terörle, provokasyonla millet sindirilmek istendi.
Başbakan’ın içte ve dışta yaşadığı sıkıntı bu.
Hatta hayal kırıklığı. “Sıfır sorundan” bu üne kalan “sıfır komşu” durumu.
Elbette halk katında değil, yönetim katında yalnızlık.
“Nitelikli” olsa da yalnızlık...
Anlaşılmamak, istenmemek ve düşman görülmenin hayal kırıklığı.
Başbakan’ın, demokrasiyi hazmedemeyen, eski düzenlerini korumak isteyenlerin oluşturduğu koalisyonla imtihanı devam ediyor...
Suriye ve Mısır’daki diktatörlerle, darbeye ve Müslüman kanına “maddi ve manevi sponsor” olan ve uzun süre dost gözükenlerle imtihanı sürüyor.
Yalnızlığının farkında olan Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin kazanımlarının devamı için partisinin köklerini derinleştirerek, fırtınalara boyun eğmeden, halk ile yol arkadaşlığından vazgeçmeden geleceğe yürümek istiyor.
***
Ne garip ki, demokrasi ile yönetilen Türkiye’de Başbakan Erdoğan’a bir şey olsa, “bayram” yapacak çok insan var...
“Göklerden gelen bir karar vardır” elbette, fakat Erdoğan’ı, bu kirli dünyada ve karanlık ilişkiler içinde “korumak” lazım. Her açıdan...
İçeride ve dışarıda Erdoğan’ı “düşman” görenler hâlâ var. “Düşman” tanımı akla her türlü ihtimali getiriyor. Demokrasilerde “rakipler” olur, diktatörlüklerde düşmanlar...