Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Dur-kalk trafikten acayip derecede sinir oluyorsanız, yerden göğe kadar haklısınız. Bir dolu olumsuzluğu var, malum. Bazen de bardağın dolu tarafını görmek mümkün olabilir mi? Var mı ki?

Ey sıkışıklığını sevdiğim trafiğim

Yoğun trafikte demir gibi sinir ve sabır sahibi olmak gerekiyor.

İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız, en azından “dünya şampiyonu” bir kentte olduğunuzu unutmayın! Hatta siz bir “dünya şampiyonluğu” elde etmiş, ancak bundan “bihaber” bile olabilirsiniz. Dalga filan geçmiyorum!..
Geçtiğimiz günlerde belki okumuş, duymuşsunuzdur. Dünyanın önde gelen madeni yağ markalarından Castrol ile navigasyon üreticisi TomTom işbirliğiyle düzenlenen “Global Dur-Kalk Endeksi” (böyle bir endeks olduğunu da öğrendik nitekim) sonuçlarına göre İstanbul, bu konuda dünya birincisi oluvermiş. İstanbul, endeksin kapsadığı dünya genelindeki 50 şehir arasında, “sürücü başına yıllık ortalama 31 bin 200 kez dur-kalk yaparak” zirveyi kapıvermiş. Meksika’nın başkenti Meksiko ve Rusya’nın başkenti Moskova ise ancak bizim ardımızda yer bulabilmiş. Yani İstanbul, her ne kadar olimpiyata ev sahipliği yapamasa da, farklı bir alanda dünya şampiyonluğu düzenlemiş oluyor. Hem de sürekli...

Yılda 18 bin dur-kalk
Tabii Hollanda’nın Rotterdam’ında yaşayıp yılda ortalama sadece 6 bin 211 kez dur-kalk ile liste sonunda da yer alabilirdik. Ama o zaman da trafiğin zevki çıkmaz, bize yakışmazdı falan filan...
Peki, bu yılda 31 bin 200 kez (belki de daha fazla) dur-kalk yapma mevzuu
kötü mü?
En azından iyi değil. Castrol’un kendi araştırmalarına göre normal bir sürücü, yılda ortalama 18 bin dur-kalk yapıyormuş. Düşünün gerisini...

Tehlikeler yolda
Bunca kez dur-kalkta ne motor sağlam kalabiliyor ne de insan. Normalin üzerinde yüklenme nedeniyle parçalarda aşınma artıyor, soğutma sistemi arızaları başlıyor. Özellikle sıcak havalarda burnunuza gelen yanık kokularıysa cabası. Çünkü debriyaj balataları gereğinden sık kullanıldığından (bir de ayağını debriyaj üzerinde tutma hastalığı varsa), hafiften kavrulma eğilimine giriyor. Fren balatalarıysa, “eceli gelmeden” çoktan eskiyip “okey dönmeye” başlıyor. Ki, daha buna, neredeyse iki katına çıkan (hele Stop&Start sisteminiz yoksa) yakıt tüketimini katmadım bile.
Elbette sürücüler açısından da pek hayırlı değil bunca trafik. Bir kere manuel vitesli bir otomobil kullanıyorsanız, debriyaj nedeniyle sol ayak “seğirtme”si, sol bacağın sağdakinden daha kaslı hale gelmesi, gece uykularındaki kramplar, egzoz kokusundan kaynaklı baş ağrıları gibi durumlara alışmaya başlıyorsunuz.
Yetmiyor, her defasında randevulara geç kalıyor, bunun yüzünden bin bir türlü surat çekip, belki de okkalı bir fırçayla parıldama durumu yaşıyorsunuz. Şayet araçta eşiniz ya da flörtünüz varsa, ilişkinizde bir çatlağın yolda olduğunu hissediyorsunuz. Çünkü yolcunuzun sıkıntısı, bir süre sonra tartışma ya da geçmişin muhasebesi gibi yan etkiler getirebilir! Bir de, ikide bir önünüze girmeye çalışan uyanık emniyet şeridi canavarları var ki, uzun süren dur-kalk sonrası bir tartışma yaşamamak için demir gibi sinir ve sabır sahibi olmak gerekiyor. Tabii bunca dur-kalk, sizin de balatanızı sıyırmanıza neden olabilir!
Ayrıca doğal olarak yolda geçirdiğiniz süre içinde “susuzluğumu gidereyim” derken, bu kez de böbreklerinizden gelen baskının etkisi altında da kalabilirsiniz. Eh, onca içilen şeyin dolaşıma girmeyeceğini düşünmüyordunuz herhalde...

