Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Doğu Almanya’nın simgesiydi. İki Almanya’nın birleşmesinde de sembol oldu. Üretimi sona ermiş, tarihe gömülmüştü. Ve artık yaratıcısı da aramızda değil

Trabi şimdi gerçekten öldü

Doğu Almanya’da üretilen ucuz ve “halkın otomobili” Trabant’ın yaratıcısı Dr. Werner Lang hayatını kaybetti.

Adamın biri showroom’dan içeri girer... “Merhabalar... Ben bir Trabant satın almak istiyorum. Ancak elektrikli camları, kliması, müzik sistemi, geniş lastikleri, turbo motoru olsun istiyorum!” der. Satıcı şöyle bir bakar ve telefona sarılır... “Akıl hastanesi mi? Sanırım burada aklını kaçırmış biri var!”

Özgürlüğün simgesi
Bu fıkra, komünist Doğu Almanya’nın sembollerinden biri olan ve “halkın otomobili” diye lanse edilen “Trabant” için anlatılır hep. Halk arasında bugün bile “Trabi” olarak anılan Trabant, 1958’de bantlara çıkarken, 1991’de tarihe gömülmüştü. Yetmediği
gibi, geçtiğimiz günlerde otomobilin yaratıcısı olan Dr. Werner Lang da hayatını kaybetti. Artık Trabi’ler iyiden iyiye öksüz kaldı!
1958’de minik ve şirin tasarımlı bir otomobil olarak Trabant 500 (P50) piyasaya sunulmuştu. Batı ülkelerinin uyguladığı ambargo nedeniyle, cam takviyeli plastik yani fiberglass ile üretilmiş bir gövdesi, dört kişinin zor da olsa sığabileceği bir iç mekanı ve gürültülü olduğu kadar “dumanı sürekli tüten” iki silindirli bir motoru vardı.
Mühendis Dr. Lang, Almanların lüks otomobil üreticisi Horsch’ta çalışırken, şirketin yapısının değişmesiyle birlikte Trabant 601’in yaratıcısı durumuna geldi. 1964’te piyasaya sunulan bu yeni nesil Trabi, 600 cc’lik motora sahipti. Zaten 1989’a kadar ne tipi, ne özellikleri, ne de bu motoru değişti! Ama yine de halkın otomobiliydi. Ucuzdu, kolay tamir ediliyordu, az tüketiyordu ve en önemlisi Doğu Alman halkı için “ulaşımda özgürlük” anlamına geliyordu. Sonrasında “gerçek özgürlük” anlamına da geldi çünkü Berlin Duvarı’ndan Batı’ya geçerken kullanılan Trabi sayısı az değildi.

Haberin Devamı

Trabi şimdi gerçekten öldü

Trabant 1964’te ortaya çıktı, 1989’a kadar hiçbir değişiklik geçirmedi.

Hep itilip kakıldı
Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte Doğu’dan Batı’ya geçen Almanları taşısa da, pek yaranamadı! Volkswagen, Audi, Opel, BMW, Mercedes kullanılan Batı Almanya’da “gürültücü” ve dumanı nedeniyle “kirletici” ilan edildi. Yani itilip-kakıldı. Çoğu sahipleri tarafından terkedilirken, kalanların bir kısmı kümes, bir kısmı da “turistik araç” statüsünü aldı. En çok da, üretiminin son yıllarında VW Polo motoru edinen örnekleri kaldı... Bununla birlikte, eski Doğu Alman arkadaşı Wartburg gibi bir avuç koleksiyoner ve “vefalı kullanıcı”nın elinde saklananlar da var elbette.
Yukarıdaki fıkranın açıklamasını da yapıp bu yazıyı burada bitirelim... Trabant’ın hiçbir zaman seri üretim turbo motoru ve kliması olmadı. Elektrikli camlar, sadece VW’nin katkısıyla üretilen son modellerde vardı. Benzin göstergesi o dönemde büyük bir yenilikti çünkü o da yoktu. Sadece çubukla kontrol ediliyordu. Radyo ise belli bir yıldan sonra konmuştu...

