İnal Batu... Biz gazetecilerin en kolay ulaştığı, pek ‘hayır’ cevabı almadığı isimlerden biriydi. Yerli yersiz arasan da hep samimi ve nazik bir ses tonuyla karşılaşırsın. Dün, geride izlerini bırakarak o ses de sustu. Fırsat buldum da bir ara TRT HABER’de yayınlanan “Gündem’e Özel”e davet edip, daha doğrusu kendimizi evine davet ettirip hayat hikâyesini konuştuk uzun uzun.
“İnsanı anlama yolculuğumuzda” renkli portrelerden biriydi.
Hayat adım adım yaşanan bir süreç.
Layıkıyla yaşanmış o süreçler insanı eğitir, olgunlaştırır ve mukavemetli hale getirir.
İnal Batu Ankara’da doğdu. Yıl 1936.
Veterinerlik Fakültesi’nde hoca olan babası, ileride İngilizcenin çok kıymetli hale geleceğini düşünerek oğluna daha orta ikinci sınıfta İngilizce dersi aldırdı.
Saati iki buçuk liraydı.
Baba aynı zamanda yazardı. Oğlu İnal da şiire meraklıydı ve 1950’lerde edebiyat dergilerinde şiir çevirileri yayımlandı.
SİNEMADAN HARİCİYE’YEHariciye’ye girmeye çok erken yaşta karar verdi.
Çocukluğu 2. Dünya Savaş’ı yıllarına rastlar. Türkiye dışında bir dünyanın olduğunu sinemada görür ve özenir. O tarihte dışarıya giden çok azdır, ya zengin olacaksın ya da üst düzey memur.
“O renkli hayatları nasıl görebilir” diye sordu ve cevabı “Hariciye’ye girersem” oldu.
İki bin kişi Siyasal’ın sınavına girdi. Batu, 80’inci oldu ve kazandı. Birinci de Yalçın Küçük’tü.
Böylece daha 12 yaşında “konforlu yaşamak” için diplomat olmaya karar veren İnal Batu zamanla çocukluktan çıkıp idealleriyle tanışmaya başladı.
Ankara’da okurken kitap yoktu, eskimiş, solmuş notlar vardı. Sosyal hayat Cebeci’deki kahvelerden ibaretti. Gençlik olaylarının içindeydi. Nezarette kaldığı da oldu. Sovyetler Birliği Büyükelçiliği’nin önünden geçmeye korkardı. Kaç tane sınıf arkadaşının hayatlarının söndüğünü gördü.
1960’ın sonunda Dışişleri’ne sığındı... Bu sefer sınavda birinci oldu.
O vakitler ‘Müsevvit’ti adları.
Unutmadığı bir hatırası var;
Bulgar büyükelçiliğinden gelen daveti amirlerine bildirince, ertesi gün MİT’ten bir yetkili geldi ve komünizm hakkında uzun uzun bilgilendirdi Batu’yu, gidip komünist olmasın diye.
Askerlik sonrası 1965 yılında ona yeni bir dünyanın kapıları açılıyordu... Yurtdışına çıktı ve Washington’da görev aldı.
Televizyonu ilk defa orada gördü. Üstelik de renkli...
‘İmrenerek’ başladığı mesleğini sonraları çok sevdi.
Meslekte gurur duyduğu anların yanında utandığı anlar da var...
Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları, askeri darbeler ve Menderes ve arkadaşlarının asılmasından dolayı yurtdışında hep utanç duydu.
1974’te evlendi. Birkaç kez ölümden döndüğü yıllarda bir oğlu ve bir kızı oldu.
İnal Batu kritik zamanlarda kritik yerlerde bulundu, önemli olaylara tanıklık etti. Washington, Paris, Gana, İrlanda, Londra, Lefkoşa, İslamabat, Dışişleri sözcülüğü, Prag, BM, Roma...
Büyük değişimlerin ve büyük yıkılışların yaşandığı dönemler...
