Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Otomobil almaya karar verirken, “full” donanım seçeneği genelde herkesi cezbeder. Ama kullanırken “olmazsa olmaz” diyebileceğiniz kaç donanım çıkar, düşünün hele...

Son yıllarda çevremdeki pek çok kişi, hep aynı şeyi yapıyor. “Abi elimde şu kadar para var, ne alayım sence?”
“Şimdi verilerini alayım kardeşim. Önce baba adı...”
Yok, tabii ki diyalog bu şekilde ilerlemiyor. Ancak bu soruyu soran yakınıma şayet aklında belirli bir model ya da marka yoksa, öncelikle nasıl bir otomobile ihtiyacı olduğunu, gereksinim ve beklentilerini filan soruyorum. Gelen cevaplara göre de öneriler sıralanıyor. Sanırsın ki bilgisayarda eşleştirme yapıyorum. Ama bunlar gerekli bilgiler işte, ne yapayım...
Artık çok yakın çevremdekilerle yaptığım bu diyalogların gidişatından, sonucu tahmin etmeyi de öğrendim.
Zira ben insanlara ne söylersem ya da ne önerirsem önereyim, sonuçta “Aaaabi, gidip ‘full’ olanını aldımmm, ehhee” yanıtıyla geliyorlar.
“Demek ki ben beyhude konuşmuşum, sorma bari be kardeşim!” deyip suratımı asıyorum belki ama,
Türk tüketicisinin durumu bu maalesef... Çünkü Türkiye’de “baz model” olarak bilinen ve temel donanımlarla getirilen modelin en ucuz versiyonu tüketiciler tarafından tercih edilmiyor. Yani fiyat listelerinde vardır da pek alan olmaz.
Bu donanımdaki araçlardan birkaç tane örnek olarak getirilir ancak tüketiciler yüzüne bakmadığından distribütörlerce ya şirket kullanımına tahsis edilir ya da filo şirketlerine gider...

Uzun listelere bakınca...
Sonuçta sanırım Türkiye’de satılan yeni otomobillerin neredeyse yüzde 80’i, “full+full” diye nitelenen üst donanım versiyonundan oluşuyor. Hatta bazı modellerde bu oran yüzde 100. Daha önce de yazmıştım... Peki bu kadar fark verip de satın aldığınız “full” donanımlı otomobildeki özelliklerden kaç tanesi sizin için vazgeçilmeyecek kadar hayati, düşündünüz mü? Yani otomobilinizin donanım paketini sıfırdan siz belirleseydiniz, kaçını bu listeye dahil ederdiniz? Ukalalık edeyim mi? Bence ancak yarısından biraz fazlasını...
Nedenine gelince... Bazen gerçekten pek kullanmayacağımız ama güzel olabilir deyip bir paket dahilinde aldığımız donanımlar var. Mesela otomatik park yardımcısı donanımını satın alan bir sürücü, otomobilde bu fonksiyonu kaç kez kullanır ya da kullanmıştır merak ederim. Olsa olsa arkadaşlarına göstermek için birkaç kez kullanmış olabilir o kadar. Kocaman SUV aracında römork denge asistanı ya da yokuş iniş kontrolü benzeri sistemi kullananlar bir adım öne gelsin. Lastik basınç sensörünün bile çoğu kez ciddiye alındığından pek emin değilim. Şerit takip asistanının sesinden rahatsız olup da sistemi tamamen kapatanları bildiğim için bu donanım hakkında da pek bir şey söylemeyi düşünmüyorum.

