Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Biri Fransa’nın Henry Ford’u, diğeriyse mühendis bir girişimci. Yolları, ölümlerinden yıllar sonra aynı çatı altında kesişen, dolayısıyla da aynı kaderi paylaşan...

Anlatacağım hikayedeki kahramanların Fransa’da doğmak dışında ortak yanları yoktu. Üstelik biri diğerinden 29 yıl önce doğmuştu. Birinin aile işi kahve değirmeni, gözlük çerçevesi gibi ürünler üretmekti. Diğerinin babası elmas ticaretiyle uğraşıyordu.
1849 yılında doğan Armand Peugeot ve 1898’de dünyaya gelen Andre Citroen’den bahsediyorum. Armand Peugeot sanayici bir aileden geliyordu. Ancak Paris’te mühendislik okumuştu. Mezuniyeti sonrası İngiltere’ye gitmesi onun fikirlerini farklı bir yöne çekti. Atlı arabaların gelecek vâdetmediği fikrine kapılmıştı. Kuzeni Eugene ile birlikte aile şirketini devraldı ve 1882’de öncelikle bisiklet üretimine başladı. Bununla da yetinmeyip 1889’da buharlı motora sahip üç tekerlekli aracını tanıttı.
Bunu, geliştirdikleri ilk otomobil izledi ve 1892’den itibaren Daimler motorlu araçların üretimine başladılar.
Armand üretimin artırılması ve araçlarda kendi motorlarının bulunması gerektiğini düşünürken Eugene bunun için yatırım yapmaya değmeyeceğini savundu. Bunun üzerine Armand, 1896’da kendi şirketini, bir yıl sonra da tesisini kurdu. 1897’de 125 işçiyle haftada bir otomobil üretirken, 1900 yılında haftada 10 araçlık kapasiteye ulaştı.
O dönemde üretime başlamış ve bugüne kadar ulaşan isimlerden hiçbiri yoktu. Nitekim Fiat’ın kurucusu Agnelli 1899’da, Ford 1905’te bu işe girdiler.
Peugeot durup dinlenmeksizin başka işlere de atıldı. Tekneler için motor üretimine başlarken, ticari araç kiralama şirketi de kurdu. Ancak bu girişimler çabucak battı. Onu kurtaran 1905’te ürettiği “Bebe” modeli oldu. Bu küçük,
iki kişilik, 6 beygirli otomobilden o yıl 400 adet satmayı başarmıştı.
Ancak aile içinde huzursuzluklar başlamıştı ve Armand’ın tek erkek çocuğu da çok küçük yaşta hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine yeğenlerine otomobil üretme izni verdi, sonra da şirketini onlarınkiyle birleştirdi. 1913’te de şirketin yönetiminden çekildi. Ancak şirket, artık yılda 10 bin araçlık kapasiteye sahip Fransa’nın en büyük üreticisiydi.

Pazarlama dehasıydı
Andre Citroen’in elmas tüccarı babası o 6 yaşındayken iflas etmişti. Jules Verne hayranı olduğundan, o da mühendislik okudu. İlk etapta annesinin yakın dostlarına ait, Polonya’da dişli üretimi yapan bir fabrikada işe başladı. Burada üretilen çift burgulu dişlinin patentini aldı ve daha sonra da bundan esinlenerek şirketinin armasını yarattı. 1908’de otomobil üretici Mors’un yönetim kuruluna transfer oldu ve otomotive girdi. Mors’ta değişik katlarda, sıkışık bir düzende üretim yapılıyordu.
1912’de Amerika’ya gitti ve Henry Ford’un Detroit’teki tesislerini ziyaret etti. Burada seri üretimin ne kadar avantajlı ve verimli olduğunu gördü. Üstelik üretim tek bir katta yapılıyordu. Bunu üç yıl sonra savaş gereçleri üretiminde kullandı. I. Dünya Savaşı bitince de Ford’un tekniğiyle otomobil seri üretimine başladı. 1919’da küçük, ucuz Tip A’yı çıkarttı.
Pazarlama dehasıydı. “Avrupa’nın en güzel tesisi” diye tanıttığı fabrikasını turistlere gezdirdi. Amerikalı Charles Lindbergh Atlantik’i geçip de 1927’de Paris’e indiğinde fabrikada parti düzenledi. Eyfel Kulesi’ni kiralayıp
125 bin ampulle Citroen adını yazdırdı.
Ancak zevkine düşkündü. 1934’te de işin sonuna geldi. Borçları dağ gibiydi, işçileri greve gitmişti. Lastik üreticisi Michelin, 1934’te Citroen’e finansör oldu, bu arada masrafları kıstı. 1935’te mali durumu iyice kötüleşince, Michelin markayı tamamen devraldı. O yıl Citroen mide kanserinden hayatını kaybetti.
Citroen, 1963’te Peugeot ile bir işbirliği için görüşmelere başladı, olmadı. 1968’de yüzde 49 hissesini Fiat’a sattı. Ancak bu “evlilik” 1973’te bozuldu. Citroen tekrar Peugeot’ya sarıldı. 1976’da hisse dağılımları tamamlandı ve PSA Peugeot Citroen kuruldu.
Bunları neden anlattım? PSA’nın Çinli DongFeng ile ortak olması nedeniyle. Ve böyle bir geçmişe sahip Peugeot ailesinin, PSA’daki etkinliğinin sadece yüzde 14’lük hisseye kadar düşmesinden. Peugeot ve Citroen yaşayacak ama sanırım aile gelinen durumu daha çok tartışacak...

Haberin Devamı

İki farklı başlangıç, tek kader...

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

“Doğa dostu” dediğin budur!
Yıllardır çevreciler otomotiv üreticilerine kızdı, üreticiler mühendislerinin başında boza pişirdi! Bir dolu yol, yöntem denendi... Kot pantolon kırpıklarını otomobillerin koltuklarına döşeme, pet şişeler kaplama diye kullanıldı... Ama onun zamanında hiçbiri yoktu!
O bunlara ve yapım yılına inat, karşımıza “gerçek doğa dostu” olarak çıkıverdi. Eh “dostluğun boyutu”nu fotoğraf anlatıyor zaten... Doğayla “iç içe” olmuş...