Süper Lig'de zirveye iyice yerleşen, Şampiyonlar Ligi'nde son 16'ya kalan Galatasaray'ın son 1,5 sezondaki başarısının arkasında Fatih Terim'in, "kaybetmekten korkma" felsefesi bulunuyor. Sarı-kırmızılılar ile Fenerbahçe arasındaki farkı da, "cesaret" faktörü belirliyor.
Süper Lig'de devre arasına 1 hafta kala zirve yarışı yeniden şekillenirken, alt sıralar biraz daha karıştı. Beşiktaş ve Antalyaspor'un 2'şer, Trabzonspor'un 3 puan yitirdiği haftanın en büyük kazancını derbide Fenerbahçe'yi yenen Galatasaray elde etti.
Galatasaray'ın bugününü doğru yorumlamak için yakın geçmişini hatırlamakta fayda var.
Sarı-kırmızılıların aklının ucundan dahi geçirmek istemediği 2010-11 sezonunun 26. haftası... Galatasaray, Arena'daki ilk derbide Fenerbahçe'ye 2-1 kaybetmiş, Rijkaard'ın yerine göreve getirilen Hagi de gönderilmişti. Sarı-kırmızılılar 27. hafta Antalya'ya 3-0, 28. hafta yine Arena'da Trabzon'a 1-0 mağlup oluyordu.
Tablo vahim, gelecek karanlık, ufuklar kapalıydı. 33 puanla 14. sırada yer alan Galatasaray'ın, 16. Bucaspor'la arasında sadece 9 puan vardı. Kimsenin dili varmıyordu ama sarı-kırmızılılar ligde son 6 haftaya girilirken düşme tehlikesini iyiden iyiye hissetmeye başlamıştı. Neticede Bülent Ünder son 6 haftada 4 galibiyet, 1 beraberlik, 1 yenilgiyle takımı toparlayıp tarihi görevi başarıyla tamamlıyordu...
Ardından Adnan Polat yönetimi gitti ve Ünal Aysal başkanlığındaki yeni yönetim göreve başladı. Aysal ve Adnan Öztürk ilk günlerde Fatih Terim'e açıkça karşı çıkmıştı. Aysal, "denenmemiş bir teknik adamla" çalışmak istediklerini söylüyor, ancak Ali Dürüst'ün açık resti karşısında geri adım atarak, Terim'le anlaşma sağlıyordu.
Haziran 2011'deki tablo özetle böyleydi...
Yönetim, Fatih Terim'i istemeyen bazı isimlere rağmen taraftarın gönlündeki teknik direktörü 3. kez göreve getirmişti. Bu tercih Galatasaray için gerçek bir, "kırılma noktası" oldu. Terim, A'dan Z'ye işine dört elle sarıldı ve sarı-kırmızılılar çok kısa sürede üzerindeki kara bulutları dağıttı. Fatih Terim haricinde kim gelse bu kadar kısa sürede 3 yıllık enkazı kaldırmak mümkün olmazdı.
Verimsiz kadroyu "silbaştan" değiştiren sarı-kırmızılılar, başta Muslera, Melo, Elmander, Selçuk ve Eboue gibi önemli oyuncuları İstanbul'a getirmeyi başardı. Ardından 3 Temmuz süreci başladı, hesaplar karıştı, ancak Galatasaray, Süper Final'in ilk kez uygulandığı sezonda şampiyonluğa ulaştı. Sarı-kırmızılılar sezon başında TFF Süper Kupa'yı da müzesine taşırken, Fenerbahçe'ye bir hüsran daha yaşatıyordu.
Bu sezona Amrabat, Burak, Umut ve Dany transferleriyle giren Galatasaray, Melo'yu yeniden kiralarken, Cris'i de kadrosuna kattı. Şampiyon kadro daha da güçlendi, 5'i kiralık olmak üzere 12 oyuncu da takımdan gönderildi.