KARDAK KRİZİBir örnek;
Başbakan Tansu Çiller, Yunan askerlerinin olduğu Kardak adasına operasyon yapılması yönünde bir karar verir. Deniz Kuvvetleri Komutanı Deniz Baykal’a sorar, o da destekler. Sıcak temas kaçınılmazdır, bu da iki ülkenin savaşı demektir.
Tam bu noktada İnal Batu devreye girer:
“Durun bir dakika. Neden yanındaki ikiz kayalığa asker çıkarmıyoruz?” der.
Öyle yapılır ve Batu’nun tekliği iki ülkenin savaşa girmesini engeller.
PİŞMAN DEĞİL, KIRGINEski bir diplomat. Dışişlerinde tam 38 yıl hizmet verdi.
Roma’da zorlu geçen 9 yılın ardından, 1999 yılında büyükelçisi iken Deniz Baykal’dan gelen bir telefonla emekliliğini isteyip CHP’den siyasete girdi.
Siyaseti seviyordu, partisi de belliydi. Beklediği davet gelince hemen kabul etti.
Fiyakalı bir giriş yaptı.
Kadere bakın ki Abdullah Öcalan’ın Roma’dan çıkarılışı ile bu CHP yolcusunun siyasete gidişi aynı gün oluyor...
Fakat siyasette hayal kırıklığı yaşayanlar kervanına katıldı.
Hızlı yükseldi ve hızlı terk edildi.
İlk seçimde partisi CHP Meclis dışı kaldı.
“Atatürk’ün partisi Meclis dışında kaldı” diye çok üzüldü ve partiye iyice elini uzattı.
İkinci seçiminde Hatay’dan aday gösterildi, şaşırdı, çünkü Hatay’la hiçbir ilgisi yoktu... Yine de Meclis’e girdi.
İnal Batu siyasetin dünyasına ait olamadı. “Parti siyasetçisi” tavrını benimsemeyince genel başkanın gözüne girmeyi de başaramadı. Huzursuzluğu gittikçe arttı, eleştirileri yükselmeye başladı... “Parti içi demokrasi yok” dedi.
Gün geldi partisiyle, gün geldi lideriyle ters düştü... Yalnızlaştırıldı...
Meclis’in arka sıralarında “yaylacı” olarak oturmaya mecbur kaldı...
Kırgın bir şekilde istifa ederek, CHP’den ayrıldı... 15 günlüğüne DYP’li de oldu... Onun da vebali Nusret Kandemir’indir.
Heyecan ve hayal kırıklığı iç içe geçmiş bir siyasi yolculuğa imza attı Batu.
Pişman değil ama kırgındı İnal Batu. Özellikle Deniz Baykal’a kırgındı...
İYİ BİR İNSANİnal Batu... İyi yetişmiş bir diplomat.
Siyaseti denemiş, ilkelerine ters düştüğünde bırakmış bir eski siyasetçi. O, militan ve meydan solcusu değil, salon solcusuydu.
Eleştirel bakabilen, siyasi rakiplerinin yaptıklarına da iyi diyebilen bir makul insan...
Kendisine saygısı olana herkes saygı gösterdi.
Monşer eleştirilerine gülüp geçti.
İnal Batu, geride ilkeli ve saygın bir portre bırakarak gitti...
Sordum:
- Emekli misiniz?
- Emekliyim. Siyasetten emekliyim.
- Nasıl oldu da bu kadar hızla giderken birden frene bastınız?
- Başka şansım yoktu. Şuna inanırım, o seni bırakmadan, sen onu bırakmalısın. Herkes yaşına göre yaşamalı ve iyi bir yerde bırakmalı. Hırslarım olmadı, iyi yaşadım, iyi şeyler yaptım. Belki kâfi derecede cesur değildim. Hatalarım da oldu ama her zaman namuslu bir aydın oldum.
Nezaketiyle hatırladığım İnal Batu’ya Allah’tan rahmet, eşine ve çocukları Pelin ile Arda’ya da başsağlığı diliyorum.