Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Amerikalıların aksine, mikro otomobillere ilgi duymuştu. Avrupa’yı gezerek bir koleksiyon oluşturdu, hatta müze bile açtı. Dünyanın en tatlı otomobillerinden oluşan müzesini 25 yıl sonra kapatıp otoları da sattı. “Ben bir avcıyım, koruyucu değil!” diyordu...

Otomobil endüstrisinin beşiği sayılan ABD’de, otomobil koleksiyoneri olmak demek, garajında kaslı, büyük motorlu, devasa boyutlu otomobiller “besliyor” olmak anlamına geliyor kuşkusuz. Çoğunlukla Pontiac, Chevrolet, Ford, Buick, Mercury, Mercedes, Porsche modelleri arasından seçim yapan koleksiyonerler, Amerikan halkının genel otomobil fikrini yansıtıyor kuşkusuz. O nedenle de Avrupa ya da Asya’daki gibi bir “küçük” hatta “mikro” otomobil fikri, imajı yoktur kafasında ABD’lilerin... 

Haberin Devamı

Mikro otolara fısıldayan adam(dı)

Ancak bir Amerikalı, buunun tam tersine düşünüyordu. Florida’da henüz bir “ergen” iken “mikro otomobillere” ilgi duymaya başlamış. “Otomobil dergilerinin birinde bir Messerschmitt fotoğrafı görmüşve çok etkilenmiştim. Aşırı sevimli, çekici duruyor ve o güne kadar gördüğüm hiçbir otomobile benzemiyordu. Hemen o gece, söz konusu aracı satın almaya karar verdim. Zira uzaydan düşmüş, bu dünyaya ait değilmiş gibiydi” diyordu Bruce Weiner, “New York Times” gazetesine verdiği ropörtajda... Kendisinin sadece otomobil değil, pek çok şeyi toplamayı sevdiğini de ekliyordu Weiner. Zira kendisi, müzeyi kurmadan önce sakız ve şekerleme konusunda yoğunlaşmış bir bir iş adamıydı. Sakızlara ve sakız/şeker otomatlarına da büyük ilgi duyan Weiner, paketler dolusu eski sakız ve şekerleme de biriktirmiş. Ancak 2004 yılında bu işlerini tasfiye ettikten sonra, müzesinde sergileyeceği araçlar için kimi zaman sakızları ve şekerlemelerini “takas” etmiş. 

Mikro otolara fısıldayan adam(dı)

Çok değerli parçalar da vardı

Müzede, kuşkusuz pek çok değerli mikro otomobil bulunuyordu. Zira müzayedede “nadir” olanlar çok “yüksek” meblağlara satılmıştı. Tıpkı yaklaşık 50 adet kaldığı söylenen 1958 model F.M.R Tg 500 “Tiger” 322 bin dolara, 1951 model Reyonnah 184 bin dolara, 1958 moden Goggomobil TL-400 Transporter “PEZ” 172 bin 500 dolara satılmıştı. Dünyanın en küçük otomobili Peel 50’nin bir örneği ise 121 bin dolara alıcı bulmuştu. 

Haberin Devamı

Örneğin koleksiyonda yer alan “Messerschmitt KR-175” ise, markanın diğer modellerine göre farklı amaçlarla kullanılması amacıyla üretilmişti. Savaşta yaralanmış hatta alağını kaybetmiş insanların yanı sıra alışverişe ya da ailece pikniğe gitmek isteyenlere yönelik olarak geliştirilmişti. Üstelik firmanın ilk modellerindendi ve Messerschmitt bir uçak üreticisi olduğundan, direksiyonu ve pleksiglas cam tavanı da uçaklardan alınmıştı. 

Mikro otolara fısıldayan adam(dı)

Nereden çıkmıştı bunlar?

Trafiğe çıkma izni bulunan “mikro otomobiller”, 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupalılar için geliştirilmişti. Satın alırken ve kullanırken çok ucuzdu, çok az tüketiyorlar, daracık sokaklara girebiliyor, kolayca park ediliyordu. Hatta İngiltere’de 3 tekerleklileri vergiden muaftı. Ancak zorlanması halinde en fazla 4 kişiyi alabiliyordu, çoğu sadece tek kişilikti ve sürücüsü oturduğunda (kısa boylu değilse) genelde dizleri kulaklarını kapatıyordu. Çok gürültülüydü, radyo, ısıtıcı gibi donanımları da yoktu.

