Gelişmekte olan ülkelere giden para yüksek getiriyle avantaj sağlıyor. Bu ülkeler de dış açıklarını finanse etmiş oluyorlar. Ancak aşağıdaki birinci tabloda görüldüğü gibi gelişmekte olan ülkelerin cari işlemler açıkları büyük ölçüde doğrudan yatırımlarla karşılanıyor. Bu da kısa vadede dış denge sorununun çözüldüğü anlamını taşıyor.Gelişmekte olan ülkelere giden para son beş yıldır resmi kaynaklı olmaktan çok özel kaynaklı oluyor. Nedeni de oldukça basit; dünyada mali kriz sayısı azaldı. Ancak gelişmekte olan ülkeler hâlâ ağır borç sorunu içinde.. 2002 yılında Fransa Merkez Bankası Başkanı JeanClaude Trichet gelişmekte olan ülkelere giden sermayenin belli kurallara bağlanarak, gönüllülük esasında bir anlaşmayı önermişti. Bu ilkeler şöyleydi: Şeffaflık ve bilgi edinme kolaylığı,Diyalogla borcun yeniden yapılandırma zorunluğundan kurtulunması, Sadakat ve doğruluk; örneğin borçların yeniden yapılandırılmasında gönüllülük temeli, araçların da esnek olması,Adil muamele; özellikle borçlular arasında.. Özel finans kesimi bu kuralları hemen benimsedi. Ancak kamu tarafında özellikle Brezilya ve Türkiyenin özel konumu işi zorlaştırdı. Buna rağmen, 20 ülkenin Merkez Bankası başkanları (Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Kore, Meksika, Rusya, S. Arabistan, Türkiye, İngiltere ve ABD) geçen kasımda Berlinde biraraya gelerek bu kuralları bir anlaşma haline getirebildi. Ve beş sayfalık ortak bir bildiriyle geçenlerde Washingtonda bunu açıkladı. Ancak hâlâ sıcak paranın nasıl denetleneceği konusu net değil. Oysa asıl sorun da orada. Gelişmekte olan ekonomilere 2004 yılında 303 milyar dolar paranın aktığı sanılıyor. Hatta ABDde faizlerin artmasına rağmen, kimi tahmine göre 2005 yılında bu 311 milyar dolara çıkacak. ABD Merkez Bankası FEDin enflasyon verilerine göre faizleri artıracağı biliniyor. Ancak bunun yıl içinde yüzde 1.50 - 1.75 düzeyinde kalacağı, yani gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin faiz farklarının çok değişmeyeceği sanılıyor. hgunes@milliyet.com.tr