Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Unutmayalım ki, bu programda aslında yüksek büyüme hızı hedefi yok. Üstelik hem sıkı para, hem de sıkı maliye politikası uygulanırken büyüme hızı düşer. Buna rağmen krizden bu yana Türkiye ekonomisi oldukça yüksek bir büyüme performansı gösterdi. Kuşkusuz bu çok olumlu küresel konjonktüre ve inanılmaz miktarlarda giren yabancı sermayeye bağlı olarak oluştu. Uygulanan program sürecinde oluşan büyük dış açığın finansmanı bu nedenle şimdiye dek sorun olmadı. Krizden bu yana uygulanan programın ana hatları belli. Sıkı para politikası enflasyonu indirecek. Sıkı maliye disiplini de hem enflasyonu indirecek, hem de borçları. Bu arada esnek kur sistemi de dış dengeyi sağlayacak. Yani hem dış, hem de iç fiyat dengesi sağlanmış olacak. Ancak şimdi iki önemli küresel değişiklikle karşı karşıyayız. Birincisi, dünyadaki hızlı büyüme iklimi değişiyor. İkincisi, buna bağlı olarak gelişen likidite bolluğu sona eriyor. Yani hem ihracatta eskisi kadar olumlu performans zor görünüyor, hem de büyüme hızının yavaşlaması kaçınılmaz. Üstelik çok ciddi bir dış açık sorunu oluştuğundan bunun finansmanı sıkıntı yaratabilir. Daha da ötesi, bu finansmanı sağlayacak olan yabancı bankalar sıkıntıya girmiş durumda. Nasıl kredi sağlasınlar?Unutmayalım ki, 2002'den 2005'e kadar enflasyon hızla inmiş olsa da son üç yıldır yüzde 4 olan hedefe yaklaşılamıyor. Demek ki, sıkı para politikası yetersiz kalıyor. Öte yandan sıkı mali disiplinle borçların azaltılması konusunda bir hayli mesafe elde edilse de, bu ne ithalat talebini frenliyor, ne de enflasyonu. Üstelik son 5 yıldır elde edilen yüksek büyüme performansı işsizliği azaltmadığı gibi, ihracat yoluyla dış açığı azaltmıyor. Demek ki, bu program kökten bir aksaklık içinde. 2002-2004 arası sevindirici sonuçlar elde edilse de, son üç yıldır ortaya çıkan aksaklıklar yeni bir ekonomik tasarıma ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Koşullar değişiyor Meslektaşlarımız arasında şimdiye dek ortaya çıkmış olan tek farklı öneri, para politikasının gevşetilmesi. Böylece kurun yukarı doğru hareket edeceği ve ihracatın artacağını savunuluyor. Ancak bu konuda bizim kaygılarımız var. Para politikasının gevşetilmesiyle dövize talebin artacağı kesin değil. Kaldı ki, ihracatta artış durmuş da değil. Nihayet mali disiplin parasal gevşemeyi telafi etmedikçe enflasyon kaygıları yahut beklentileri yükselebilir.Sonuç olarak, ithalatı doğrudan yavaşlatmak kaçınılmaz gözüküyor. Çünkü bu denli yüksek bir ithalat faturasını Türkiye kaldıramıyor! Örneğin petrol talebini kısıtlayan türde vergi artırımlarının gündeme gelmesi şart görünüyor. Öte yandan, istihdam vergileri azaltılırken, diğer yandan doğrudan vergiler artırılabilir. Böylece hem istihdam artar, hem de ithalat talebi düşer. Nihayet Merkez Bankası'nın döviz alımlarını hızlandırarak kuru yükseltebilir. Fakat en tehlikelisi, büyümenin düşeceği endişesiyle mali disiplinin elden kaçması olur. İşte bu bir çuval inciri berbat eder.Kısacası, üretim yapısında bir değişime gidilmeden, ne işsizlik sorunu çözülür, ne dış açık, ne de sürdürülebilir büyüme elde edilebilir. hgunes@milliyet.com.tr Yeni öneriler