Ve bardağın dolu tarafı
Yapmayın! Alabildiğine sıkışık,
dur-kalk trafik her zaman da kötü olmayabilir. Bardağın dolu tarafına bakalım birlikte... Örneğin, bu yazıyı yazmaya bilin bakalım nerede karar verdim? Evet, tabii ki trafik sıkıştığında. Dolayısıyla dur-kalk ve beklemelerde şiir yazıp şarkı besteleyebilir (Mustafa Sandal “Geyik Çıkabilir” şarkısını yolda gelen ilhamla yazmış!), durduğunuz sırada
e-postalarınızı kontrol edebilir hatta sosyal medya gurusu bile olabilirsiniz. Yine durduğunuz ve böylece tehlike arz etmeyeceğiniz için telefonlara cevap verebilir, otomobilin içindeki dağınıklığı toplayıp ıslak mendille gözünüze takılan yerleri temizleyebilirsiniz. Yaptım da!
Bununla birlikte uzun süre yan yana geldiğiniz araç kullanıcılarıyla dostluk kurabilir, onlardan (şayet sizinkinden daha iyi müzik sistemi varsa) istek şarkı talep edebilirsiniz. İyi bir fikir mi, hâlâ karar veremedim tabii! Yine komşu otomobillerden birinde uzun süre görmediğiniz bir dostunuz da karşınıza çıkabilir, hayat bu...
Ayrıca ne kadar ulvi bir ülkedeyiz ki, trafik sıkışıklığında “Hayatta gidip almam!” dediğiniz şeyler ayağınıza kadar geliyor... Küçük bir Kızılderili oku, Pepe balonu, minyatür kuzu ya da başka bir gereksiz şey satın alabilirsiniz. “1 TL’lik fındık” ile güç kazanıp muz ya da kağıt helva ile cila yapabilirsiniz. Telefonunuzu bir araç şarjı sahibi yapabilir, götüreceğiniz birileri varmışçasına bir demet gül alıp havanızı atabilirsiniz!
Ne diyeyim, bardağın dolu tarafı
işte... Sen nelere kadirsin “sıkışıklığını sevdiğim trafiğim!”

Haberin Devamı

Ey sıkışıklığını sevdiğim trafiğim

Haberin Devamı

Her ne kadar kendisi traktör olsa da Porsche. Markası bile yetiyor!

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Traktör değil, dünyanın en yavaş Porsche’si!

Bu kırmızı ve masum traktör de nereden çıktı? Tarihin sayfalarından elbette. Kendisi öylesine bir traktör değil ama. Aslında “dünyanın en yavaş Porsche’si” demek daha doğru olur. Ferdinand Porsche’nin 1934’te ilk prototiplerini yaptığı, sonraları da dizel motorunu geliştirdiği traktörler, lüks otomobil üreticisinin tarihinden küçük bir yaprak. Farklı Alman ve Avusturyalı şirketlerle ortak ya da lisans karşılığı üretilen bu traktörlerin Porsche markalı olanları, bugün 20 bin dolara kadar alıcı bulabiliyor. Maksimum hızı saatte 25 kilometre olan bu traktörlerin sonuncusu, 1963 yılında imal edilmiş öğrendiğim kadarıyla. Üstelik Türkiye’de de bir tane, gayet temiz örneğini bizzat görmüşlüğüm var. O yüzden siz, siz olun, traktör deyip geçmeyin. Hele Porsche ise...