Haberin Devamı

Renault, Twingo’ya farklı sos katacak!
Firmaların küresel kriz sonrasında ürün yelpazelerini daha çekici hale getirme konusundaki “çabaları” bitmek bilmiyor. Avrupa’daki satışların sönüklükten kurtulamaması, kârlılık kaygıları da bunu kamçılıyor. Kendilerine “yeni müşteriler” katmak için çabalayan markalar, bunun için yeni sınıflar yaratırken, mevcut modellerine de farklı soslar katmaya çalışıyor. Tıpkı Fransız üretici Renault gibi. Bir süre önce gösterdiği “Twin’Run” konseptiyle heyecan yaratan Renault, meğer bu otomobille bir sonraki Twingo’yu hayal etmemizi amaçlamış.
Renault’nun açıkladığına göre, güncel versiyonu Türkiye’de satılmayan Twingo, bir sonraki neslinde adeta “evrim” geçirecek. 5 kapılı, daha lüks ve arkadan motorlu hale getirilmesi planlanan üçüncü nesil Twingo, bununla birlikte biraz daha lüks unsurlar sunacakmış. Twingo, bugüne kadar sadece 3 kapılı üretildi, bunu da hatırlatayım...
Bu değişikliklerle Twingo’yu “erkekleri de cezbedecek” bir araca dönüştürmek istediklerini belirten Renault yetkilileri, arkadan motorlu seçeneğin iç mekanı genişletme amacı taşıdığını vurguluyorlar.

Haberin Devamı

Citroen, WTCC ile imaj yükseltecek

Geçtiğimiz yıllarda Sebastien Löeb sayesinde ralli parkurlarında adını sıkça duyuran Fransız üretici Citroen, 2014’te bu kez yol otomobillerinin çekişmeli pist yarışı olan FIA World Touring Car Championship (WTCC) ile iddiasını sürdürmeye niyetlendi. Dünya Ralli Şampiyonası’nda arka arkaya 9 kez şampiyonluk elde ederek “mütevazı” bir kariyere sahip olan Fransız pilot Sebastian Loeb, Citroen’in WTCC’deki kozu olacak. Şaşırdınız mı? Hayır tabii ki...
Citroen’in CEO’su Frederic Banzet, WTCC’yi Çin, Rusya, Güney Amerika gibi önemli pazarlara açılmak ve markanın imajını daha da parlatmak amacıyla bir basamak olarak kullanacaklarını söylüyor. Loeb’ün bu yarışlara “üzerinde Citroen” markası olan bir otomobille katılacağı kesin, ancak model konusunda henüz bir açıklama yapılmış değil.

Trabi şimdi gerçekten öldü

Etkinlikte Anadol, Öne Çıkan Marka adı altında yer aldı.

Klasikler zarafetlerini yarıştırdı

Klasik otomobiller dendiğinde, insanların aklına ya garajları süslesin diye ya da zamana karşı düzenlenen müsabakalarda boy göstermesi amacıyla edinilen otomobiller gelir değil mi? Çünkü genelde öyle olur. Ancak onlar bazı kişiler tarafından “günlük kullanım” için tercih edilirken, kimi zaman da “güzellik” yarışmalarında yer alıverirler. Düşündüğünüz anlamdaki güzellik yarışmalarından bahsetmiyorum tabii... Zira otomobiller, bu yarışmada “güzel”in ta kendisidir!
Geçtiğimiz pazar günü Türkiye’de ilk defa böyle bir yarışma yapıldı. Her ne kadar yurt dışında olduğumdan bizzat izleyemesem de, tonlarca fotoğraf sayesinde gitmiş kadar oldum. Yurt dışında benzerleri uzun yıllardır düzenlenen ve “otomobil zarafet yarışması” olarak niteleyebileceğimiz Istanbul Concours d’Elegance, en zarif otomobillerin geçit törenine sahne oldu. İki gün süren etkinlik sonunda otomotiv dünyasının seçkin isimlerinden oluşan jüri, farklı kategorilerin en zarif otomobillerini seçmiş bile. Bunu yaparken de otomobillere “dış görünüm”,
“iç tasarım”, “orijinallik” ve “tarihçe” gibi başlıklar üzerinden puanlar vermişler.

Doğru atılmış bir adım
En eskisi 1910 model olan otomobiller, farklı kategorilerde birincilik için mücadele ederken, ziyaretçilere de göz ziyafeti çekmişler. Bununla birlikte benim en gurur duyduğum olaysa, Türkiye’nin ilk seri üretim markası Anadol’un, bu etkinlikte
“Öne Çıkan Marka” (Featured Brand) adı altında yer alması oldu. Türkiye otomobil
tarihinin mihenk taşı olan Anadol’un, klasik camiasında böyle bir yer edinmesi, bence geç kalınmış, ancak doğru atılmış bir adım...