6 Şubat’ta peş peşe yaşanan iki depreminin üretmiş olduğu enerji, Hiroşima’ya atılan atom bombasının iki bin katı büyüklüğündeymiş. Olası büyük İstanbul Depremi’nde çok fazlası yaşanabilirmiş! Peki yeterince ders aldık mı, sözün ötesine geçebildik mi? Bu sorunun cevabını aramadan önce isterseniz Hatay gözlem ve görüşmelerimizi sizlerle paylaşmaya devam edelim… Halkın, esnafın ve çalışanların yanı sıra kentin kaderine yön verenlerle de tek tek görüştük. Eski Başkan Lütfü Savaş, “Bizim de hatalarımız olabilir ama böylesi büyük yıkıma neden olan asıl hata deprem yönetmeliklerinde ve büyükşehir yasasında. Sisteme yönelik hataları yargı önünde konuşmaya ben hazırım” diyor. Üç dönem milletvekillikten sonra kente bu kez büyükşehir belediye başkanı olarak hizmet eden Mehmet Öntürk ise dünü dünde bırakıp, Hatay’ı yeniden ayağa kaldırmaya odaklandığını söylüyor. Kente henüz tümüyle vakıf olamamış, kadrolarını kuramamış olsa da samimi bir çaba içerisindeydi… Vali Mustafa Masatlı büyük depremin ilk saatlerinden itibaren sahada da çalışan kamu görevlilerinden birisi. Önce koordinatör vali olarak sonra da Hatay Valisi olarak kentin ve özellikle de öğretim kurumlarının yeniden imarı konusunda en çok çaba harcayan isimlerden birisi. Eleştirilere, eksiklere, gecikmelere yönelik her türlü soruya açık ve net cevapları var. “Vicdanım rahat. Ailemi buraya getirdim, çocuklarım burada eğitimlerine devam ediyor. 7/24 durmaksızın çalışıyoruz. Bin yılın felaketini yaşadık. Acımız da, yıkımlar da çok büyük ama yoruldum demeye, durmaya, yılmaya, dinlenmeye hakkımız yok” diyor.
Eğitim
Öğrenci, öğretmen ve velilerimizin moral ve motivasyonları bir çok konuda dibe vurmuş olsa da eğitim söz konusu olduğunda, acılarını yüreklerine gömüp, geleceğe odaklanmış durumdalar… Pek çoğu konteynerlerde yaşıyor, konteynerlerde öğretim görüyor, kilometrelerce yolu yürüyerek okula gidiyor olsalar da daha iyi bir eğitim ve daha iyi bir gelecek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyorlar… Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Veysel Eren Hoca’mız ile görüşürken depremin yarattığı acıların en büyüğünü fazlasıyla yüreğimde hissettim. Kardeşi,kardeşinin eşi ve çocuklarının yanı sıra, rektör yardımcısını, özel kalem müdürünü ve daha pek çok çalışanı ve öğrencisini kaybetmenin acısını yaşamış ve ilk dakikalardan itibaren depremin etkilerini en aza indirme gayretini yılmadan sürdürüyor ve o acıları hâlâ unutabilmiş değil. Üniversiteye ayakta tutabilmek için aile fertlerinin cenazesini ancak 5 gün sonra kaldırabilmiş. “Ne kadar zor olsa da şükür bugünlere geldik” derken sırtındaki acı yükü, ne kadar büyük ve ne kadar dayanılmaz olsa da bunu hissettirmemeye ve dünden çok, yarına odaklanmaya çalışıyordu… Hatay İl Milli Eğitim Müdürü Harun Tüysüz de tüm acılara ve eksikliklere rağmen eğitim meşalesinin yanması çabası içerisinde. Deprem sonrası giden öğrencilerin geri dönmesi en büyük mutluluğu. Pek çok okulda tam gün eğitim yapmak istiyor, çünkü öğrencilerin şu günlerde okulda daha huzurlu olacağına inanıyor ve tüm çabaları da bu yönde. Öğretmenlerimizin başta barınma ve ulaşım olmak üzere pek çok sorunları var. Ama hemen herkes olağanüstü bir dönemden geçildiğinin farkında.
Ticaret
“Hatay vergi verirken ilk onda, devlet yardımı alırken son yirmide” herkesin dilinde. Yok olma noktasına gelen ticari işletmeler ve ticaret, çok cılız da olsa canlanmaya başlamış. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hikmet Çinçin “Ayağa kalkmamız için çok daha fazlası gerek” diyenlerden. Peki kendileri ne yapıyor? Barakada hizmet vermeye çalışıyorlar! Onların da çok daha fazlasını yapmaları gereken bir dönemden geçiyoruz!..
Yaşam
Hatay genelinde yaşam çarkları dönmeye başlamış. Kırıkhan ve Samandağ’da da acılar yüreklere gömülmüş. Harabeler içerisinde, derme çatma barakalarda ve işporta tezgahlarıyla da olsa ticaret canlandırılmaya çalışılıyor. Az değil yıkılan 311 bin bağımsız bölümün 21 bini işyeriymiş ve öncelik barınmada olduğu için sıranın kendilerine gelmesini heyecanla bekliyorlar. Tarihi camilerin yapımını Konya ve Bursa belediyeleri üstlenmiş. Antakya Gastronomi Çarşısı görülmeye değer. Gidenler artık, Hatay mutfağının en güzel yemeklerini tatma olanağı bulabilecekler. Tarihi uzun çarşı ve Kurtuluş caddesi, biraz yavaş ilerlese de yeniden inşa ediliyor. İnşaatları gecikmesine gerekçe olarak da orjinaline uygun yapılabilmesi için Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun bu yöndeki titizliği gösteriliyor. Yapımında binlerce ton çelik ve demir kullanılan Müze Otel ise uzunca bir aradan sonra yeniden faaliyete geçmiş. Deprem öncesinde “demir yığını ve ucube” olarak görenlere inat, kent yerle bir olurken ayakta kalan ender yapılardan biri olarak dikkat çekiyor. Binlerce yıldır Antakya’ya ev sahipliği yapan medeniyetlerin kalıntıları üzerine “çok özel bir proje” olarak inşaa edildi. Otel ve müze iç içe ve görülmeye değer bir eser. Tarihi kalıntıları korumamız için proje kapsamındaki restoran, kahve ve diğer toplu mekânlarda sigara içilmemesi sanki çok daha şık olacaktır!..
Kabahatli?
Böylesi dönemlerde kabahatli aramak yerine çözüme odaklanmak en doğru olanı ama mutlaka yaşananlardan ders alınmalı. Kabahatliye gelince, Antakya’da başta valilik, belediye, hastaneler ve kamu binaları olmak üzere hemen her yer, yerle bir olduysa, kabahatsiz olmayanımızı arayıp bulmak sanki çok daha zor gibi!..
Özetin özeti: Yıkan, yakan, öldüren, acıların en büyüğünü bize yaşatan doğa değil, kendi ihmalleriniz. Ne olur artık bunu anlayalım!..