Haberin Devamı

Mikro otolara fısıldayan adam(dı)

‘Hot Wheels sanıyorlar’

Mikro otomobil toplama işine de 1991 yılında başlamış. Birkaç gün işiyle uğraşırken, bir hafta Avrupa’da kalıyormuş genelde. Gezmediği samanlık, depo, koleksiyon, garaj kalmamış neredeyse... Bir dönem elindeki mikro araç miktarını yaklaşık 500 adede kadar çıkaran Weiner, bunların yüzde 90’ını Avrupa’dan toplamış. Weiner, “Bu araçların büyük bölümünü tozlu halde, bir köşeye atılmış, hatta parçalar halinde kutulara konulmuş olarak buluyordu. Benden çok fazla para talep etmediler çoğu için. Hatta ‘Bu, babamın gözdesiydi. Ona siz daha iyi bakarsınız’ ya da ‘Bizim yerimize satar mısınız?’ deyip verdiler” diye anlatıyordu macerasını. 

Mikro otolara fısıldayan adam(dı)

Bu arayışları sırasında sürekli ailesini ihmal etmesinden midir bilinmez, eşinden de ayrılmıştı Weiner. Bir müze kurmaya karar verdi. Atlanta’nın dışında, nüfusu hayli az olan Madison’da 72 hektarlık bir alana, 1997 yılında kurdu müzesini. Dünyanın belki de en kapsamlı “Mikro Otomobil Müzesi” olarak tanınıyordu. Klimalı, bu çok özel mekan, aynı zamanda mikro otomobillerin restorasyonunu da yapıyordu. 

Ancak ziyaretçilerin ilgi göstereceğinden çok da emin değildi. Zira yukarıda da yazdığım gibi, Amerikalılar için mikro otomobillerin bir esprisi yoktu. Hatta müzenin o dönem müdürü olan Mark Hagler bile, “Bence müzeye gelen insanların çoğu, mikro otomobil diye Hot Wheels koleksiyonu, oyuncak otomobiller görmeyi hayal ediyor” ifadesini kullanıyordu. 

Mikro otolara fısıldayan adam(dı)

‘Ben bir avcıyım!’

Bruce Weiner, mikro araçlarının bir bölümünü ise şehir içinde gezintiler yapmak için kendisine ayırmıştı. Asla bir Smart ya da Mini Cooper kullanmayı istemiyor, “Yeni nesil mikro otomobillere güvenmiyorum. Onların tehlikeli olduklarını düşünüyorum” diyordu. 

Ancak Weiner, 25 yılın ardından ani bir kararla, bu müzenin kapılarını kapatacağını açıkladı. Hem de başkasına devretmeyip, tüm araçları satışa çıkaracağını söyledi. Öyle de yaptı. 2013’te yapılan müzeyedede, araçların çok büyük kısmı satıldı. Elbette elde edilen gelir, boyutları kadar küçüktü. Müzayede evi, o dönemde Ford GT40’ı 11 milyon dolara satarken, mikro otomolillerin 101 adedini 52.6 milyon dolara satmıştı. Zira müzedeki araçların bir kısmı da sahipleri tarafından orada sergileniyordu. 

Weiner’in elinde kaç mikro otomobil daha kaldı bilemiyorum. Ancak müzeyi kapattıktan birkaç yıl sonra yine bir gazeteye konuşan Bruce Weiner, artık genç klasik süper spor otomobiller de topladığını ve sattığını söylüyordu. Hatta bu süper otoların bazılarını “sakız karşılığı” almış! Aralarında Bugatti, McLaren F1, Ferrariler, Lamborghiniler ve Ford GT40’lar da var. Weiner, “Sanırım ben bu işin toplama kısmını seviyorum. Yani ben iyi bir avcıyım ancak bu araçları saklama konusunda iyi değilim. Müzeyi de bu yüzden kapattım” diyordu.