Geçen hafta sonu İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığına ilişkin sorulan soruya verdiği yanıt, İsrail ve Türkiye arasındaki çekişmeyi daha dikkat çekici bir noktaya taşıdı. Aslında o açıklama, Ankara’nın yeni Şam yönetimi ile savunma gücünü artırmak için yürüttüğü çalışmaları bilenler ve İsrail’in sahaya dönük hamlelerini ve saldırılarını takip edenler için pek de şaşırtıcı değildi.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’a 24 Mart’ta sorulan soru şuydu: ‘Türkiye’nin Suriye’deki varlığından ne derecede endişe duyuyorsunuz, Suriye topraklarında gelecekte Türkiye ve İsrail’in askeri olarak çatışma ihtimali var mı?’ Saar’ın yanıtı ise şöyleydi: ‘Uluslararası toplumun Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığından en az bizimki kadar endişe ettiğini görmek isteriz. Türkiye ile hiçbir sahada çatışmak istemeyiz.’ Meselenin ciddiyetini bir süredir basına da yansıyan haberler üzerinden aktarmaya çalışalım.
Yeni üs mü kurulacak?
En çarpıcı iddia İbranice yayın yapan Walla haber sitesinden geldi. Güvenlik kaynaklarına dayandırılan habere göre, Şam yönetimi Palmira (Orta Suriye) yakınlarındaki bölgelerin Türk ordusuna devri konusunda müzakereler yürütüyor. Bu üsler karşılığında da Şam yönetimi askeri ve ekonomik destek alacak. Ayrıca Şam’ın askeri üsleri yeniden inşa etmek ve İsrail’e yakın güney bölgesinde füze ve savunma kabiliyetlerini güçlendirmeye çalıştığı da vurgulanıyor. Bir süredir İsrail tarafından Palmira yakınlarına yapılan hava saldırıları bu açıdan dikkat çekiyor. Geçen Cuma Suriye Savunma Bakanlığı iki askerinin yaralandığını duyurmuş, ABD helikopterlerinin de Deyrizor bölgesi üzerinde alçak irtifada uçuş yaptığını duyurmuştu. İsrail’in Dera’ya dönük saldırıları da sürüyor.
Türkiye ne diyor?
Türk Savunma Bakanlığı yetkilileri, ‘Suriye’nin ordu kapasitenin artırılması için eğitim maksatlı üs kurulmasına dönük değerlendirmelerin devam ettiğini’ söylüyor. Hemen ardından da ekliyorlar: ‘Suriye’de icra ettiğimiz tüm faaliyetler ilgili taraflarla önceden koordine edilmekte ve gereken her türlü emniyet tedbiri alınmaktadır.’ Anlaşılan o ki, İsrail ile Suriye sahasında karşı karşıya gelmemek için Suriye’de istihbarat ve askeri varlığı bulunan Washington yönetimi de devrede. Bu çerçevede, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ABD ziyaretinde Suriye başlığı altında bu konunun konuşulmamış olması zayıf bir ihtimal.
Nagel Komitesi raporu
Son olarak, eski İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Jacob Nagel’in başkanlık ettiği ve kamuoyunda “Nagel Komitesi” olarak bilinen, İsrail hükümetine bağlı “Savunma Kuruluşu Bütçesi ve Güç Dengesi Değerlendirme Komitesi”nin son raporundaki Türkiye ile ilgili satırların İsrail’de yarattığı endişeye bakalım.
Rapor, ‘Suriyeli grupların Türkiye ile ittifak kurma riskinin İsrail’in güvenliği için yeni ve güçlü bir tehdit oluşturacağını’ vurguluyor ve ‘Suriye’den gelen tehdit, İran’ınkinden bile daha tehlikeli hale gelebilir” uyarısı yapıyor. Ayrıca İsrail hükümetinin Türkiye ile doğrudan çatışmaya hazırlanması gerektiğini söylüyor. ‘İsrail Savunma Kuvvetleri’nin gelecek beş yıl içinde savunma bütçesini yıllık 4,1 milyar dolar artırmasını’ öneriyor. Başbakan Benyamin Nethanyahu’nun bu rapor üzerinden askeri yetkililerle toplantılar yaptığı da sık sık İsrail basınına yansıyor.
Görünen o ki Suriye toprakları giderek artan ölçülerde Türkiye ile İsrail arasında bir karşılaşma sahasına dönüşüyor. Birbirlerinin ayağına basmadan bu sahada jeopolitik oyunu oynayabilmeleri büyük maharet gerektiriyor. Özetle, aktörlerin bazıları oyun dışı kalmış olsa da Suriye’deki satranç devam ediyor.