Artık kimse yazısına “Ferit Devellioğlu sözlüğüne göre” diyerek başlamıyor. Oysa “ansiklopedilerin efendisi” Hakkı Devrim’in Radikal gazetesindeki hemen her yazısında muhakkak Devellioğlu adı geçerdi. Böylece yeni şeyler öğrenirdik.
Geçen haftalarda benim gibi meraklılar için önemli bir gelişme yaşandı. Gazetelerin kitap eklerinin arka kapaklarında Devellioğlu sözlüğünün ilanları vardı; tam adıyla Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yeniden basılmış. Devellioğlu sözlüğü şimdiye kadar Aydın Kitabevi tarafından basılıyordu, 2020’de sözlüğün 34. baskısı piyasaya çıkmıştı.
İlanı görünce çok merak ettim ve ilk izin günümde bir koşu gidip aldım. Devellioğlu sözlüğü üniversite hayatımın bir simgesi gibi. 1992’de birinci sınıfta bu konuda ilk aldığım sözlüktü ve 1559 sayfayı tek ciltte sunduğundan epey hacimliydi. Aynı sözlüğün bir benzeri, 1970 tarihli bir baskısı Milliyet’in arşivinde (üstelik imzalı) bulunuyor.
Eskiden de sözlüklere yabancı değildim. 1989’da lise öğrencisiyken Teşvikiye Camisi’nin önünde ve Beyazıt Meydanı’nda kitap sattığım sıralarda birkaç değişik sözlük edinmiştim. Yine de sözlüklerin önemini Ferit Devellioğlu sayesinde anladım. Sözlükler benim için o zamanlar sadece genel kültür veya ödevler için bir başvuru kaynağıydı. Sonradan aynı zamanda “oyun alanı” ve “dert anlatmak için gerekli zemin” olduğunu da öğrendim.
‘En yüce aşama’
Adnan Binyazar, “Bir sözlüğün varacağı en yüce aşama hazırlayanın adıyla anılmasıdır,” der. Sonra Şemsettin Sami, Hüseyin Kâzım Kadri, Ali Püsküllüoğlu ve Ferit Devellioğlu’nun isimlerini sayar. Elbette bu isimlere Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı) ile İlhan Ayverdi’yi de eklemek gerek.
Yazar, çevirmen, araştırmacı ve sözlükçü Ferit Devellioğlu, 1906 İstanbul doğumlu. Beyazıt Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra Kumkapı Fransız Mektebi ve Galatasaray Lisesi’nde okumuş. Bir bankada altı yıl mütercim olarak çalışan Devellioğlu, daha sonra Sözlük Kolu uzmanı olarak 1933’te girdiği Türk Dil Kurumu’nda 41 yıl görev yapmış. En önemli eseri de ilk baskısı 1962’de çıkan Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat.
Hakkı Devrim’in yazılarında çok geçen bir başka isim daha vardı: Aydın Sami Güneyçal (1930-2012). Güneyçal, gördüğü yanlışları yazar, arada Hakkı Devrim’i de tatlı tatlı uyarırdı. 1993’te Devellioğlu sözlüğünü önemli ilavelerle yenileyen de aynı kişi. Devellioğlu sözlüğü son olarak 2010’da yine Aydın Sami Güneyçal’ın gözetiminde, Mustafa Çiçekler başta olmak üzere çeşitli akademisyenlerin katkılarıyla tekrar gözden geçirilmiş ve 319 sayfalık bir dizin eklenmiş. 1393 sayfalık sözlük birinci hamur kâğıda basılı ve dizinle 1712 sayfaya ulaşıyor. Gereksiz bir bilgi, ama yazmadan geçemeyeceğim, en kısa harfler birer sayfayla “o” ve “ö”, en uzun harf ise 289
sayfayla “m” harfi. “M” harfi öylesine zengin ki ona en yakın harfin (t) üç katı uzunluğunda.
Son olarak 1993 sonrası sözlükler öncekilerden daha kapsamlı lakin bir konuda geri kalıyor. Ferit Devellioğlu, 1970 baskısına “Başlarken” adlı bir önsözle girmiş son sayfaya gelince “Biterken” adını verdiği bir sonsözle veda etmiş. Yeni sözlüklerde ise önsöz var (hem de üç tane) ama bir sonsöz yok. Künyeler her zaman emekçilerin tamamından söz etmez dolayısıyla işin mutfağında kimler varsa isimlerinin yazılsa ve yaşanan güçlükleri kimlerin aştığından söz edilse ne güzel olurdu.
‘Sözlükle yapılacak egzersiz’
Hakkı Devrim’in 27 Mart 2010 tarihli “Sözlükle yapılacak egzersiz” başlıklı yazısı şöyle başlar: “Sözlüklerde vakit geçirdiğiniz olur mu? Benim için güzel ve faydalı zaman geçirmenin yollarından biridir. Dil, hemen hepimizin bilgiden yana ziyade fakir olduğumuz bir alan. Sözlük sayfalarında sizi sual yağmurları bekler.
Örnek ister misiniz?
İki cümle önce yukarıda, “ziyade fakir olduğumuz” dedim. Alın size işte bir sual: Ziyade kelimesi böyle sellemehüsselam ‘çok’ anlamında kullanılır mı?
Bakalım! Ayverdi sözlüğünde ‘ziyade’yi buldum işte. Anlam tarifi ‘Fazla, çok’ diye başlıyor. Eski kelimelerde geçmiş nesillerin kokusu vardır, hâlâ hissedilir. ‘Çok’ ve ‘fazla’ kelimelerinde mesela yok aradığım koku, ama ‘ziyade’de pekâlâ var.
‘Birden ziyâde idiler’ diyor Ömer Seyfettin. Kelimedeki ‘a’ sesi uzundur, söylemeye lüzum var mı?”
Yazı çeşitli örneklerle devam ediyor, sonu ise şöyle:
“Zarf olan ‘ziyâdece’nin anlamı ‘fazlaca’dır: «Sümbül Hanım, Zeynep’i ziyâdece ürküttüğünü sezmiş...» (Safiye Erol). Gene bir zarf ‘ziyâdeden’in anlamı ‘fazladan’: ‘Yediğim şamar da ziyâdeden.’ Üçüncü bir zarf ziyâdesiyle, ‘gerekenden çok, fazlasıyla’ demek: ‘Ziyâdesiyle karnı açıkmış bir adam lokantaya girer’ (Faik Reşat).
Gene yukarıda sellemehüsselâm dedim. Peki, anlamı? ‘Allah ona selâmet versin’ demek. Deyim olarak anlamı: ‘Hiç çekinmeden, hiçbir şeye aldırış etmeden, uluorta, dilediği gibi, keyfince’ demektir.”
Hakkı Devrim, “Bu oyunu daha alçakgönüllü sözlüklerle ve çocuklarınızla oynamayı dener misiniz?” der ve nihayet asıl demek istediğine gelir: “…saflara ayrılıyor, kavgalar ediyor, ama asıl kavramlar konusunda anlaşma sağlayamamaktan gelen tutukluk yüzünden, yerimizde saymaktan kurtulamıyoruz.”
Keşke daha çok sözlük okusak ve anlaşsak.