Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Yok yok, bu saatten sonra “at”larla ilgili bir şeyler yazacak değilim... Fabrika garantili daha fazla güç isteyenlere otomotiv üreticilerinin nasıl kıyaklar yaptığını anlatmak niyetim

Beygirlerin gücü adına

Renault’nun Renault Spor (solda), Mercedes’in ise özel AMG (üstte) modelleri...

Son yıllarda etrafıma şöyle bir bakıyorum da “daha fazla güç” diye haykıranlar bu feryatlarını otomobillerine, özellikle de egzozlarına yansıtmaya bayılıyor. Belirli markalara ait modeller üzerinde yoğunlaşan bu salgın, çeşitli modifiye malzemeleri ithal eden ve satanlara, sürekli çoğalan modifiye dükkanlarına yaramış gibi görünüyor. Tabii bu salgının “fayda”larından bahsetmeyeceğim çünkü herkesin fikri göreceli. Şunu söyleyeyim, beni en çok, güç gösterilerinin “başkalarını tehlikeye atacak” düzeyde yapılması rahatsız ediyor...
Özellikle lüks Alman markalarının üreticileri, bu ekstra güç sevdalısı olan ve gerektiğinde hiçbir “fedakarlık”tan kaçınmayan sürücüleri pek de başkalarına yar etmek istemiyor gibi. Yani, daha fazla güç isteyenler şayet kesenin ağzını açabiliyorsa, neden bundan ana üreticiler pay almasın, bir miktar ekstra kâr etmesin ki?

Haberin Devamı

En eskisi 47 yıllık
Durum aynen öyle ve bu yüzden de BMW, Audi ve Mercedes başta olmak üzere lüks üreticiler, kendi modifiye bölümlerini ve markalarını daha da büyütmek için gaza basmış durumda. Hatta bu yarış MINI, Hyundai, Renault, Toyota gibi markalara da sıçradı.
Tabii bu performans bölümleri öylesine atölyeler değil. Hepsi de aslında birer şirket ve Formula 1’den rallilere uzanan engin motorsporları deneyimlerinde de pişmişler. Onlarca hatta yüzlerce mühendisin çalıştığı, ciddi geliştirme merkezlerine sahip tesisler.
Mercedes’in sahibi olduğu AMG, bunlar arasında belki de en eskisi. Yani
en azından kağıt üzerinde öyle görünüyor. Şirket benimle aynı yıl doğmuş, dahası
var mı? Kuruluşu 1967. Daimler Grubu 1999’da önce yüzde 51’ini, 2005’te de tüm hisselerini satın aldı. 1200 kişinin çalıştığı şirketin ilk (ortak) resmi modeliyse, 1993’te çıkan C 36 AMG. Mercedes’in SLS modelinden türettiği ve 751 HP gücündeki elektrikli SLS Electric Drive’dan tutun da, standart modeller için ürettiği gövde aksesuarlarına kadar pek çok ürünü var. 2017 yılında yılda 30 bin adet AMG imzalı, özel güçlü Mercedes satılması hedefleniyor. AMG tornasından çıkmış modellerin Avrupa fiyatlarıysa
50 bin ile 416 bin avro arasında değişiyor.
BMW’nin M bölümüyse 1972 tarihli. 550 çalışanı olan M, 1973’te BMW 2002
ve 3.0 CLS ile bu yarışa katılmış. Son dönemde geliştirdiği modelleri sayıp burayı işgal etmek istemem. Avrupa fiyatlarıysa 40 bin ile 131 bin avro
arasında değişiyor.
Audi’nin Quattro şirketiyse, Alman üçlünün içinde en genç olanı. 1983’te kurulan ve ilk kez 1996’daki S6 Plus ile adını duyuran şirket, 790 kişi çalıştırıyor. 55 bin ile 167 bin avro arasında değişen fiyatlara sahip Quattro imzalı Audi’lerin sayısı da az değil elbette.
Peki hepsi bu mu? Elbette değil. Renault, RS yani Renault Sport ile,
MINI de Cooper Works standart modellere performanslı soslar hazırlamayı sürdürüyor. Toyota ise Toyota Motorsports’u daha çok geliştirme amaçlı kullanıyor. Özellikle de yarış otomobillerini geliştirmek için.
Bu yarışa en son katılan Koreli Hyundai. Geçen yıl i20 WRC ile birlikte performans markası olarak N’i duyuran Hyundai, bu ismi şirketin Ar-Ge merkezi Namyang’da olduğu için seçmiş. Sadece motorsporlarına araç geliştirmek için değil tabii. Gelecekte üretmeyi ve pazara sunmayı planladığı yüksek performanslı modeller ve belki de versiyonlar için.

Fiyat rekabeti yok gibi
Tüm bu yeni alt markaların, şirketlerin kurulması laf olsun diye değil elbette. Başta da söylediğim gibi ilk ve öncelikli amaç, daha fazla performans
ve güce susamış, bunun için de üretici garantili seçenekleri tercih etmeye meyilli tüketicilerin derdine derman olmak.
Ama elbette bu, üreticiler için daha fazla kâr anlamına da geliyor. Çünkü bu tip performanslı seçeneklerde fiyat rekabeti neredeyse yok gibi. Şayet tüketicileri mutlu eden özellikleri taşıyorsa, alıcı başka bir arayışa girmiyor, bu da üreticilere fiyat belirlemede daha fazla özgürlük sunuyor.
Peki, satışları bu kadar yatırımı karşılıyor mu? Eh, sormanıza bile gerek yok! Örneğin AMG’nin başlıca pazarı Amerika’ymış. Çin ve Rusya’da da bir hayli talep patlaması olduğu söyleniyor. Sırada gelişmekte olan pazarlar var ki
bu ilgiyi Türkiye yollarında da görmek mümkün... Bilmem anlatabildim mi?

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

Beygirlerin gücü adına

“Ben çok şirinim ama...”
Evet, aynen öyle. Çok şeker, şirin ama biraz sorunlu maalesef. Elbette göbeğinde bir BMW arması olması, onun için havalı bir durum. Ama yeterli değil. 1950’lerin başında üretildiğinde, bir Isetta kullanmak havalıymış. Tabii sabır taşı iseniz. Çünkü üzerindeki tek silindirli, 13 beygirlik motosiklet motoruyla yırtınarak 70 km/s hız yapabiliyordu. 100 kilometrede 3 litre ile benzini koklarken, balon gibi yapısıyla içinde oturanı ya da oturanları sağır edebiliyordu. Ve en can alıcı yerine gelirsek; bu araca binmek ve inmek bir belaydı! Tek kapısı ön kısmındaydı. Yani otomobili dik ve bir duvara yapıştırır gibi park ederseniz, çıkmanız mümkün değildi. Zaten aracın geri vitesi de yoktu. Ben olsam büfeye koyarım, orada kalsın! Yola çıkmanın ne gereği var? Sinir sahibi olacağım yahu!