Serie A’da, Napoli ile Roma arasında oynanacak haftanın maçında 4-6 Gol olasılığı ağır basıyor. Lider Juventus, Sampdoria’ya şans tanımaz
223 - FİORENTİNA-PESCARA - ÜST - 1.30
Roma mağlubiyetinin ardından Siena ve Palermo’yu farklı yenen Fiorentina’da, Karadağlı golcü Jovetic çok formda. Palermo karşısında hat-trick yapan Jovetic’in yanı sıra Luca Toni ve Aquilani de iyi bir sezon geçiriyor. Mor Menekşeler, Pescera karşısında rahat kazanacaktır.
225 - JUVENTUS-SAMPDORİA - 1 - 1.10
Serie A’nın lideri Juventus son 4 maçını kazanırken, kalesinde yalnızca 1 gol gördü. Ancak Cagliari deplasmanında rakip 10 kişi kaldıktan sonra üstelik uzatmalarda kazanabildiler. Sampdoria’nın, Juve savunmasını aşması zor görünüyor. Üst olasılığı riskli, doğrudan ev sahibi tercih edilmeli.
201 - LAZİO-CAGLİARİ - ÜST - 1.60
Petkoviç’in ekibi Lazio zirve takibini başarılı bir şekilde devam ettiriyor. Mavi-beyazlı takımın son 3 maçının alt bitmesi dikkat çekici. Buna karşılık Cagliari rakip sahadaki son 4 maçından 3’ünü 4-1’lik skorla kaybetti. Lazio galibiyete bir hayli yakın, ama üst seçeneği de düşünülmeli.
2011-2012’yi lig şampiyonu olarak kapatan, yeni sezona Burak, Hamit, Amrabat ve Dany gibi takviyelerle giren Galatasaray’ın, ilk yarıdaki 17 maçın 8’inde puan kaybı yaşaması tahminler arasında değildi. Devreyi 33 puanla lider bitiren sarı-kırmızılı takım, 2 yenilgi, 6 beraberlikle 18 puan kaybetti.
Galatasaray geçen sezon da devreyi lider bitirmişti, ama 4 puan fazla toplamıştı. 2011-12’nin ilk yarısında sadece Süper Lig’de mücadele eden sarı-kırmızılılar bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde 6 zorlu sınava çıktı. Ligdeki puan kayıpları da hep Devler Ligi maçlarının öncesinde veya sonrasında yaşandı.
Fatih Terim, “Ligde takılırsak telafi ederiz, ama Şampiyonlar Ligi maçlarının telafisi yok” diyerek, yorgun oyuncularını zaman, zaman dinlendirdi. Sınırlı rotasyonla, Aydın ve Yekta başta olmak üzere kulübedeki alternatif oyuncuların takımın içine çekilmesi de sağlandı.
Galatasaray’ın ilk yarıda beklenen seviyede futbol oynadığını söylemek zor ancak sarı-kırmızılılar, Cluj ve Braga’da çıtayı bir hayli yukarı çıkardı.
Özellikle Cluj maçının önemli bir referans olduğunu düşünüyorum. Romanya’daki iyi futbol, sezonun ikinci yarısındaki kritik maçlarda tekrarlanırsa, sarı-kırmızılı
Süper Lig’de; kalitesi düşük, heyecanı sınırlı, sürprizi bol bir ilk yarıyı geride bıraktık.
Sezon başındaki genel kanaat, zirve yarışının yine Galatasaray ile Fenerbahçe arasında geçeceği şeklindeydi. Sarı-kırmızılılar için, “Rüya takım” benzetmeleri yapılıyor, 3 Temmuz sürecini geride bırakan sarı-lacivertli ekibin yeni sezonda daha iddialı olacağı düşünülüyordu. Lige, ‘FEDA’ diyerek başlayan Beşiktaş’ın ilk 5’e girmesinin bile büyük başarı olacağı ifade edilirken, Burak Yılmaz’ı kaybeden ve golcü krizini bir türlü çözüme kavuşturamayan Trabzonspor’un da zirveyi zorlaması beklenmiyordu. Medical Park Antalyaspor’un ise esamesi bile okunmuyordu...
