Geçen haftanın gündeminin ana konusu tarımdı. Tarım Bakanı Mehdi Eker bu yıl tarımda yüzde 10’a yakın bir üretim artışı beklendiğini müjdeledi. Ama biz bu müjdeye turp suyu sıkalım: Tarım geçen yıl da yüzde 7.3 küçülmüştü. Yani iki yılda tarım sadece yüzde 2.5 büyümüş olacak. Zaten 2006’da da yüzde 1.3 büyümüştü. Bunun anlamı şu: Ülkemizde kişi başına gayri safi tarımsal hasıla düşüyor.
Bu arada geçen hafta tarımla ilgili olarak TÜSİAD son derece doğru bir zamanda, hatta doğru kişilere yaptırdığı bir araştırmayı açıkladı. (E. Çakmak, H. Akder, H. Levent ve F. Karaosmanoğlu: Türkiye’de Tarım ve Gıda). Araştırmanın en önemli tespiti şudur: Türkiye’de son 40 yılda tarımın milli gelir içinde payının düşmesinin ana nedeni, sanayinin hızla büyümesi değil, tarımda büyümenin çok yavaş olmasıdır: Yüzde 1.3! Hale bakın, süt bile son 25 yılda yüzde 25 artmış!
Türkiye’de tarım verimsiz, etkin değil. Bu konu toplumsal olarak çok önemli. Çünkü çiftçiler ürettiklerinin pahalı ve kârlı olmasını, tüketenler ise gıdanın ucuz olmasını istiyor. Her iki tarafı mutlu edecek tek çözüm de üretimin olabildiğince verimli olması.
Gıda fiyatlarındaki artış
Bu ara gıda tüketiciler rahatsız: Gıda ürünlerinin fiyatları sürekli yükseliyor. Özellikle bu da tarımsal üretimde bulunmayan yoksul kesimleri ekonomik sıkıntıya sokuyor. Fiyatların artma nedeni belli. Birincisi, talep sürekli gelişiyor; Çin ve Hindistan daha fazla gıda tüketiyor. İkincisi arzda çok ciddi sıkıntılar. Kimi ürünler biyoyakıt olarak kullanılıyor. Öte yandan uygunsuz iklim koşulları verimi azaltıyor. Kısacası, arz azalıyor. Arzı azalan, talebi yükselen malların da fiyatı katmerli artar.
TÜSİAD raporunda havza bazlı tarımsal politikaya karşı çıkılıyor. Bu politikayla ancak kırsal gelişme sağlanabileceği ve bölgenin hali hazırda en çok ürettiği ürünü değil, en uygun ürünün desteklenmesi gerektiğine işaret ediyor. Türlü eleştirilere rağmen de Türkiye’de doğrudan gelir desteğinin sürmesi isteniyor.
Çünkü Türkiye’deki uygulama şekli AB’nin yeni üyelerine örnek olmuş. Tarımsal destek için kanun çıkarıldı; bütçeden milli gelirin yüzde 1’i kadar destek ayırılacak. Unakıtan, 2002 yılında bütçeden 1.9 milyar YTL, 2007 yılında ise 5.6 milyar YTL harcandığına işaret ediyor. Ancak 1999 yılında verilen tarımsal desteğin 12.1 milyar dolar (2001 yılında Derviş ile beraber 6.3 milyar dolar) olduğu anımsatılırsa, gelinen durum daha iyi anlaşılır.
Tarımsal destek yeterli mi?
ABD’de bile tarıma verilen destek milli gelirinin yüzde 7’sine yaklaşırken, Türkiye’de yüzde 1 bile etmiyor. Galiba IMF ve Dünya Bankası solcu popülist ABD’yi gözden çıkarmış!
Raporda “kendine yeterlik” adına sürdürülen korumacı politikaların aslında tarıma yaramadığını, sonuç olarak da halkın yetersiz beslendiğine işaret ediyor. Bunun yerine uzmanlaşmayı destekleyen teknik ilerlemenin ve toplumu bilinçlendirmenin daha yararlı olacağı savunuluyor.
TÜSİAD raporu iyi güzel de, en önemli noktayı gözden kaçırıyor: Türkiye’de tarımın ölçeği küçük, sermayesi yetersiz. Oysa böyle bir tarım sektörü artık yok. Tarım köylü işi değil, uzman üretici-işadamı işi. Raporu hazırlayanlar kodaman patronlara tarıma girmelerini neden tavsiye etmiyor?
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024