Ama bunlar öyle mi?
Şimdi bir de sizin için vazgeçilmez olanları bir sıralayın isterseniz. Haydi, ben sıralayayım da en azından havuza ilk atlayan ben olayım, öncülük edeyim...
Örneğin “kendiliğinden kararan dikiz aynası” denilen unsur, trafikte gezinen ve asla düzelttirmeyi düşünmeyen (!) onlarca ayarsız farlara sahip sürücü karşısında candır bana göre. En önemli donanımlardandır. Yüksekliği ve derinliği ayarlanabilen direksiyon simidinin yanında yüksekliği ayarlanabilen sürücü koltuğu da benim gibi direksiyon başında bir türlü kendisine uygun oturma pozisyonu sağlayamayanlar için biçilmiş kaftandır. Arka cam sileceği (eskiden bazı sedanlarda vardı) kesinlikle muhteşem kolaylıktır yağmurda. Mutlak olmalıdır.
Bence “full” olsun diye almaya çalıştığınız donanımlardan kaçını kullanıyorsunuz kendinize bir sorun. Eğer halen aracınızda olup da kullanmadığınız donanımlar varsa, elbette onları atmayın! Arada kullanın ki yatırımınıza değsin...

Haberin Devamı

Eşinizin arayacağı ilk özellik

Haberin Devamı

Elektrikli katlanabilen yan aynalar, dar yerlere park ederken 10 numara iş çıkarır. Kameraya gerek olmasa da park sensörü de öyle...
Anlık ve ortalama tüketim, kalan menzil gibi bilgileri veren yol bilgisayarı kurtarıcıdır. İkide bir de silecek hızını ayarlamak zorunda kalmamak konforsa, bunu sizin yerinize yapmakla görevli yağmur sensörü de candır. Tıpkı çift bölgeli otomatik klima gibi. Zira yan koltuğunuzdaki, sizin ayarladığınız sıcaklığı beğenmeyip sesini yükselteceğine ayarlar, olur biter. Aynı şekilde ışıklı makyaj aynasına sahip güneşlik gibi.
Bu eşiniz ya da kız arkadaşınızın, bindiği otomobilde ilk arayacağı özelliktir.
Sis lambaları “Ben süratliyim, uçarım, kaçarım” mesajı vermekten çok, benim için geceleri çukur görebilmenin yegane yoludur. Bunu da ekleyelim listeye. Sunroof da olmalı.
Bu kişisel seçimim çünkü seviyorum. ABS ve ESP ise kesinlikle olmalı çünkü İstanbul gibi bir yerde kesinlikle gerekiyor. Örneğin aniden görülen bir hız tümseği karşısında yeterli tepkiyi verebilmek, ani şerit değiştiren ya da duranlara karşı kendinizi korumak için.

Haberin Devamı

“Full” donanım derken kafa patlıyor

HAFTANIN GÜZELİ

Adam olacak çocuk...

Merhum Barış Manço’nun programının adı aklıma geliverdi bu otomobili görünce. Şirin mi şirin. Üstelik, Japon otomotiv tarihinin temel taşlarında onun da katkısı var. “Taş taşıyarak” değil elbette. Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında petrol kıtlığına karşı geliştirdiği çözümlerden biri olması bile yetiyor. Kendisi, geçen ay Norveç’te benzinli otomobilleri geçerek satış lideri olan tamamen elektrikli Leaf’in üreticisi Nissan’ın ilk elektrikli otomobillerinden... Yani markanın bugün elektrikli otodaki iddiasının belki de temelini oluşturuyor. Her ne kadar doğrudan Nissan tarafından üretilmese de üreticisi olan Prince Motor Company ya da sonradan değiştirdiği adıyla Tachikawa Aircraft Company, 1966’da Nissan’ın içine dahil olmuş. Otomobilin adıysa TAMA E4S-47-1. 1947 model ve tek şarjla
65 kilometre yol gidebiliyor. Ancak kullanması sabır istiyor çünkü maksimum hızı 35 km/s. Her ne kadar sevimli ve üzgün görünse de Nissan sayesinde pek çok yer dolaşıp tanıtımlara katılıyor. Gittiği yerlerde ise ilgi odağı oluyor. Sırf sevimliliği için bile kullanılır o...