Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Otomotiv firmalarının işinin zor olduğunu söylemiştim. Bizzat gittiğim Los Angeles’ın yanı sıra “sanal” izleyebildiğim Tokyo ve Guangzhou otomobil fuarlarında bu tespitimin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım

Düşünüyorum da eskiden, şöyle 1950’li yıllardan 1970’lerin sonlarına kadar otomobil müşterisini memnun etmek ne kadar kolaymış. İnsanların, otomotiv üreticilerinden “ayağını yerden kesecek” bir otomobilden fazlasını istemediği zamanlardan bahsediyorum. Donanım dediğin açılabilen camlar, belki “havalı” direksiyon, nispeten az yakan bir motor, geniş bagaj, bir de radyo.
Şimdi öyle mi ya? Tüketicinin olduğu her yere ulaşmak gerekiyor mutlaka. Hele şu zor günlerde. Büyüyen pazarların kovalandığı, satışların nereden artırılabileceğine ilişkin stratejik planların tekrar tekrar yapıldığı bir dönemde...

Haberin Devamı

Ne vereyim sevgili tüketicime

BMW 4 serisi Cabrio Amerika’da dünyaya tanıtıldı, MINI ise Los Angeles ve Tokyo fuarlarında sergilendi.

Olanı değil istediğini satın alan tüketici
İşte tam da bu yüzden, firmaların aynı anda üç farklı bölgede, üstelik de aynı tarihlerde düzenlenen fuarlara itirazsız katılmaya çalıştığını söylemek mümkün. Düşünsenize, Hollywood yıldızlarının oturduğu bir bölgede, Los Angeles’ta fuar yapılıyor ve sizin de lüks bir modeliniz var. Aynı zamanda pazarı toparlanma sürecinde olan bir Japonya ve Tokyo fuarı gerçeği de... Nasıl ki benim aynı anda iki hatta üç fuarı bir arada izleme imkanım yok, firmaların da durumu içler acısı
Bu yüzden üreticiler, tanıtacakları modellerin hangi pazarda çok satacağına karar verip ona göre tanıtım yapma yolunu tercih etmek zorunda kaldı. En azından geçen hafta için söylüyorum. Örneğin Porsche Macan (ben bu isme ısınamadım ama) BMW 4 serisi Cabrio, Jaguar F-Type, uzatılmış Range Rover’ın dünya tanıtımı ABD’de yapıldı. Tokyo’da ise Amerika ile aynı anda birer örnekleri sergilendi. Bir de MINI olayı vardı ki, aslen İzmirli olduğu rivayet edilen tasarımcısı Alec Issigonis’in 100 bilmem kaçıncı doğum gününe denk getirilip İngiltere’de üretileceği fabrikada tanıtımı yapılmamasına rağmen hemen sonrasında Los Angeles ve Tokyo fuarlarında da sergilendi. Kısacası “Aman bir tatsızlık olmasın” durumu yaşandı.
Peki bu kadar hassas mı dengeler? Evet öyle. Çünkü tüketiciler, artık daha fazla talepkar ve kendilerine en iyi cevap veren markayı tercih ediyor. Bu tüketici türü, ekonomik krizlerden sonra ortaya çıktı ve otomotiv dünyasına hakim oldu. Yani olanı değil, istediğini satın alan tüketici ortaya çıktı.
Tabii bu konu pazardan pazara da değişebilir. Mesela Çin’de halen otomobile aç olan tüketiciler, Avrupa’da çoktan tedavülden kalkmış model ve motorları kabul edebilir. Amerika’da kendisine büyük motorlu pick-up veya lastik yakabileceği güce sahip otomobiller veren markaları başının tacı yapan tüketiciler, Türkiye’deyse “iyi kaçan” fakat aynı zamanda az yakan (nasıl olacaksa), ucuz fakat iyi görünen modeller isteyebiliyor. İşte bu nokta, zurnanın zırt dediği yerdir üreticiler için.

Zamana ayak uyduran üreticiler kazanır
Bir modelin Türkiye için küçük motorlu, dizel, otomatik ama uygun fiyatlı ve “iyi görünen” donanımlı versiyonunu tasarlayan üretici, Amerika için aynı modeli büyük motor hacimli, muhtemelen kahve alışkanlığı dolayısıyla “bardak tutacağı”na boğulmuş bir iç mekan, işlevsel klima ve uygun taksit avantajlarıyla harmanlamak zorunda. Çin için söz konusu modelin uzun versiyonunu da geliştirirken, Japonya için mümkünse daha kompakt yani iğne deliğine bile park edilebilecek bir hale getirmeli.

Haberin Devamı

Ne vereyim sevgili tüketicime

Haberin Devamı

1941 model Ford pick up farklı bir kimliğe bürünmüş gibi duruyor.

HAFTANIN GÜZELİ

Mezardan çıkmış, “zombimobil” gibi!
Los Angeles fuarı filan dedim ya, devam edeyim. Fuarın girişinde karşılaştık kendisiyle. Aslında Amerika’da bir hayli ünlü. “Honest Charley” adındaki sayısız atölyeden birinin ürünü. 1941 model Ford pick up, bu atölyenin ellerinde farklı bir kimlik bulmuş kendisine. Adeta bir zombi gibi, hayalet gibi... 1972 model hayli modifiyeli bir motora sahip. Arkasındaki zavallı motosikletin esamisi bile okunmuyor. Kurukafalı vites topuzu, boyasız paslı gövdesi de onun bir hayalet olduğu izlenimini güçlendiriyor. Yine de kendisine özgü bir araç olduğundan dolayı kutlamak, ayrı bir yere koymak gerek. Mezardan fırlamış gibi görünse de...

Japonya farklı bir dünya

Los Angeles fuarını ve sokaklarını gezerken bir kez daha anladım ki otomotivin beşiği olan ülkeler arasında ilk sıralara yerleşen Amerika
bu konuda belirli bir yerde takılıp kalmış. Nitekim Amerika pazarı için Amerikan markalarınca üretilen araçlara bakınca, ne kadar ucuz bir işçilik ve sınırlı seçenek sunulduğunu, buradaki tüketicinin de ne kadar kanaatkar olduğunu görünce şaşırdım. Kötü plastik kullanılmış iç mekanlara, konforsuz süspansiyonlara ve vasat işçilik kalitesine sahip otomobillerin satıldığı, Avrupa’da asla müşteri bulamayacak derecede konforsuz kamyonlardan dönüştürülen midibüs ve otobüslerde seyahat edilen bir yer burası.
Japonya ise farklı bir dünya. Sağdan direksiyonlu trafiğe sahip bir ülke olmasına rağmen Avrupalı modelleri soldan direksiyonlu olarak kullanmayı ayrıcalık sayan bir pazardan söz ediyorum. Küçük otomobillerin kral, kraliçe olduğu bir yerden.
Büyüklerimizin dediği gibi, “velhasıl” otomotiv zor iş. Hem de bu dönemde.