Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Çevre kirliliği dendiğinde akla ilk gelen nesne olan otomobil, her zaman “ortalığı kirletme” görevi görmez. Hatta aklınızın alamayacağı kadar çevreci ve insanlığa yardımcı da olabilir... Külliyen kirletici değildir yani, böyle biline...

Külliyen “zararlı” değil ya bunlar

Hyundai’nin hidrojen yakıt hücresiyle donatılmış ix35 modeli çevreci otomobillerin en güzel örneklerinden biri olarak gösteriliyor.

Hava kirliliği, küresel ısınma ve daha bir dolu içinde “çevre” geçen “negatif” cümlenin sonu, mutlaka ve mutlaka otomobile bağlanıverir. Sanki mahallenin haylaz çocuğu gibidir. Nerede bir cam kırılsa, olay olsa ondan bilinir. Oysa otomobiller her zaman kirletici, her zaman zarar verici olmayabilir. Yeter ki ona “yararlı olabileceği” bir alan gösterilsin, çevreci teknolojilerle donatılsın.
“Şayet uygunsa, başlıyorum!” demeden lafa dalıvereyim gitsin... Efendim, bugünkü gevezeliğimin ilhamını İngiltere’den gelen bir haberden aldım. Söz konusu habere bakılırsa Hyundai’nin hidrojen yakıt hücresi teknolojisiyle donatılmış ix35’i için Londra’da bir etkinlik yapılmasına karar verilmiş. Hatırlayanlarınız varsa hidrojenli ix35, geçen yıl hidrojen dolum istasyonu açılışıyla birlikte İstanbul’da da tanıtılmıştı. Bu açılışla birlikte yapılan ilk dolumun ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş direksiyona geçmiş ve Hyundai ix35 Fuel Cell’le deneme turu atmıştı.

Ciddi bir düzenek
İngilizlerin düzenlediği halkla ilişkiler aktiviteleri elbette bizimkilerden farklı oluyor. Onlar, hidrojenli ix35’in “faydaları”nı anlatmak için çevreciliğine uygun bir yol seçmeyi uygun bulmuşlar. “Madem biz hidrojenli aracın çevreciliğini anlatacağız, o halde bizzat gösterelim” deyip Londra Tasarım Müzesi’nde ciddi bir düzenek kurmuşlar.
Onlar İngilizce’de “Aquaponic” diye anılan, Türkçeye de (internette gördüğüm kadarıyla) “Akuaponik” diye kazandırılmış olan bir sistem kullanmışlar. Bu “topraksız bahçecilik” (hidroponik) ile “balık yetiştiriciliği” (akuakültür) işbirliğiyle dönen bir olay. En temel haliyle, taze sebze ve meyveyi tatlı su canlılarıyla birlikte yetiştirmek gibi. Akvaryumda balıkların atıklarıyla kirlenen su, doğrudan bitkileri sulamakta kullanılıyor. Bu suyun içindeki yararlı atıklar onların gelişmesini sağlıyor. Gübre oluyor anlayacağınız. Bitkiler bu sudaki maddeleri filtre ederken, söz konusu (görece) temizlenmiş su, yeniden akvaryuma gönderiliyor.

Suyun başında ix35
Peki Hyundai bunun neresinde?
Tam da işin başında... Çünkü akvaryumun ana suyu, hidrojenle
çalışan ix35’in egzozundan geliyor.
Biraz sıkıcı gelmezse, bunu da açıklayayım... Hidrojen havadaki oksijenle tepkimeye girip elektrik motorunun çalışmasını sağlayan enerjiyi açığa çıkarıyor. Dolayısıyla tepkime sırasında iki hidrojen
ve bir oksijen atomu sayesinde su (H2O) elde ediliyor ve bu da egzozdan çıkıyor. İşte bu egzozdan çıkan su, ufak bir düzenekle akvaryuma akıtılıyor. Sonrası malum.
Az önce anlattığım gibi. Dolayısıyla hidrojenle çalışan otomobillerin çevreciliğini kanıtlamak için bundan daha güzel bir düzenek olamazdı herhalde.
Yakıt hücreli otomobil geliştirip satan bir başka üretici olan Japon Honda ise
bu araçtan farklı bir fayda elde etmiş. FCX Clarity adını verdiği otomobili, yürüyen bir “çevreci jeneratör”e çevrilebiliyor. Araca eklenen bir alet, FCX’in deposu tam olarak dolu olduğunda, 7 saat kesintisiz elektrik üretebilmesine olanak tanıyor. Nissan ve Mitsubishi ise elektrikli araçlarındaki yüksek kapasiteli akülerin, gerektiğinde evleri aydınlatmada kullanılabilmesine olanak tanıyan birer sistem kurmuş. Bu sayede yüksek tarifeli saatlerde tasarruf etmek, elektrik kesintilerinde ise “aydınlık kalabilmek” mümkün olabilecekmiş.

Felaketlerde iş görüyor!
Bununla birlikte sadece hidrojenle ya da tamamen elektrikle çalışan araçların yararlı işler yapabildiği gibi bir anlam çıkmasın. Türkiye’de fiyatları nedeniyle halen fazla rağbet göremeyen “hibrit” (benzinli ya da dizel motorla uyumlu çalışan elektrik motorlu teknoloji, biliyorsunuz) teknolojili otomobil hatta kamyonetler de hayat kurtarabiliyor.
Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunami felaketi sonrasında elektriksiz kalan bölgelerde, kurtarma çalışmaları ve sağlık hizmetlerinin aksamaması, Toyota’nın tahsis ettiği 50 adet Prius ve Estima hibritle mümkün olmuş. Çünkü bu araçlarda kullanılan yüksek kapasiteli aküler, gerektiğinde elektrik kaynağı olarak görev yapmış. Zaten benzinli motor çalıştığında, aküleri doldurabiliyor. Toyota Estima modelinde bu iş için kullanılabilecek bir priz bile varmış.
Amerika’da ise kasırgalardan birinde, hibrit teknolojili bir pikap sahibinin, araçtan aldığı elektrik sayesinde 6 gün rahatça yaşamını sürdürdüğü belirtiliyor.
Dediğim gibi, otomobil yararlıdır, hatta bazen hayatta kalabilmek için “can”dır.

Haberin Devamı

Külliyen “zararlı” değil ya bunlar

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

Feleğin çemberinden geçerken, feleği değişmiş!
İnsan bu otomobili gördüğünde, doğrudan “Feleğini şaşırmış zavallı!” demek geliyor içinden... Yılların ve yolların izlerini taşıyan, “feleğin çemberinden” bir hatta birkaç kez geçmiş olan bu zavallı Citroen, aslında daha şirin ve düzgün bir araçtır normalde. Ancak kendisi “şanssızlık eseri”, bir “sanat eseri”ne dönüşmüş! Bugüne kadar pek çok otomobili üretildiğine pişman etmiş Andy Saunders’in eline geçmiş maalesef. Otomobilleri değiştirerek bir tür sanat yapan Saunders, 2CV’yi altı ayda bu hale getirmiş. 2008’de satışa çıkarılan aracı, ünlü sanatçı Picasso’nun tablolarından esinlenerek değiştirmiş. “Yürür durumdaki bir sanat eseri!” olan 2CV, sanki “Ne olur bir de sen vurma!” der gibi geldi mi size de?