Bütün bunlara rağmen ligin ilk yarısına damgasını vuran takımlar, Mehmet Özdilek’in Antalyaspor’u ile Samet Aybaba’nın, ‘FEDA’kar Beşiktaş’ı oldu. Antalyaspor ile Beşiktaş’ın kadrolarını, Galatasaray ve Fenerbahçe ile kıyasladığımızda elde edilen başarının değeri daha iyi anlaşılıyor.
Antalyaspor 11’inde sürekli forma giyen futbolcuların, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin kadrosunda olmaları dahi pek mümkün görünmüyor. Zaten kırmızı-beyazlı takımdaki hiçbir oyuncunun ismi transferde bu kulüplerle birlikte anılmıyor. Tablo aslında
Süper Lig’in 17. haftasına, Fenerbahçe’nin sahasında Karabükspor’a 3-1 mağlup olması ve Teknik Direktör Aykut Kocaman’ın istifası damgasını vurdu.
Kocaman, 13 Ocak 2011’de Yeni Malatyaspor’a yenildikleri kupa maçından sonra ayrılık kararı almış, Başkan Aziz Yıldırım ve futbolcuların ısrarıyla görevinde kalmıştı. Bu sezon Kasımpaşa’ya kaybedilen maçtan sonra da görevi bırakmak isteyen Kocaman, benzer süreç sonunda geri adım attı. Şimdi aynı filmi 3. defa izliyoruz, neler olacağını merakla bekliyoruz.
Yaşanan kaosu daha iyi okumak için Aykut Kocaman’ı 2 defa ayrılığa, 1 defa da canlı yayında istifasını açıklama noktasına getiren süreçleri analiz etmekte yarar var...
1 İstanbulspor, Malatyaspor, Konyaspor ve Ankaraspor’da hiçbir hatırı sayılır başarı gösteremeyen Aykut Kocaman’ın, sportif direktörlük koltuğunu bırakmadan, Fenerbahçe’de teknik direktörlük görevine getirilmesi ciddi bir riskti, 2010-2011 sezonunun ilk yarısında alınan sonuçlar korkuları gerçeğe çevirdi.
2 Young Boys’a elenerek Şampiyonlar Ligi defterini 3. ön elemede kapatan Fenerbahçe, PAOK’a da diş geçiremeyince Avrupa’ya Eylül ayını bile göremeden veda ediyordu.
3 2010-2011 sezonunun ikinci yarısında
Süper Lig’de ilk devreyi kapatan maçın akıllarda kalan bir mücadeleye, büyük bir heyecana sahne olmasını bekliyorduk, ama yanıldık.
Avni Aker Stadı’nda sinir harbinden başka bir şey yoktu. Tribünlerin, özellikle Burak Yılmaz’a yönelik öfkesi iki takımı da etkisi altına alınca, sahada futbol adına fazla bir şey izleyemedik.
Geçen hafta derbiyi kazanan Galatasaray bu maç için ciddi bir kredi kazanmıştı. İki puanlık kaybı göze alan sarı-kırmızılı takım, “Kazanırsam ne ala” düşüncesiyle mücadele edince, beraberlikle yetinmek zorunda kaldı. Hatta yenilgiden kurtulduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Trabzonspor belki de ilk yarının en iyi maçlarından birini oynarken, çok arzuladığı galibiyete biraz şanssızlık biraz da kalite yetersizliği yüzünden ulaşamadı. Bu sonuç Galatasaray adına kazanç oldu, Trabzonspor adına ise önemli bir kayıp. Bordo-mavili takım kazansaydı, ikinci yarı için büyük avantaj yakalardı.
Süper Lig'de zirveye iyice yerleşen, Şampiyonlar Ligi'nde son 16'ya kalan Galatasaray'ın son 1,5 sezondaki başarısının arkasında Fatih Terim'in, "kaybetmekten korkma" felsefesi bulunuyor. Sarı-kırmızılılar ile Fenerbahçe arasındaki farkı da, "cesaret" faktörü belirliyor.
Süper Lig'de devre arasına 1 hafta kala zirve yarışı yeniden şekillenirken, alt sıralar biraz daha karıştı. Beşiktaş ve Antalyaspor'un 2'şer, Trabzonspor'un 3 puan yitirdiği haftanın en büyük kazancını derbide Fenerbahçe'yi yenen Galatasaray elde etti.
