Hükümet ile memur sendikaları arasında toplu sözleşmeler sürüyor. Özel kesimde her bireyin farklı niteliği ve verimi nedeniyle özel ücret pazarlığı kabul edilebilir olsa da, kamuda her memurun aynı verim ve etkinlikte olması gerekir.
Şimdi, hepimizin bildiği bir tespiti tekrarlayalım. Türkiye’de memurların ücretleri düşüktür. Bu düzeyde alınan ücretle devletin etkin çalışması olanaklı değildir. Üstelik de bu sosyal adalet açısından da kabul edilebilir değildir.
Buna karşılık, sunulan iki tez vardır: Biri, Türkiye’de memur sayısı fazla olduğundan yüksek zammın yapılamamasıdır; diğeri de bütçe denkliği sıkıntısıdır. İlk tezin doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye’de nüfus başına düşen memur oranı yüzde 4’ü bulmamaktadır. Bu da OECD ortalamasının altındadır.
Bütçeyi sarsmaz
İkincisi, 2007 yılı kamu harcamaları 204 milyar YTL’dir. Personel giderleri ise 44 trilyonu bulmamaktadır. Yani yüzde 21. Kısacası, bugün memur maaşlarının bütçeyi sarsacak boyuta geldiği iddia edilemez. Batı’da kamu harcamaları içinde memur maaşlarının payı çok daha yüksektir.
Son yıllarda hükümetler yanlış bir strateji içine girmişlerdir. Yüksek dereceli memurlara daha düşük maaş zamları verirken, düşük dereceli memurlara daha yüksek oranlı zamlar açıklamaktadırlar. Nitekim 2008 yılının ikinci yarısında ortalama artış oranı yüzde 8.4 iken, düşük dereceli memurlara zam oranı yüzde 10 olmaktadır.
En düşüklere daha fazla yapılmasının nedeni ne? Yüksek dereceli memurların maaşları çok mu yüksek de adaletsizlik doğuyor.
Oysa bugün hâkimlerin durumu acıklıdır. İnanılmaz bir dava yüküyle çalışırken, oldukça düşük sayılacak bir ücretle toplumsal ilişkiler içinde adaleti sağlamaya çalışıyorlar. Hâkimin gücünün olabilmesi için sahip olması gereken itibara uyumlu bir ücretinin de olması gerekir.
2000-2002 arasında malum kriz olmuştu. Bu dönemde enflasyon (3 yıllık birikimli) yüzde 190’a çıkmış, büyüme de yüzde 3.2’ye düşmüştü. Oysa aynı dönemde memurlara yapılan zam enflasyonun da altındaydı; yüzde 107. Refahtan ise pay almaya sıra bile gelmemişti. Kısacası, kriz memurları “salt olarak” yoksullaştırdı.
2003-2007 arasında AKP iktidardaydı ve kriz geride kalmıştı. Bu dönemde memurlara verilen kümülatif maaş artışı yüzde 79’u buldu. Bu dönemde tüketici enflasyonu da yüzde 65.6 olduğundan memurun reel durumu iyileşti. Ama çok küçük bir oranda. Üstelik krizde kaybettiklerini de geri alamadılar.
Bununla beraber, aynı dönemde milli gelir yüzde 39.4 büyüdüğüne göre memur göreli yerini koruyamayarak refah payından yoksun kaldı. İşte Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin sosyal adaletçi tutumu! Bugün kriz sonrasına göre memurun göreli yeri yüzde 22 geridedir; çünkü nominal milli gelir yüzde 131, memur maaşları ise yüzde 79 artmıştır!
Özetlemek gerekirse;
1) Yüksek düzeydeki memurlar korunmalı. Devlet, nitelikli bürokrat sıkıntısı çekiyor.
2) Memur sayısı fazla değilse, ücretler düşük olduğuna göre maaşlar yükselmeli. Kriz memurları mahvetti! Kriz sonrasında ise bu hükümetin memurun yarasına merhem sürmediği ortada. Krizde salt olarak yoksullaşan memurlar, şimdi de göreli olarak yoksullaşıyor!
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024