Avrupa tarihinde diplomatik esasları, milletlerarası ilişkilerin düzenlenmesini tayin eden unsurlardan biri 1815’te cereyan eden Viyana Kongresi’dir. Osmanlı İmparatorluğu bu büyük kongreye katılmadı ama getirdiği düzeni Tanzimat dönemi boyunca kabul etti
Napolyon’dan beri Roma Cermen unvanı kalkan ve sadece Avusturya İmparatorluğu olan ülkenin başkenti Viyana’da 15 Eylül 1814’te ünlü kongre toplanıyordu. Napolyon Rusya’dan hezimetle dönmüştü. İşgal altındaki bütün Avrupa kendisini kovalayan müttefiklerce kuşatıldı! Paris bile Rus orduları tarafından ele geçirildi. Napolyon’un iktidarı bitmişti, vatandaş imparatorluğu denen onun getirdiği rejim de...
Fransa’ya Bourbonlar geri döndü ve krallık ilan edildi. Kadroları tasfiye edildi. İki önemli kişi hariç: Dahiliye Bakanı Baron Fouche ve tabii Dük Talleyrand yahut Perigord markisi. Talleyrand vazgeçilecek bir tip değildi. Bütün Avrupa’nın en becerikli diplomatıydı. Zaman zaman aralarındaki şiddetli kavgalara rağmen ne Napolyon ondan vazgeçebilmişti ne de daha önceki Direktuvar idaresi, ihtilalden önce Autun piskoposu olan bu dâhi adam olmaksızın işleri yürütebilirdi.
18. Louis idaresi de ondan vazgeçememişti; zira Talleyrand, Fransa demekti. Savaş suçlusu Fransa’yı da yine o kurtardı. Karşısına çıkan en güçlü diplomat Prens Metternich de 1848’te çantasını toplayıp gidene kadar Avusturya’yı neredeyse 40 sene hariciye bakanı ve başvekil olarak yönetecekti.
Rusya Dışişleri Bakanı Nesselrode, İngiltere’den ünlü Castlereagh ve ünlü komutan Dük Marlborough, diğer ünlü temsilciler, Çar I. Aleksandr kongrede görünmedi ama Viyana’daydı. Kongrenin toplanması için Avusturya hiçbir masraftan kaçınmamıştı. Kongre Viyana’da ayrı bir kültür yarattı. Beethoven bile istihdam edilenler arasındaydı. “7. Senfoni”sini ilk defa kongre üyeleri için icra ettirdi.
Viyana Kongresi birçok tabloya da esin kaynağı olmuştu.
Babıali diplomasisi yeni Avrupa’yı kurma işleminden uzak durdu
Viyana şehir olarak asıl gelişimini Franz Joseph (1848-1916) dönemine yani 1860’lara borçlu olmasına rağmen bu kongre için de bir hayli şıklık sergilendi. Altı ay boyunca, Napolyon’un altüst ettiği Avrupa paylaşıldı. Dikkatleri başka yere çekmek için eğlenceye önem verildiği söyleniyor. Hatta genel durum “Kongre ilerlemiyor, dans ediyor” olarak ifade edilmiştir. Ama gerçek pek öyle değildi.
Napolyon kapatıldığı Elbe Adası’ndan firar etti. Fransa onu bekliyordu. Waterloo’da savaşana kadar kongre Avrupa’nın çatısını kurmuştu. Onun Waterloo’daki yenilgisi bu esasların itirazsız kabulüne yol açmıştır. Gerçek şu; herkes Viyana Kongresi’yle Fransız İhtilali’nin etkilerinin öldürüldüğüne, eski Avrupa’nın 40 yıl daha, hatta I. Cihan Savaşı’nın sonuna kadar yaşatıldığına inanır. Oysa kongre diplomatik ilişkileri ve Batı Avrupa’nın şekillenmesi itibariyle yeni bir dünyayı hazırlamıştır ama eski feodal hava dönemezdi.
Avrupa tarihinde diplomatik esasları, milletlerarası ilişkilerin düzenlenmesini tayin eden iki tane büyük antlaşma vardır. Birincisi 1648 Vestfalya Antlaşması, ikincisi 1815’te cereyan eden beynelmilel mahiyetteki Viyana Kongresi’dir. Osmanlı İmparatorluğu bu iki büyük kongreye de katılmadı. Napolyon savaşlarına Mısır, Akka ve Adriyatik’te, Ionya adalarında katılmıştık ama yeni Avrupa’yı kurma işleminden Babıali diplomasisi haklı olarak uzak durdu. Zaten o sıralarda Londra, Paris, Viyana sefaretlerimiz kurulmuştu; kongreyi gözlemekle yetindiler. Tabii 1648’in getirdiği yeni milletlerarası düzeni ve diplomatik ilişkiler tarzını 1699 Karlofça Antlaşması’ndan sonra uyguladığımız gibi 1815’in getirdiği düzeni de Tanzimat dönemi boyunca kabul ettik ve
1856 Paris Antlaşması’ndan sonra Avrupa üyesi olarak biz de o sistemin içine girdik.
Prens Metternich tutarlı bir muhafazakardı. Onun zamanında Avusturya, Osmanlı’nın Balkanlar’daki birliğiyle didişmedi. Metternich Avusturya ziraatını, sanayisini, demiryolu ve posta ulaşımını ve bankacılığını ıslah ederken hiç de muhafazakar değildi. İtalyan birliğini önlemek için sonuna kadar başarıyla savaştı ama talihe bakın; bugün Viyana’daki İtalya Büyükelçiliği onun konağında yer alıyor.
Viyana sisteminin Osmanlı İmparatorluğu’na etkileri ayrıntılarıyla araştırılmalı
Toscana sözde Avusturya korumasında önce Napolyon’un dulu Marie Louise’nin, sonra Habsburg’ların diğer üyelerinin büyük dük olduğu bir devletçikti. Ne var ki Toscana’lıların çoğu Avusturyalı hükümdardan memnundu. Floransalılar yabancıları kendilerine benzetmeyi bilirler. Milano, Venedik ve Avusturya idaresindeydi. Sonunda direnişleriyle hem İtalya’nın kurulmasını ve birleşmesini sağladılar hem de Avusturya’nın talihi böylece kararmaya başladı.
1815 kongresinde Avusturya, Venedik’le birlikte İstanbul’daki Venedik Sarayı’nı da yuttu. Ta ki mütareke döneminde bir İtalyan askeri birliği karaya çıkıp binanın içindeki son Avusturya Macaristan Sefiri Pallavicini ve maiyetindekileri dışarı atıp binayı alana kadar. Kongrede Polonya’nın eski bölüşümü tanındı. Ortaya çıkartılan Belçika yeni huzursuzluklara neden oldu ve benzeri huzursuzluklar hâlâ devam ediyor. Ama Avrupa monarşileri de Fransız İhtilali’nin getirdiği kabustan uzak, I. Cihan Savaşı’na kadar yaşadılar.
I. Cihan Savaşı’ndan önce milletler, hükümdarlar hakkında bugünkü gibi olumsuz düşünmüyordu. Geride kalanlar Viyana Kongresi’ndeki Rusya delegelerinden Büyükelçi Razumovsky’nin elçilik meydanına verilen adı, Talleyrand ve Metternich çekişmelerinden anılar ve diplomatik ilişkilerde hâlâ yaşayan Viyana sisteminin kalıntıları. 2015 yılında Viyana sisteminin, bu kongreye katılmasak da, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki etkilerini ele alacak bir bilanço yapılması gerekir; Viyana Kongresi’nin getirdikleri de Fransız İhtilalı’nin doğrudan etkileri kadar önemlidir.