Galatasaray'ın bugününü doğru yorumlamak için yakın geçmişini hatırlamakta fayda var.
Sarı-kırmızılıların aklının ucundan dahi geçirmek istemediği 2010-11 sezonunun 26. haftası... Galatasaray, Arena'daki ilk derbide Fenerbahçe'ye 2-1 kaybetmiş, Rijkaard'ın yerine göreve getirilen Hagi de gönderilmişti. Sarı-kırmızılılar 27. hafta Antalya'ya 3-0, 28. hafta yine Arena'da Trabzon'a 1-0 mağlup oluyordu.
Tablo vahim, gelecek karanlık, ufuklar kapalıydı. 33 puanla 14. sırada yer alan Galatasaray'ın, 16. Bucaspor'la arasında sadece 9 puan vardı. Kimsenin dili varmıyordu ama sarı-kırmızılılar ligde son 6 haftaya girilirken düşme tehlikesini iyiden iyiye
Galatasaray derbinin favorisiydi ve kendini çok da fazla zorlamadan istediğini aldı. Fatih Terim, sürpriz Karabükspor yenilgisinden sonra çift forvetli sistemden vazgeçebileceğinin sinyallerini vermişti, ama derbide de 4-4-2’den vazgeçmedi.
Sağa Hamit’i, sola Amrabat’ı yerleştiren Terim hem kanatları etkin şekilde kullandı hem de Fenerbahçe’nin kanat oyuncularına fazla hareket alanı bırakmadı. Sarı-kırmızılı takıma galibiyete getiren özellikle ilk yarıdaki istekli oyunu oldu. Bu bölümde hem ortadan hem de kanatlardan etkili gelen Galatasaray oyuna hükmetmeyi başardı. İkinci yarıda kontrollü oyuna dönülmeseydi farkın açılması beklenebilirdi.
Fenerbahçe’de Aykut Kocaman, defansif iki orta sahadan vazgeçmeyince oyunun kontrolünü otomatik olarak rakibine bıraktı. Meireles belki de kariyerinin en kötü futbolunu oynarken, Mehmet Topal da bilinen etkinliğinden uzaktı. Böyle olunca bütün yük kanatlardaki Kuyt ile Caner’e kaldı. Kuyt sakatlanarak çıkmak zorunda kalırken, Caner de, Eboue karşısında fazla varlık gösteremedi. Kocaman’ın bu yenilgiden ders çıkarması lazım. Kadıköy’deki rövanşa da bu kadroyla çıkarsa Galatasaray bir şampiyonluk kupası daha kaldırabilir.
Süper Lig’de 15. haftayı da geride bıraktık, Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin kapısına dayandık.
Cluj ve Manchester United’dan sonra Braga’yı da mağlup ederek, Şampiyonlar Ligi’nde tam 11 yıl sonra ikinci tura yükselen Galatasaray, Portekiz’den direkt uçtuğu Sivas’ta altın değerinde bir galibiyet daha aldı, zirveyi kimseye bırakmadı. Sarı-kırmızılı takım; Muslera, Melo ve Riera’dan yoksundu, ancak Sivas’ta üç yabancısını da aramadı.
Ufuk, Hakan Balta ve Yekta görevlerini başarıyla yaptı, Braga’da galibiyet golünü atan Aydın da, 90 dakika yedek bekleyen Hamit Altıntop’u akıllara getirmedi. Fatih Terim’in kulübede unutmayıp sık sık forma şansı tanıdığı bu oyuncuların en zorlu deplasmanlardan birinde galibiyette büyük pay sahibi olmaları tesadüf değildi. Çünkü bu isimlerin maç kondisyonları yerinde, özgüvenleri de yüksekti. Terim, üç kulvarda yarışmaları nedeniyle tedbirini haftalar önce almış, alternatif oyuncularını çoktan takıma monte etmişti.
Arena’da aynı
Galatasaray pencerisinden bakınca tablo böyle görünüyor...
Derbi öncesi oynadığı futbolla kimseyi memnun etmeyen Fenerbahçe’de olup, biteni daha iyi anlamak için ise “uç örnek” gibi görünen Karabükspor’a bakmak