Son 1,5 yıldaki operasyonlar için ciddi faturalar ödendi ama karşılığı da fazlasıyla alındı. İki yıldır Ziraat Türkiye Kupası'nda yaşanan hayal kırıklığını bir kenara koyarsak Galatasaray, kısa vadeli bütün hedeflerine ulaşmış durumda. Lig şampiyonluğu kupası Kadıköy'de kaldırıldı, Süper Kupa yine Fenerbahçe'ye karşı kazanıldı ve Şampiyonlar Ligi'nde mucizevi biçimde de olsa son 16'ya kalındı.
Fatih Terim'in takımı ligde bu sezon da liderlik koltuğunda oturuyor ve şampiyonluğun yine en güçlü adayı durumunda. Peki bütün bu başarılar şansla mı elde edildi? Emeğe, cesaretin futboldaki netice alma etkinliğine saygı duyan hiç kimse sanırız bu soruya, "evet" yanıtını veremez. Galatasaray bugün iki kulvarda hedeflerine yürüyorsa burada aslan payı Fatih Terim'e aittir. UEFA Kupası zaferi ve Euro 2008'deki tarihi 3.'lük başarılarıyla Türk futbolunda çıtayı daima yükselten Terim, Galatasaray bayrağını yine başarıyla, inançla ve hırsla taşımaktadır.
İşlerin kötü gittiği günlerde hatalar da yapmıştır, fakat doğruları, sevapları kuşkusuz daha fazla. Cesaretini, takımına duyduğu güveni Old Trafford'daki Manchester United maçında da, Cluj ve Braga deplasmanlarında da ortaya koymuştur. Gruptaki 3. maçlar sonunda 1 puanda kalmalarına rağmen hiç pes etmemiş, "Daha son sözümüzü söylemedik" diyerek, yüreğinde taşıdığı inanca on milyonları ortak etmiştir. Cluj ve Braga galibiyetleri tamamen bu inancın eseridir.
Futbol; cesurların, şartlar ne olursa olsun kazanmak isteyenlerin işidir. Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki farkı belirleyen de "cesaret" faktörüdür. Fatih Terim'in, "Kaybetmekten korkma! Bir şeyi kazanmak için, bazı şeyleri kaybetmelisin ve unutma! Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin" felsefesi doğru olan düşüncedir. Terim'in bu arenada söyleyecek daha çok sözü olduğu da ortadadır...
*****
Haftanın portresi
SELÇUK İNAN (Galatasaray)
Süper Lig'deki son frikik golünü Süper Final'de Fenerbahçe'ye atmıştı, Arena'daki derbide Volkan'ı yine avlamayı başardı. Liderlik özelliklerini en iyi şekilde sahaya yansıttı, sarı-kırmızılı takımın elde ettiği dev galibiyette başrolü oynadı.
Haftanın takımı
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE
Bu sezon sahasındaki ikinci galibiyetini Trabzonspor karşısında alan Büyükşehir, bordo-mavili rakibini Olimpiyat Stadı'nda ilk kez mağlup etmenin sevincini de yaşadı. Ateş hattından 2 basamak yukarı çıkan turuncu-lacivertli takım rahat bir nefes aldı.
Haftanın hocası
ROBERT PROSİNECKİ (Kayserispor)
Kayserispor'a imzasını atmaya başlayan Hırvat teknik direktör, Şota'nın çalıştırdığı Kasımpaşa karşısında elde edilen galibiyette büyük pay sahibi oldu. Sefa, Cleyton, Ömer, Bobo ve Mouche'yi ilk 11'de sahaya sürerek 3 puanı ne kadar çok istediğini ortaya koydu.
Haftanın hakemi
SUAT ARSLANBOĞA (G.Birliği-Beşiktaş)
Başkentteki kritik mücadelede kararlı, dengeli ve otoriter bir yönetim sergiledi. Oyun kurallarını eksiksiz uygulamaya çalışırken son derece dikkatliydi. İhlal yapanlara faturayı hemen kesti, çıkardığı 7 sarı kartın 7'si de tam isabetti.
*****
Haftanın karması
Ivesa (S.B.Elazığ)
Geraldes (Büyükşehir)
Ersan (Beşiktaş)
Semih (Galatasaray)
Riera (Galatasaray)
Belluschi (Bursaspor)
Holmen (Büyükşehir)
Şamil (Orduspor)
Selçuk (Galatasaray)
Mouche (Kayserispor)
Shelton (Karabükspor)